Korkut Boratav: “Gezi, özünde anti-kapitalist olan muhalefet zincirinin bir halkasıydı”

Korkut Boratav: “Gezi, özünde anti-kapitalist olan muhalefet zincirinin bir halkasıydı”

Büyük Haziran Direnişi’nin üçüncü yıldönümü vesilesiyle, direnişin ekonomiyle ilişkisi ve sınıfsal karakteri üzerine iktisatçı-yazar Prof. Dr. Korkut Boratav ile bir röportaj gerçekleştirdik.

Gezi Direnişi'nde boy gösteren milyonlarca emekçinin, direnişi, hem ‘gündüz işte akşam direnişte’ sloganıyla da özetlendiği biçimiyle emek sürecinin mekânları olarak işyerlerinden hem de ücret, güvencesizlik gibi emek sürecinin ‘doğrudan’ gündemlerinden uzak kavraması ve sürdürmesi nasıl açıklanabilir?

Haziran kalkışmasına katılan emekçilerin protestolarının hedefi siyasi iktidardı; günlük emek süreci içinde yüz yüze geldikleri patronları değildi. Katılımın büyük bir bölümünün işçi sınıfının beyaz yakalı katmanları ile öğrencilerden oluşması, ekonomik muhalefet etkenlerinin yoğunlaşmasını güçleştirmekteydi.

İşçi sınıfının ekonomik ve siyasi muhalefetinin çakışması istisnaî koşullarda gerçekleşebilir. Kapsamlı, yaygın bir çakışma ise, devrimci bir ortamın ön-koşullarına yol açabilir.  

"GEZİ'Yİ 2009 KRİZİ SONRASI HALK KALKIŞMALARINA BAĞLAMAK GEREK"

​​Gezi'nin, Türkiye'nin yabancı para akışıyla, şişen inşaat sektörüyle tıkanma noktasına geldiği ve gelişkin ülke merkez bankalarının sıfır faiz politikasının artık sonlandırılması gerektiğini açıkladıkları bir döneme denk gelmesi tesadüf mü?

FED’in[1] parasal genişlemeyi yavaşlatma niyeti, Başkan Bernanke tarafından 19 Haziran 2013’te ilan edildi. Bu, sonraki aylarda emperyalist sistemin çevresine dönük sermaye hareketlerinin daralmasına yol açtı. Türkiye de 2013’ün ikinci yarısında bu olumsuz ortamdan etkilendi. 2012’de başlayan durgunlaşma sürdü; yerleşti. 

Ancak, Bernanke’nin demeci, Gezi kalkışmasının zirvesi aşıldıktan sonradır. Eğer bir dışsal etken aranacaksa, dar “ekonomist” eğilimlerden uzak durmak; Gezi’yi 2009 krizini izleyen uluslararası halk kalkışmalarına bağlamak gerekir. Wall Street’i İşgal dalgası, İspanya, Portekiz, Yunanistan’da kemer sıkmaya karşı genel grevler ve kitle eylemleri, Tunus ve Mısır (Tahrir); Brezilya, Gezi kalkışmaları ve (yine Haziran 2013’te) Mursi’yi iktidardan uzaklaştıracak (ve maalesef Sisi’ye iktidar yolunu açacak) olan büyük kitlesel kalkışma… Özünde anti-kapitalist olan bir büyük muhalefet zincirinin bir halkası da Gezi oldu.

“HÜKÜMET MUHATAP DEĞİLDİ, İKTİDARI DEĞİŞTİRME TALEBİ VARDI”

​Gezi Direnişi'nin çok olgunlaşmamış taleplerinin sınıf eksenli olmadığı biliniyor. Bir hareketin sınıf karakterini anlamak için talepler yeterli midir?​

“Sınıfsal talepler” ücretler, çalışma koşulları ile ilgiliyse muhatabı işverendir. Sosyal güvenlik sistemi, vergilerle ilgili ise muhatabı hükümettir;  meclistir. Gezi’de çok daha kapsamlı sınıfsal talepler söz konusu olmuştur: Tüm topluma ait olan kamusal varlıkların kapkaççılara devredilmesi; iktidar sahiplerince birlikte yağmalanmasını önlenmelidir… Bu talep, devletin kapkaççı bir sermaye kliği tarafından işgal edilmiş olduğuna ilişkin sınıfsal bir teşhis de içermektedir. 

Dolayısıyla, muhatap, artık hükümet olamaz. Daha radikal, köktencidir. İktidarı değiştirme talebi söz konusudur. Hangi yönde? Bunun yanıtı yoktur; zira örgütlü, programlı bir hareket değildir. Sonraki üç yılın karanlık gidişatını da bu nedenle frenleyemedi.

O tarihlerde yukardakine benzer bir soruya verdiğim yanıtı bugün de benimsiyorum:

“Gezi kalkışmasında yüksek nitelikli, eğitimli işçiler, yarınki sınıf yoldaşları  (öğrenciler) ile birlikte, profesyonel emekçilerin de katılımıyla, kapkaççı burjuvazinin ve onunla bütünleşmiş siyasi iktidarın devâsa kentsel rantlara el koyma girişimine karşı çıkmaktadır. Bu, yağmacı kapitalizme karşı olgunlaşmış bir sınıfsal başkaldırıdır. Sınıfsaldır; zira burjuvaziye ve onun devletine karşıdır; onlarla kader birliği değil, kader karşıtlığı içinde olan insanların ortak hareketidir. Ayrıca, olgunlaşmış bir sınıf hareketidir; zira karşı cephe ile kısa vadeli ve doğrudan bir bölüşüm karşıtlığı yoktur.”

Tekrar edeyim: Bu “olgun sınıfsal başkaldırı”, işçi sınıfının ekonomik muhalefet öğelerinin yaygınlaştığı bir ortamla çakıştığı istisnaî koşullarda gerçekleşseydi, devrimci bir ortamın ön-koşulları ile karşılaşırdık. İktidarı hedefleyen bir siyasi örgütlenme emekçilerin saflarında oluşmamışsa, kök salmamışsa sadece “ön-koşullar” söz konusu olur.

 


[1] Federal Rezerv Sistemi, Amerika Birleşik Devletleri’nin merkez bankası (editörün notu).

DAHA FAZLA