Kerem Yıldırım yazdı | Çin’in Taliban’ı destekleme tarihi
"Çin’in kapitalist yolcu yönetimi 1979’dan bu yana, Afganistan’da yönetimin Taliban’ın eline geçmesi ya da Afganistan’ın cehenneme dönüşmesi sürecini ABD ile birlikte destekledi. Bugün ise ABD’nin ardına bakmadan kaçtığı Afganistan’da, Çinli devlet adamları ve patronlar, Taliban’ın zulmünden kaçan yüz binlerce Afgan yoksulun durumuna aldırmadan, hegemonik planları uygulamak için sırada bekliyorlar."
Kerem Yıldırım
Çin Sosyalist Devrimi’nin önderi Mao Zedong 9 Eylül 1976’da hayata gözlerini yumdu. Mao’nun ölümünün üzerinden bir ay bile geçmeden, Deng Xioping’in başını çektiği kapitalist yolcular bir darbeyle iktidarı ele aldılar.
Mao tarafından, Çin Komünist Partisi yönetiminden iki kez uzaklaştırılan Deng, üçüncü kez iktidara gelmeyi başardı. Deng, ülke genelinde büyük bir terör kampanyası başlattı, yapılan operasyonlar sonucu binlerce komünist tutuklandı. Proleter Kültür Devrimi(PKD)’nin sosyalist inşaya dair bütün kazanımları ortadan kaldırıldı. Halk komünleri dağıtıldı. PKD ile inşa edilen ücretsiz eğitim ve sağlık ağı çökertildi. Kamu İktisadi Kurumları özelleştirildi.(1)
Kolektif tarımın tasfiyesiyle birlikte suç patlaması yaşandı. Deng, çok sayıda işçi ve köylüyü hırsızlık yüzünden idam eden ilk isim oldu.(2)
Bütün bunlar kapitalist reformların önünü açmak içindi. Sosyalist Çin’in yıkılışı ve Deng liderliğindeki kapitalist yolcuların, piyasacı ve hegemonyacı Çin’i kurma süreci böyle başladı.
Çin Halk Cumhuriyeti(CHC) tarihinde Dengci darbe ve sonrasındaki sosyalizmin tasfiye süreci büyük bir tarihsel kırılmayı temsil ediyor. İç ve dış siyasete ilişkin yapılan bütün ÇHC değerlendirmelerinde mutlaka bu tarihsel kırılma hesaba katılmalıdır.
Çin’in Afganistan ve Taliban ilgisini de bu tarihsel perspektifle uyumlu biri biçimde değerlendireceğiz.
SAVR DEVRİMİ VE ÇHC
Afganistan Demokratik Halk Partisi(ADHP) 1978’de, Savr Devrimi’yle iktidarı Muhammed Davud Han’dan aldı. Demokratik Cumhuriyet’in başa geçmesiyle birlikte, başta Taliban ve El-Kaide olmak üzere bütün İslamcı-cihatçı örgütler devrimin yıkılması için karşı faaliyete geçti.
Ardından devrimin yaşaması için ADHP Sovyetler Birliği’ne yardım çağrısı yaptı. Sovyetler Birliği de bu çağrı üzerine Aralık 1979’da Afganistan’a müdahale etti.
Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’nde girişilen karşı devrimi önlemek için Sovyetler Birliği’nin 1979’da Afganistan’a asker yollaması karşısında; ABD öncülüğünde Pakistan, İsrail ve Deng Xioping Çin’i arasında bir ittifak kuruldu. Sovyetler Birliği’ne karşı kurulan bu ittifak, devrimci hükümetin devrilmesi için savaşan İslamcı-cihatçı çetelere silah ve mühimmat verdi. Hatta Çin daha da ileri gitti ve kendi ülkesinde yaşayan Müslümanları Afganistan Demokratik Cumhuriyeti’ne karşı cihada davet etti.(2)
Çin bu dönemde İslamcı-cihatçı çetelere yapılan silah yardımının baş tedarikçisi olma özelliğine sahipti.
SOVYETLER BİRLİĞİ-ÇHC KRİZİ
Bu arada, Sovyetler Birliği ile ÇHC arasındaki kriz elbette Deng Xioping’le başlamadı ancak Deng’le birlikte, aradaki kriz boyut değiştirdi.
Mao’nun ideolojik-taktiksel bir tartışma için öne sürdüğü üç dünya teorisinden ABD emperyalizmiyle birlikte karşı devrimci çeteleri desteklemek gibi bir siyasal çıkarım elde etmek, Deng dönemine, Çin’in kapitalistleşme dönemine özgü bir niteliktir.
ABD emperyalizmiyle işbirliği yapmak Deng’in başını çektiği kapitalist yolcuların sınıf reflekslerine ve ideolojik konumlanmalarına uygundur.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi ve Çin Komünist Partisi arasında 1949’dan, yani ilişkilerin başlangıçtan beri kriz vardı. Bu tarihsel bir gerçektir. Stalin ve Mao’nun ilk görüşmelerinde bile bunun belirgin izlerine rastlanır.(3) Ancak başlangıçtaki bu krizle, sonradan, bugünkü hegemonyacı Çin’e uzanan, liberal-milliyetçi yaklaşımdan kaynaklanan kriz arasında hiçbir devamlılık ilişkisi yoktur.
Ancak şu söylenebilir; Deng’in başını çektiği milliyetçi-liberal çizgi, Mao’nun komünist perspektifle yaptığı eleştirileri, Çin’in kapitalist yolunu dışa da açmak için ideolojik-siyasal bir manipülasyona dönüştürmüştür.
ÇİN HEGEMONYACILIĞI
Deng Xioping’le birlikte kapitalist yola giren Çin; bugün dünyanın en büyük ekonomisine sahip. Çin ekonomisi 2008-2018 yılları arasında üç kat büyüdü.
1990 yılından beri yayınlanan ve elde edilen gelirlere göre dünyanın en büyük 500 şirketinin listelendiği Fortune 500’ün verilerine göre, listeye giren Çinli şirket sayısı ABD’li şirket sayısını geçtiğimiz iki senede geride bıraktı.(4)
Çin hammadde ve enerji tedarikini karşılamak için hem Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu’ya hem de Avrupa ve Avustralya’ya büyük yatırımlar yaptı. Keza Çin, 2017 yılında ABD’yi geride bırakarak en büyük ham petrol ihracatçısı konumuna yükseldi.(5)
2013 Ekim ayında ise Çin; yurt dışı altyapı yatırımlarını, büyük enerji yataklarını ve hammadde talebini karşılamak için Kuşak ve Yol projesini açıkladı.
İşte Çin’in zorunlu kesintiler(ABD’nin Afganistan işgali) dışında Afganistan’a olan kırk yıllık ilgisi ve Taliban’la ilişkisi sermaye ihracatçısı, emperyalist karakteriyle anlamını buluyor.
Taliban’ın Kâbil’i ele geçirmesiyle, ABD’nin ardına bakmadan kaçtığı bir ortamda Çin’in “Taliban'la dostça ilişkiler geliştirmeye hazırız” demesi tam da bu siyasal zemine oturuyor.
2001 SONRASI ÇİN SERMAYESİ AFGANİSTAN’DA
Çin 2001’deki ABD işgali sonrasında, Afgan yönetimleriyle ve Taliban’la olan görüşmelerini hiç kesmedi. Çin’in hem Afgan yönetimleriyle hem de Taliban’la kurduğu ilişki bu tarihten sonra giderek yoğunlaştı.
Çin 2002 yılında Kâbil’deki büyükelçiliğini yeniden açtı. Afganistan’da altyapı çalışmalarına katılan Çinli şirketler dijital telefon sistemlerinin kurulması, karayolları, baraj ve hastane inşaatları, sulama sitemlerinin tesis edilmesi gibi projeler gerçekleştirdiler.
Bu arada 2007 yılında önemli bir gelişme yaşandı. Afganistan’ın Herat kentinde Çin menşeli çok sayıda silah ve mühimmatın saklandığı bir depo ortaya çıktı.(6)
Çin’in başını çektiği Şanghay İşbirliği Örgütü(ŞİÖ)’nün, Pekin’de, 2012 yılında gerçekleştirilen on ikinci zirvesinde Afganistan’a gözlemci ülke statüsü verildi ve Afganistan ŞİÖ ile ilişkilendirildi.
Kâbil’de 2015 yılında imzalanan güvenlik, yeniden inşa ve eğitim anlaşmaları ile Çin tarafından Afganistan’da 10.000 konut inşa edilmesi ve 1500 Afgan vatandaşı öğrenciye eğitim bursu verilmesi konusunda iki ülke arasında işbirliği yapıldı.
15 Mayıs 2017 tarihinde Çin’in Kuşak ve Yol projesiyle bağlantılı olarak iki ülke arasında gümrük faaliyetlerinin kolaylaştırılması ve ticaretin artırılmasını amaçlayan gümrük işbirliği anlaşması imzalandı.
Geçtiğimiz 29 Temmuz’da Taliban'ın Katar'daki Siyasi Bürosunun Başkanı Molla Abdul Gani Birader liderliğindeki bir heyet Çin'i ziyaret etti. Çin bu görüşemeden önce, 2019'da da başka bir Taliban heyetine ev sahipliği yapmıştı.
WAKHAN KORİDORU
Wakhan Koridoru Çin ve Afganistan arasındaki en kısa sınır olma özelliğine sahip. Bölge aynı zamanda Çin’in 2007’de Afganistan’dan kiraladığı Aynak Bakır Madeni’nin de anahtarı konumunda.(7)
Çin, tarihî olarak İpek Yolu(Kuşak ve Yol) üzerinde bulunan Wakhan Koridoru’nda ve koridorun sonundaki Wakhjir Geçidi’nde projeler geliştiriyor. Wakhjir Geçidi, Orta Asya ile Çin arasındaki ticareti artırmak adına en kolay yol. Enerji güvenliğini sağlamak ve tüm Orta Asya üzerinde egemenliğini artırmak da Wakhan ile kolaylaşmakta.(8)
Özetle Çin hegemonyacılığının geleceğini belirleyecek olan Kuşak ve Yol projesi, Çin’in Afganistan sınırındaki bu koridoru kullanmasına bağlı.
ABD GİTSİN, ÇİN Mİ GELSİN?
Görüldüğü üzere Afganistan, Çin hegemonyacılığı için kilit konumda. Afganistan’ı ve Taliban’ı da Çin açısından önemli kılan bu gerçekliktir.
Çin’in Afganistan girişimlerinin; ABD’nin zamanında Sovyetler Birliği’ni çevrelemek için Afganistan’a yaptığı askeri “yatırımlardan” ve işgalle yarattığı Afganistan’daki konumundan hiçbir farkı yok. Emperyalizm her şeyden önce sermaye ihracıdır, emperyalist işgal yalnızca askeri olarak yapılmaz. Bu nedenle, Çin’in Afganistan’daki konumu tıpkı ABD’nin geçmişteki konumu gibi emperyalist hegemonyacılıkla açıklanabilir.
Amerikan emperyalizminin Afganistan’ı terk etmesi şüphesiz ki Afgan halkı için önemli bir kazanımdır. Ancak bunun alternatifi Çin hegemonyası altında, şeriatçı Taliban rejiminin Afgan halkına yaşam hakkı tanımadığı bir düzen değildir. Ezilen halklar yaşamlarını, hegemonyacı devletler arasında “tercihler” yapmak zorunda kalarak sürdürmek zorunda değildir.
ASIL OLAN ÇİN SERMAYESİNİN GÜVENLİĞİ
Deng Xioping’le başlayıp, Xi Jinping’le devam eden kapitalistleşme süreci, günümüz Çin’ini dünyanın en büyük sermaye ihraç eden ülkesi durumuna getirdi. Çin’in güncel dış politikasını belirleyen etmen de bu sermaye ihracının planlanması ve ihraç edilen sermayenin güvenlik altına alınmasıdır.
Çin’in kapitalist yolcu yönetimi 1979’dan bu yana, Afganistan’da yönetimin Taliban’ın eline geçmesi ya da Afganistan’ın cehenneme dönüşmesi sürecini ABD ile birlikte destekledi. Bugün ise ABD’nin ardına bakmadan kaçtığı Afganistan’da, Çinli devlet adamları ve patronlar, Taliban’ın zulmünden kaçan yüz binlerce Afgan yoksulun durumuna aldırmadan, hegemonik planları uygulamak için sırada bekliyorlar.
Kapitalist Çin’in Taliban ilgisinin tarihsel ve güncel muhtevası budur.
(1)Sosyalist Çin’i Hatırlamak, Mabo Gao-Dongping Han- Hao Qi, Çeviri: Onurcan Ülker, Patika kitap, 1. Basım, 2018.
(2)A.g.e
(3)Çin Halk Cumhuriyeti Dış Politikasında Afganistan, Kubilay Erman, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 16 Nisan 2019.
(4)Molotov Anlatıyor, Feliks Çuyev, Çeviri: A. Hacıhasanoğlu-S. Kabasakal, Yordam Kitap, 3. Basım, 2017.
(5)https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/fortune-500de-cinli-sirket-sayisi-abdyi-gecti-5984124/
(6)Zaferden Yenilgiye, Pao-yu Ching, Çeviri: Onurcan Ülker, Patika kitap, 1. Basım, 2019.
(7)Çin Halk Cumhuriyeti Dış Politikasında Afganistan, Kubilay Erman, Karadeniz Uluslararası Bilimsel Dergi, 16 Nisan 2019.
(8)Wakhan Koridoru ve Çin-Afganistan-Pakistan Üçlü Diyaloğu, Figen Aydın, TASAV Dış Politika ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi Analiz No. 38 // 25 Haziran 2021, www.turkakademisi.org