Kampüsten sokağa inatla özgürlüğe yürüyoruz

Kampüsten sokağa inatla özgürlüğe yürüyoruz

Bizler erkek egemen dünyada ve mevcut iktidar karşısında bize dayatılan “makbul kadın” rolleri reddediyoruz. Kendi kimliğimizle yaşamlarımızda var olmak hayatımız bizim için başkaları tarafından çizilen kalıpların içerisinde yaşamayı kabul etmiyoruz.

İlayda Cantaş

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü milyonlarca kadının eşitlik, özgürlük ve adalet gibi taleplerini yükselttikleri aynı zamanda patriarkaya ve erkek devlete karşı direnişlerini eş zamanlı olarak dünyanın pek çok farklı noktasında haykırdıkları mücadele günüdür. 8 Mart’ın ortak talebi kadınların sosyal hayatta ve siyasal hayatta bir özne konumuna gelerek eşit yurttaşlık haklarına sahip olmasıdır.

DÜNYA’DA 8 MART VE SOSYALİSTLER

8 Mart 1857 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde yer alan bir tekstil fabrikasından sayıları 40 bine yakın kadın işçi daha iyi koşullarda çalışmak ve daha yüksek ücret alabilmek için greve çıktılar. Grev esnasında polis saldırısına maruz kalan kadınların üzerinde polis kapıları kilitledi ve olayları kontrol altına alabilmek için fabrika önünde barikat kurdur. Bu olay yaşanırken fabrika içinde mahsur kalan kadın işçilerden 120 tanesi çıkan bir yangın sonucunda hayatlarını kaybetti. Bu katliam başta Amerika olmak üzere o dönem tüm dünyada oldukça fazla ses getirdi ve katledilen kadınların cenazesine 10 binin üzerinden insan katıldı.

Bu olayın üzerinden tam 52 sene geçtikten 1909 yılında Amerika Sosyalist Partisi şubat ayının son pazarının dünya kadınlar günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Amerika’da alının bu kararının ertesi yılı ise 26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıda o dönemin dünya devrimci hareketinin öncü kadınları olan Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg 8 Mart 1857 tarihinde yaşanan katliamda ölen kadınların anısını yaşatmak amacıyla yılda bir günün dünya kadınlar günü olarak anılmasını önerdiler. Öneri oy birliği ile kabul edildi ancak tarih netleşmediği için ilkbaharda anma gerçekleştirilmesine karar verildi.

1911 yılında Sosyalist Enternasyonal’in çağrısı ile Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre gibi ülkelerde yapılan ve milyonlarca kadının katıldığı eylemlerle ilk kez Uluslararası Kadınlar Günü kutlandı.

8 Mart 1917 yılına geldiğimizde ise Ekim Devrimi’nin öncüsü olan Şubat Devrimi 23 Şubat’ta (Miladi Takvim ile 8 Mart) patlak verdi ve on binlerce kadın ekmek ve barış talebiyle sokaklara dökülerek devrimin işaret fişeğini yaktılar. Şubat Devrimi onu takip eden aylarda Ekim Devrimi ile sonuçlandı ve 1921 yılında Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadın Konferansı’nda Komünist Enternasyonal’in yönetimindeki Bulgar komünist kadınların çağrısı ile 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edildi.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı zamanında komünizm korkusu ile birçok ülkede 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlanması yasaklanırken 1960’lı yıllarda Amerika’da çeşitli gösterilerle anılmaya başlanmasıyla tüm dünyada yeniden gündem haline geldi. Bunun üzerinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın” Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.

TÜRKİYE’DE 8 MART’IN TARİHİ

Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, Türkiye Komünist Partisi üyesi iki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova tarafından Ankara’da kutlandı. Bu olayın üzerine uzun yıllar kutlanması yasaklanan 8 Mart, 1975 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Kadın On Yılı” ilan edilmesiyle birlikte Türkiye’de ilk kez kadın kamusal alanda kutlanabildi. İlerici Kadınlar Derneği’nin öncülüğünde İstanbul’da Dostlar Tiyatrosunda bir araya gelen beş yüz civarındaki kadın şiirler okuyup, şarkılar söyleyerek 8 Mart’ı kutladı. Aynı tarihte Ankara’da da etkinlikler düzenlendi.

12 Eylül Darbesi’nden sonra ise 4 yıl süreyle 8 Mart kutlamaları yasaklandı. 80’li yılların ikinci yarısından sonra yeniden kutlanmaya başlayan 8 Mart, darbe öncesinde yalnızca sosyalist kadınların gündemi iken değişen neoliberal dünya ile özellikle reklam ve pazarlama şirketleri vasıtasıyla bir mücadele günündense kutlama günüymüş algısı yaratıldı.

Buna rağmen özellikle 80’li yıllar boyunca kadınlar her sene 8 Mart’ı kutlamak için çeşitli etkinlikler düzenlediler. Darbe sonrası ilk yapılan kutlama 1986 yılında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda gerçekleştirilirken ilk açık alanda yapılan kutlama ise içlerinde “Dayağa Karşı Kampanya” grubunun da olduğu çeşitli feminist kadın örgütlerinin çağrısıyla 1989 yılında Sultanahmet Meydanı’nda yapıldı. Aynı sene ilk izinli kadın yürüyüşü de Üsküdar’da yapıldı ve 1500 civarında kadın katıldı.

Tüm bunların yanı sıra asıl kırılma 2003 yılında gerçekleşti. Taksimde başlayan” Feminist Gece Yürüyüşü” öylesine büyük bir etki uyandırdı ki ülkenin dört bir yanına yayıldı ve on binlerce kadının katıldığı bir eyleme dönüştü. Bu sene 20.’si yapılacak olan yürüyüş son yıllarda çeşitli yasaklamalarla, polis müdahaleleriyle ve hatta yargılamalar ile karşılaşsa dahi hala çok güçlü, hala tüm baskılara karşı isyanımızın sesi olarak direnmeye devam ediyor.

BİZ ÜNİVERSİTELİ KADINLAR/LGBTİ+’LAR OLARAK NE İSTİYORUZ?

Tüm bu tarihsel arka planını göz önüne aldığımızda biz Genç kadınlar, LGBTİ+’lar olarak geçmişten bugüne uzanan mücadele birikimiyle birlikte 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kendi yaşamlarımız açısından bir mücadele günü olarak görüyoruz.

Kadınlar bir sebep gerekmeksizin erkekler tarafından katledilirken, partnerleri tarafından şiddetin türlü biçimlerine maruz kalırken, kız çocukları zorla evlendirilip eğitim hayatında koparılırken, Lgbti+ bireyler yalnızca cinsel kimlikleri nedeniyle nefret cinayetlerinde katledilirken, her gün on binlerce kadın cinsel tacize, şiddete, tecavüze maruz kalırken, yalnızca cinsiyetinden ötürü kadınlar çalıştıkları yerde mobbinge maruz kalıp daha düşük ücretlerle çalışmaya maruz bırakılırken biz kadınların bizlere dayatılan bu erkek egemen dünyayla mücadele etmekten başka şansı bulunmamaktadır.

Biz biliyoruz ki bugün mücadele etmediğimizde ilk fırsatını buldukları anda iffetlerini sorguladıkları, yeri geldiğinde giydiği şorttan yeri geldiğinde attığı kahkahadan korktukları, kadın mıdır kız mıdır bilemem dedikleri, İstanbul Sözleşmesi’ni tek gecede kaldıran ancak kadınlar katledilirken üç maymunu oynayan buna rağmen kadınların namus bekçiliğini yapmaya gönüllü bir iktidar ile karşı karşıyayız.

Bizler erkek egemen dünyada ve mevcut iktidar karşısında bize dayatılan “makbul kadın” rolleri reddediyoruz. Kendi kimliğimizle yaşamlarımızda var olmak hayatımız bizim için başkaları tarafından çizilen kalıpların içerisinde yaşamayı kabul etmiyoruz. Laiklik düşmanı bir proje olan kadın üniversitelerini reddediyor, kampüs içerisinde maruz kaldığımız tacize, şiddete karşı haklarımızı koruyan cinsel taciz önleme birimlerinin aktif ve yaygınlaştırılmasını talep ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkıyor 6284 sayılı Kanun’un aktif bir biçimde uygulanması için mücadele ediyoruz.

Bu nedenle bugün için bir varoluş mücadelesi halini alan 8 Mart’ta bizler yine sokaklardan, meydanlardan ve kampüslerden isyanımızın sesini ve haklı taleplerimizi duyuracak yıllardır olduğu gibi bu sene de 8 Mart’ta sokaklarda olacak her türlü baskıya, kadın düşmanı yasalara rağmen eşitlik ve özgürlük için direnmeye, dayanışmayı ve mücadeleyi örgütlemeye devam edeceğiz.

Yaşasın mücadelemiz!

DAHA FAZLA