Küba teslim olmuyor, çıkışı arıyor

Küba teslim olmuyor, çıkışı arıyor

Tüm dünyada olduğu gibi Latin Amerika’da da önemli değişiklikler gözleniyor. Venezuela’da karşı devrimcilerin iktidara gelmesi, Brezilya’da halkçı programın gün geçtikçe yelpazenin sağına kayması ve son olarak ABD-Küba ilişkilerinde yakınlaşmaya şahit oluyoruz. Bu açıdan yeni durum birçok tartışmalı başlığı da beraberinde getiriyor. Öyle ki, Küba’ya dönük ambargonun kalkmasıyla sonuçlanan ABD-Küba ilişkileri sol cenahın içerisinde “Son kale de düştü” yakarışlarının yanında, “Küba sosyalizmden vazgeçmiyor ve vazgeçmeyecek” gibi argümanların yeniden canlanmasına neden oldu. Herkes telaş halinde, “53 yıldır sırtı yere getirilemeyen devrim pes mi ediyor?” sorularını yöneltiyor. Merkezi olarak atacağı adımlarla sürdürülebilir ve güçlü bir devrim ilerleyişi için çıkış arıyor... Bunu yapabilmek için ise ilk etapta elini güçsüzleştiren ambargonun kalkması gerekiyor ve bunu başarmaya çok yakınlar. Peki, son yaşanan gelişmeleri nasıl okumak gerekiyor? Ve Küba’daki reformlar nereye oturuyor?

KONGRE’NİN ALDIĞI REFORM KARARLARI
Genellikle Reform dendiğinde “çözülüş” olarak anlamak gibi bir eğilim var. Lakin Küba’da “reform” sözcüğü bir tür “yenilenme ve noksanların tespiti” anlamına geliyor. Bu nedenle, 16-19 Nisan 2011 tarihlerinde Havana´da yapılan 6. Kongre’de alınan kararlarla Küba ekonomik hayata dair bir dizi reform planladı. Bu reformların temel amacı, adanın ekonomik durağanlığına son vermek ve ekonomik modeli yenilemekti. Kongre’de, ayrıca, ülkenin içinde bulunduğu duruma dair nesnel bir değerlendirme yapılarak, ekonomideki uluslararası belirsizliğin kriz dinamiklerini arttırdığını ve böylesi bir durumda ülkenin, düzensizlik sürecine girebileceğinin altı çiziliyordu. Kongre’nin en önemli gündemi ise “reformları” konu alan bölümdü. Yeni modelde işgücünün yeniden yapılandırılacağı, kamu harici sektörün gelişeceği (kamusal mülklerin özelleştirilmesi anlamına gelmiyor) ve böylece devletin temel üretim araçlarının verimliliğini artırmaya yöneleceği belirtiliyordu. Stratejik önemi olan eğitim ve sağlık gibi hizmetlerin ücretsiz olarak verilmeye devam edileceği ve Sosyal Refah Sistemi’nin işleyeceği de Kongre’de belirtildi. Kongrenin bu bölümüne damgasını vuran gelişme ise, ABD’nin Küba’nın bağımsızlığı ve egemenliğine saygı göstermesi durumunda iki ülke arasındaki diyaloğun geliştirilebileceğine değiniyor oluşuydu.

6. Kongre’de kabul edilen ekonomik reformlar ambargo altında sıkışan ülke ekonomisini rahatlatmak için bir dizi karar çıkarttı. İlkin yurttaşlara seyahat kolaylığı getirildi. Ardından, Kübalılara özel mülkiyet hakkı tanınarak ev ve araba alıp satma hakkı tanınmış oldu. Ayrıca devlet küçük işletmelerini önünü açmak için 200 bin yurttaşa küçük işletme ruhsatı verileceğini açıkladı. Bir milyon kamu emekçisinin kademeli olarak devletin başka iş sahalarına kaydırılacağı duyuruldu. Reformlar kapsamında orta büyüklükteki firmaların işçi kooperatiflerine dönüştürülmesine de izin verildi. Bu karara göre, kooperatifte çalışan işçilerin maaşlarını kendilerinin belirlemesi ve satışlarda doğrudan müdahale haklarının bulunması sağlanacak. Sosyal hayatta ise, gıda karneleri sadece ihtiyacı olanlara verilecek. Böylesi bir tabloda, kimi liberal ekonomik enstrümanları da devreye sokarak Küba ekonomik tıkanıkları aşmak için yeni yollar arıyor diyebiliriz.   

BOLİVARCI ​İTTİFAK​ TEHLİKE ALTINDA
Başta da söylediğimiz gibi dünyada dengeler değişiyor. Özellikle Latin Amerika gibi “halkçı” iktidarların bulunduğu bölgelerde ABD bir dönemin fiziksel darbe planlarından ziyade silahsız müdahaleleri hedefliyor. Örtük siyasal müdahalelerin yanı sıra Riyad merkezli petrol krizi de Latin Amerika ülkelerini oldukça etkiliyor.
Venezuela ve Brezilya gibi çok önemli iki ülkede yaşanan kırılmalar “Latin Amerika için Bolivarcı İttifak’ı (ALBA)” olumsuz yönde etkilerken, doğal olarak bu durum Küba’nın kırılgan ekonomisinde çalkantılara neden oluyor. Arjantin’de sağa kayan siyasal iktidar, Brezilya ve Venezuela’da  iktidar savaşları belirsiz bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyor. Küba'nın reform paketi, kapıdaki tehlikeler nedeniyle acil önlemler alma kaygısının bir ürünü olarak yorumlanabilir.

FIDEL CASTRO'NUN UYARISI
Geçen hafta Obama’nın Küba’yı ziyareti ve ardından ambargonun kaldırılmasına ilişkin açıklamalar elbette büyük önem taşıyor. Raul Castro-Barack Obama görüşmesinin ardından Fidel Castro’nun Obama’ya yönelik eleştirileri ve devrimin teslim olmayacağına dair mesajı oldukça ses getirdi. Fidel Castro, ‘Kardeş Obama’ başlıklı yazısında ABD’nin yıllarca Güney Afrika’daki ırkçı apartheid rejimine destek verdiğini hatırlatan Fidel Castro,  Obama’nın Havana’daki konuşmalarının Küba halkını çok etkilediği düşüncesinin yanılgı olacağını belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Yaklaşık 60 yıldır süren acımasız abluka, paralı askerlerin saldırıları ve çok sayıda şiddet eyleminden sonra; eğitim, bilim ve kültür alanındaki gelişmelere imza atan bu asil halkın teslim olacağı hayaline kimse kapılmasın. İmparatorluğun bize hediye vermesine ihtiyacımız yok. Çabalarımız yasal ve barışçıl olmaya devam edecek çünkü bu gezegende yaşayan tüm insanlığın barışına ve kardeşliğine bağlıyız.

ROLLING STONES'UN NAĞMELERİ​
Küba bugünküne benzer tıkanıklıklara yabancı değil. Özellikle 90’lı yıllarda Sovyetlerin çözülüşüyle beraber ekonomik ve sosyal alanda pek çok zorlukla karşılaşan Küba o dönem radikal bir kararla turizm alanına yönelme kararı almıştı. Küba, ablukanın kaldırılmasını sağlayarak yeni bir hedefe gözünü dikmiş olabilir. Bu ada ülkesi turizm haricinde, özellikle sağlık sektöründeki ilerlemeleri sayesinde önemli bir atılım yaratabilir.
Fidel Castro’nun mektubunu ise, bu zor ve evet tehlikeli açılım denemesinde bir önlem olarak okumak gerekiyor. Küba’nın sosyalist geleceği ancak, emperyalist-kapitalist güçlerin tehdidinin farkında ve herhangi bir açılımda sosyalizmin kazanımlarını feda etmeyecek bir genç kuşağa emanet edilebilir. Fidel, Rolling Stones’un güzel nağmelerinin Küba’nın genç kuşakların zihinlerini ABD emperyalizmi tehdidi konusunda bulandırmaması için önlem alıyor. 

DAHA FAZLA