Kuşatma altında kültür ve sanat (2)
Siyasal özne, neoliberalizmin yarattığı depolitizasyonu aşmaya çalışırken kitlelere sinmiş her türlü gerici kültürle de mücadele etmek durumundadır. Burjuva ideolojisiyle mücadele salt entelektüel çabaya indirgenemez. Merkezi yayın organlarında yayınlanan makaleler kadar sanatsal çalışmalar da insanların kendi gerçeklikleriyle yüzleşmelerini sağlar.
Volkan Şahin
Önceki yazıda eski şartlarla yeni şartları karşılaştırırken, insanların kültür ve sanata yönelik tutumlarını ve bu tutumları belirleyen etkenleri ele aldım. Fakat 1970’den yaklaşık 2010-2015[ii]’e kadar olan dönemin bambaşka bir özelliği daha vardır. 1980’e gelindiğinde neoliberalizmin ülkeye faşist cuntayla sokulması, bu yeni sermaye birikim biçimi için emekçilerin ekonomik mücadeleden olduğu kadar siyasetten de uzaklaştırılması söz konusudur. İşte önceki yazıda değindiğim değişimin, bireyin kültür ve sanattan uzaklaşması ve tecrit olmasının asıl zemini burasıdır. Gerçekten de önceki yazıda ele aldığım sosyal medyanın apolitik insanı daha da depolitize ederken, politik insanın da toplumsal hareketlere ulaşmasını kolaylaştırarak veya siyasetin gündemde kalmasını sağlayarak onu daha da politize etmesinden bahsedilebilir.
Yetmişli yıllarda siyasal hareketlerde yer alan emekçilerin dönemin siyasal öznelerinin kültür ve sanat alanındaki çalışmalarıyla ilişkiye geçmeleri gayet doğal bir sonuçtu. Bugün siyaseti tam da neoliberalizmin istediği biçimde profesyonel siyasetçilere bırakan bireylerin kültür ve sanat çalışmalarında da uzmanlık beklemesi kadar doğal ne olabilir? Sokağa çıkmayan, derneklerde, sendikalarda, siyasi partilerde toplumsallaşmayan bireylerin kolektif sanat üretimine ihtiyaç duyması veya ulaşması nasıl beklenir?
Verili durumda “sosyalist, devrimci, ilerici, toplumcu, halktan yana” sanatçıların eskinin yöntemleriyle topluma ulaşmaları mümkün görünmemektedir. Sorunun çözümü oldukça zordur. Çünkü biri siyasal öznede, diğeri sanatçılarda olmak üzere iki paradigma değişikliği gerekmektedir. Buradan itibaren ilkesel öneriler getirdiğimi de belirtmek durumundayım. Pratik ihtiyaçlar, araçlar, olanaklar gibi etkenler bu önerilerin uygulama alanlarının, biçimlerinin bir yönünü sınırlayabilir, başka yönlerini zenginleştirebilir.
Gelelim önerilerime:
1. Siyasal özne, kültür ve sanat alanını emek, gençlik, kadın hakları gibi ayrı bir alan örgütlenmesi olarak görmeyip onu bütün alan çalışmalarının içine yerleştirmelidir.[iii]
2. Sanatçılar toplumsal sorunlarla ilgili konumlarını değiştirip siyasetin çeperine tutunmayı bırakarak siyasete girmelidir.
Siyasal özne, neoliberalizmin yarattığı depolitizasyonu aşmaya çalışırken kitlelere sinmiş her türlü gerici kültürle de mücadele etmek durumundadır. Burjuva ideolojisiyle mücadele salt entelektüel çabaya indirgenemez. Merkezi yayın organlarında yayınlanan makaleler kadar sanatsal çalışmalar da insanların kendi gerçeklikleriyle yüzleşmelerini sağlar. Ancak nasıl ki siyaseti başkalarına devretmemizi tembihleyen neoliberal dayatmaya bizatihi siyasi pratikle karşılık veriyoruz, çalışma alanlarımızda yer alan tüm insanlarımızın kültürel ve sanatsal üretime de katılmalarını sağlayarak onları sadece edilgen birer alıcı olmaktan çıkarmalıyız.
Sanırım sanatçılarla ilgili önerim daha iyi anlaşılmıştır. Sanatçılar, kitlelerin siyasete girişlerine dışarıdan bakarak nesnellik yakaladıklarına olan boş inançlarından vazgeçmelidir. Günümüzde sanatçının karar vermesi gereken şey şudur: Yeri ya emekçilerin öz örgütlülükleridir ya da onların daha fazla sömürülmesi için gece gündüz çalışan neoliberal kültür fabrikalarıdır. Şu ayrımı da iyi koymak gerekir: Geçinebilmek için piyasa içinde olmak başka bir şeydir, piyasa denen ilişkileri yeniden üreten olmak başka şeydir. Bu olgunun siyasetle olan bağı sanıldığı kadar gevşek değildir. Tarihin en apolitik “sanatçılarının” “başkanın uçağında” olmasının özel bir anlamı vardır.
Sanatçılar da tıpkı mahallemizdeki Ayşe Teyze gibi, madenci Berat gibi, kafe bar emekçisi Işıl gibi siyasete girmek zorundadır. Dahası zaten bir yurttaş olarak bunu yapmak zorundadır. Sanatçıları siyasetten uzak tutacak hiçbir etmen yoktur ki yurttaşlar için de olsun. Vice versa.
Yukarıdaki iki şart bir araya geldiğinde siyasetin etki alanı arttıkça kültür ve sanat çalışmalarımızın da etki alanı artacaktır. Siyasal özne, sanatçıların üretimlerine karışacak değildir. Onlar kendi çalışmalarına devam edeceklerdir. Ama burjuva ideolojisi ve kültürüne karşı üretimleriyle mücadele ederlerken tüm alanlara yayılmış bir kültür ve sanat faaliyetinde kolaylaştırıcı, usta veya öğretmen –adını ne koyarsak koyalım- gibi görevler alacaklardır. Tabanımızdaki herhangi bir insanımızın yatkınlıklarını geliştirip doğru tekniklerle üretimler yapmasını sağlayacaklardır. Kolektif çalışmalara öncülük edeceklerdir. Kültür merkezleri sadece ihtiyaç duyulduğunda, bu çalışmaların sonucunda ve bu çalışmaların gidişatını engellemeyecek şekilde kurulmalıdır.
“Sosyalist, devrimci, ilerici, toplumcu, halktan yana” kültür ve sanat tarihimizi iki döneme böldükten sonra ilk dönemin yöntemlerinin ikincisinde işe yaramadığını örgütlenme perspektifi bakımından söylemiştim. Yetmişlerden günümüze öyle devasa bir birikim söz konusudur ki siyasal öznenin de sanatçıların da Amerika’yı yeniden keşfetmelerine gerek yoktur. Bu çalışmaların nasıl merkezi olarak belirli programlarla ve özel olarak öne çıkarılan gündemlerle şekillendirileceğini oturup tartışmanın da bir anlamı olmadığı gibi merkezi çalışmanın usullerini tartışmaya da gerek yok. Sadece ilk yazıda belirtmiş olduğum koşullarda nasıl biçimlendireceğimize odaklanacağız. Kültür ve sanat dergisi mi çıkaracağız? Onun biçimini yeniden gözden geçireceğiz: Youtube kanalları, podcastler, fanzinler neden düşünülmesin? Koro mu kurmak istiyoruz? Çalışma yaptığımız alanda kolektif üretimi teşvik edeceğiz: Bir mahallede dernek kurup oraya mahalle sakinlerini çağırıp koro çalışmasından insan örgütlemek yerine mahallemizde kurmuş bulunduğumuz bir dayanışma ağında bunu gerçekleştirmeye çalışacağız. Bu yaklaşımı tüm sanat dallarına yayabiliriz: Tiyatro, resim, dans vs vs.
Böylesi kolektif bir çalışmanın güncel üretimlerin içeriğini ve biçimini de olumlu anlamda etkileyeceğini düşünüyorum. İki nedenle: Sanatçıların bu dinamik çalışmadan beslenmemesi, işçilerin emekçilerin dünyasına, kültürlerine vakıf olmaması düşünülemez. Muhakkak üretimlerine yansıtacaklardır. İkincisi tabana yayılan ve kolektivizmle biçimlenen kültür ve sanat çalışmaları emekçilerin, öğrencilerin, kadınların kendi üretimlerinden oluşacağı için hayatın içinde şekillenen yeni kültürel yaklaşımları da içerecektir. Örneğin, günümüz gençliğinin müzikal anlayışları bizim gibi eskiden kalma müzisyenlerin üretimleriyle uyuşmayabilir. Bu her zaman yozlaşma ile açıklanamaz. Başka bir açıdan bakacak olursak çağı yakalamak adına devrimci bir hiphop grubuyla madenci Berat’ı yakalayamayabiliriz. Madenci Berat Ankara yürüyüşünde mola yerinde misket veya zeybek oynayarak beklemektedir.
Hazır bu son örneği vermişken soruyu sanatçılar için belirginleştirmek istiyorum: Sizce bir kültür merkezinde oturarak –veya evinde etkinlik daveti beklerken- halkın kültürünü, ondaki yenilikleri kavrayabilir miyiz? Bunların hepsine değebilen üretimler yapabilir miyiz? Daha da önemlisi; kuşatmayı yarıp üretimlerimizi emekçilerle buluşturabilir miyiz?
Sanırım sorunun cevabının bu yazıdaki gibi teorik tartışmalarla değil, pratikte ortaya çıkacağını belirtmeye gerek yok. Sorularımızın cevabı yükselen, kitlesel bir sınıf mücadelesinin içinde…
[i] İlk yazının yayınlandığı günden bugüne kadar Pandemi nedeniyle işsiz ve güvencesiz kalan müzisyenler arasında intihar artışları oldu. Bugünlerde acil olarak müzisyenlerin sorunlarına değinilmesi gerektiğini biliyorum. Fakat bu ve önceki yazının müzisyenler başta olmak üzere tüm sanatçıların ölüm kalım savaşlarıyla ilgisiz olmadığının altını çizmemiz gerekir.
[ii] Somut bir dönem algısı yaratabilmek için 2010(2015) gibi bir tarihlendirmeyi kabaca yapıyorum. Sosyal medyanın iletişimden kültür ve sanat deneyimine genişlemeye başladığı yıllara gönderme yapıyorum. Yazının bilimsel bir makale olmaması nedeniyle tutumumu okurun anlayışına bırakıyorum.
[iii] Kültür ve sanat emekçilerini örgütlemek için yürütülecek çalışmaları ayrı tutuyorum.