Kinci dindar, Türkçü faşist

Kinci dindar, Türkçü faşist

Şu caz denilen zenci musikisi, balo denilen Avrupa rezaleti, bar denilen Amerikan kepazeliği kalksa, hele şu tercüme kanunlar yerine milli örf ve ahlakımızdan alınmış kanunlar yapılsa, yani tam manasıyla milli olsak ne olur biliyor musunuz? Yine dünyanın birinci milleti oluruz.

Ufuk Akkuş

Türkiye siyasi tarihinde islamci ve türkçü faşist eğilimler hakim bir konum oluşturmuşlardır. İslami hukuk anlayışı Cumhuriyet ile birlikte dönüştürülmesine karşın islamın siyasilerce kullanımı sürmüş ve süregelmektedir. Türkçü faşizm ise 1930’larda İtalyan faşizminden etkilenmiş, özellikle II. Dünya Savaşı döneminde palazlanmasını sürdürmüştür. Alman faşizminden de etkilelen ve kimi yerli özellikleri de bulunan bu politik akımın teorisyenleri Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Afet İnan, Yusuf Akçura, Ziya Gökalp ve Zeki Velidi Togan gibi ideologlardır.  

Fatih Yaşlı, “Kinimiz Dinimizdir Türkçü Faşizm Üzerine Bir İnceleme” adlı kitabında Türkiye’de faşist akım ve ideolojisini tarihsel boyutlarıyla ele alıyor. 2008 yılında tamamladığı doktora tez çalışmasından oluşturduğu kitabında Türkçü faşizm üzerine incelemesini Osmanlı döneminden günümüze kadar getiriyor. Yaşlı, Türkçü faşist ideolojinin Kemalist milliyetçiliğin dışında gayrı resmi bir milliyetçiliğin ortaya çıkışında büyük rol oynadığını kaydediyor. Ve Türkçü faşizmin ideologlarının; Kemalist milliyetçilikten feyz almalarına rağmen, onu aşılması gereken bir düşünce olarak gördüklerinin altını çiziyor. Yaşlı’ya göre; Bu akımın ideologları, milliyetçilik anlayışlarını kan ve soy esasına dayandırmış, biyolojik bir ırkçılığı savunmuş ve ırkın kanının saflığının bozulmasını engellemeyi hedefleyen bir devlet tasarlamışlardır.

Yaşlı bu konuya eğilmesinin önemli bir nedeninin de; Türkçü faşizmin, imparatorluk dönemi Türkçülüğü ile 1960’ların ikinci yarısından itibaren güçlenmeye başlayan faşist hareket arasındaki bağlantı noktası olma özelliğini taşıması olduğunu belirtiyor.

İncelemesine Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki milliyetçi eğilimlerin analizi ile başlayan Yaşlı’ya göre; Türk örneğinde milliyetçiliğin ortaya çıkışı batıda ve balkanlardakinin tersine ruhban sınıftan destek almadığı, aksine Türk milliyetçiliğinin dine ve özellikle ulemanın müslüman ümmetinin birliğini sürdürme iddiasına karşı çıkarak şekillenmek zorunda kaldığını vurgulamıştır. Başka yerlerde ulusal burjuvazi milliyetçiliğin gelişiminde belirli bir rol oynarken, Türkiye örneğinde bir ulusal burjuvazinin varlığı bile tartışmalıdır. Osmanlı’da milliyetçiliğin doğuşunda esas etken her gün daha fazla gücünü yitiren, nerdeyse bir yarı sömürge haline gelen ve dağılma tehlikesiyle karşı karşıya bulunan imparatorluğun ayakta tutulması için gündeme gelen siyasal projeler olmuştur. İmparatorluğu ayakta tutmak için ortaya atılan projeyi Yusuf Akçura, “Üç Tarz-ı Siyaset” olarak adlandırmıştır. Osmanlıcılık, Müslümanlık ve Türkçülükten oluşan bu projenin ilk ikisinin başarılı olamayacağı anlaşıldığından Türkçülük imparatorluğu ayakta tutacak yegane proje olarak düşünülmüştür.

Türkçü faşist ideolojinin, ırk merkezli olduğu ve kan esasına dayandığı dönemin Türkçü ideologları tarafından övünme ve ayrıcalık unsuru görülerek savunulmuştur. Türkçü faşizmle, Türkçülük arasında bir sınır ve kopuş noktası daha önceki kültüralist perspektifin yerini tamamen biyolojik/ genetik özelliklerin baskın olduğu bir anlayışa bırakması ve geri plana çekilmiş olmasıdır. Türkçü faşist ideologların çoğu dinin, özellikle ahlak bağlamında toplum için büyük önem taşıdığını düşünmelerine rağmen, ümmetçiliğe kesinlikle karşı çıkmışlar ve İslamiyet’in Türkleri araplaştırarak milli benliklerini körelttiğini ileri sürmüşlerdir.

Türkçü faşist ideoloji için Turancılık, Türkçülüğün üzerine inşa edildiği esas temeldir. Kavramı “kült” hale getiren de Ziya Gökalp’tir. Dünyadaki tüm Türkleri bir devlet halinde aynı bayrak altında toplamayı amaçlayan Turan fikri, Yaşlı’ya göre tasfiye olmuş ve varlığını bilinç altı düzeyde sürdürmüştür. Ancak Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından devletin üst kademelerinde dile getirilen “Adriyatik’ten Çin Seddine Türk Dünyası” fikri Turancılığı tekrar popüleştirmiş, ancak fiili durumda bu konuda  sükut’u hayal yaşanmıştır.

Savaşı ön plana çıkaran ve barışçı politikayı kesin bir dille reddeden Türkçülük akımının kuramcıları asker vatandaş yetiştirme projeleri üzerine bolca düşünce geliştirmişlerdir. Hayatın bir savaş olarak tasvirinin doğal tezahürü ise düşmanlaştırma politikalarıdır. Azınlıklar, Yahudiler, Kürtler, Ermeniler, Araplar, Ruslar, komünistler bu savaş dünyasında tehlikeli birer düşman olarak görülmüşlerdir. Nihal Atsız, 1934’te yazdığı bir yazıda “Türk milletinin dışardaki düşmanları bütün dünyadır” demiştir. Fethi Tevet ise her milletin milli edebiyatında Türk düşmanlığının yer almasını, Türk’ün tarihin en asker millet olmasına ve bütün milletlerin Türkleri tarihin en büyük milleti olduğu için kıskanmasına bağlar. Günümüzdeki “dünya bizi kıskanıyor” tarzı söylemlerin temellerine ilişkin  tarihimizde böyle pek çok örnek bulunmaktadır. 1960’lı yıllardan itibaren faşist hareketin temel düşmanı komünist hareket olmuştur. Bu süreçte yurtsever ve komünistler hakkında yayın organlarında pejoratif ve düşmanlık dolu bir dil kullanılırken, pratikte de pek çok katliamda faşist hareketin önemli rolleri olmuştur. Anti komünist söylemde büyük ölçüde islamcı bir dil kullanılmıştır. Yaşlı, faşist hareketin gerek islamcılık ile ilişkilenmesindeki gel gitleri, gerekse de ırkçı-turancı anlayıştan kan temelli olmayan miliyetçiliğe doğru gidişin ve zaman zaman da eski tezlere yönelişin örneklerini ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor. Yaşlı’ya göre; 12 Eylül darbesi, faşist hareket içindeki islamileşme eğilimine hızlandırıcı etkide bulunmuştur. “Komünist tehdit”e karşı devletin yanında mücadele ederken, aynı devlet tarafından tıpkı komünistler gibi cezaevlerine konulan ülkücüler, yaşanan hayal kırıklığını telafı edici manevi bir dayanak olarak islama yönelmişlerdir. 1980’ler boyunca Türkçü faşist söylemi yerini islam vurgusu yüksek bir söyleme bırakmıştır.

Fatih Yaşlı, “Kinimiz Dinimizdir” kitabında; Türkiye’de Türkçü faşist hareketin tarihsel süreç içindeki seyrini dönemin yayın organlarında faşist kuramcılar tarafından dile getirilişine odaklanarak, faşizmin islamcılık ile bağlantısı ve düşmanlaştırıcı kuram ve pratiğini ayrıntılı bir şekilde inceliyor. Yaşlı’nın çalışması; faşizmin dünya genelinde yükselişte olduğu günümüzde bu konuda dünya ve Türkiye özelinde düşünmek isteyenler için başlangıç niteliğinde bir çalışma niteliğinde.  

Fatih Yaşlı, Kinimiz Dinimizdir Türkçü Faşizm Üzerine Bir İnceleme, 4. Basım, Ağustos 2020, Yordam Kitap, 272 sayfa.

DAHA FAZLA