Lewisham Savaşı anısına
13 Ağustos 1977 gününde, İngiliz faşizmi Cable Street'ten bu yana en utanç verici yenilgisini yaşadı.
Yazar: Padraig O’NAill
Çevirmen: Baran Kamacı
13 Ağustos 1977 gününde Milli Cephe, güneydoğu Londra'nın çok ırklı bir bölgesi olan Lewisham'da milliyetçi bir gösteri düzenlemeye çalıştı. Derin bir ekonomik kriz zemininde, amacı yerel siyahi toplumu korkutmak ve çatışma çıkarmaktı. Bir yıl önce, yerel konsey seçimlerinde aşırı sağ oyların neredeyse yarısını almıştı –İngiltere'nin başkentinde kendilerine yer edinmeye hazır görünüyorlardı.
Şubat 1967'de kuruluşundan sonraki yıllarda, Milli Cephe (NF) bir siyasi parti olarak ciddiye alınmadı. İmparatorluk Kulları Birliği, Büyük Britanya Hareketi, Irkı Koruma Topluluğu gibi çeşitli faşist mezheplerinden oluşan örgüt, yaygın olarak Oswald Mosley'nin Britanya Birliği tarafından dışlanan huysuz unsurlar için bir ara durak olarak kabul edildi.
Ancak, acemi faşist güçlerin oluşturduğu tehdidi hatırlayanlara göre Milli Cephe, kuruluşundan itibaren 62 Grubu gibi Yahudi öz savunma örgütleri de dâhil olmak üzere pek çok grubun direnişiyle karşı karşıya kaldı. Tutarlılığı olmayan ve açık eylem yapamayan Milli Cephe, İngiliz siyasetinin sağ kanadında politik olarak anlamlı bir güç haline gelmekte zorlandı.
KAN NEHİRLERİ
Bu, Nisan 1968'de aşırı sağcı ve muhafazakâr Milletvekili Enoch Powell'ın yüz kızartıcı “Kan Nehirleri” konuşmasıyla değişti. Milli Cephe, özellikle Powell'ın konuşmasının Britanya'daki beyaz işçilerde bir miktar yankı uyandırdığı netleştiğinde ana akımın benimsediği faşist yaklaşımın faydasını görmeye başladı.
Daha sonradan Milli Cephe'ye başkanlık edecek olan faşist lider John Tyndall, Powellism düşüncesinden Muhafazakârların değil, kendilerinin yararlanacağını öngördü ve kısa sürede haklı çıktı. Sonraki iki yıl içinde, Milli Cephe hem istikrarlı olarak büyüdü, hem de daha ziyade alt düzey ancak önemli yerel Muhafazakâr Parti görevlilerini yığınlar halinde saflarına çekti.
1970'e gelindiğinde Milli Cephe, genel seçimlerde ortalama yüzde 5,2'lik sade ama etkili bir oy oranıyla 84 aday çıkarmaya hazırdı. Yetmişli yıllar boyunca, ulusal siyasi huzursuzluktan, İrlanda'nın kuzeyinde artan çatışmadan ve Ugandalı Asyalı mültecilerin 1972'de İngiltere'ye girişini engelleme kampanyası gibi kendi aktivist çalışmalarından yararlanarak ciddi bir şekilde büyüdü.
Ertesi yıl parti, çok sayıda sol-korumacı ekonomi politikasını benimseyerek ve bir Milli Cephe Sendikacılar Birliği’ni kurarak işçi sınıfı seçmenlerine doğru kasıtlı bir geçiş yaptı. Mayıs 1973'teki West Bromwich ara seçiminde, Milli Cephe, İşçi Partisi’nin kalesi olarak görülen bölgede yüzde 10'un üzerinde puan alarak dikkatleri üzerine çekti.
İngiliz faşizmi, hızlı demografik değişimlerden ve örtülü ırksal önyargılardan yararlanarak kendisini güncel konularla alakalı hale getiriyordu. 1976'ya gelindiğinde, Milli Cephe yaklaşık 14.000 adet aidat ödeyen üye gösterebiliyordu. 1977 Mayıs’ında olan yerel seçimlerdeki, Büyük Londra Bölge Konseyi seçimlerinde 119.000 oy aldı ve büyük bir Hint göçmen nüfusuna sahip bir şehir olan Leicester'ın bazı bölgelerinde oyların yaklaşık yüzde 20'sini aldı.
Başkentteki büyük oy oranı göz önüne alındığında, Milli Cephe'nin siyasi bir atılım için bir dayanak olarak etnik çeşitlilik gösteren güney Londra'yı hedeflemeye çalışması şaşırtıcı değildi. Artan işsizlik ve barınmayla ilgili sorunlar üzerindeki gerilimi tam olarak sömürmeye çalışarak, İngiliz toplumunun ahlaki, sosyal ve ekonomik yapısındaki çöküşten sorumlu olan 'soyguncular' kuruntusunu açık bir slogan olarak kullanıp yoksunlaşan seçmenlere yaltaklandı.
Bu sırada, Milli Cephe'nin sokak dövüşçüleri faşizmin geleneksel muhaliflerine, sendikacılara, sosyalistlere ve komünistlere şiddetli saldırılarla meşgul oldular. Ancak onların yanı sıra, Liberal Parti'nin milletvekili adayı Laurence Spicer'a da parti bildirileri dağıttığı için saldırdılar. “Bana olağan hakaretler savurdular,” diye belirtti. "Liberal piç, zenci aşığı, hain... ve sonra beni yere serdiler."
MUHALEFET
Bölgede artan gerilime yanıt olarak yerel işçi hareketi, aşırı sağı kontrol altında tutmak, daha iyi topluluk ilişkilerini teşvik etmek ve sokak kampanyalarına karşı tetikte olmak için kitlesel Irkçılık ve Faşizme Karşı Lewisham Kampanyası’nı (ALCARAF) kurdu.
Ama Milli Cephe etkisini gösteriyordu. Siyahilerin suça yatkınlığına dair uydurma hikayelere ağırlık veriyorlardı ve bu, artan oy oranlarıyla da birlikte, ‘soygunculuk’ üzerine bir ahlaki paniği körüklüyordu. İngiliz devleti ise bunun önünü açmaya dünden razıydı. Mayıs 1977'de Londra polisi, çok sayıda siyahi gencin evine şafak baskınları düzenledi.
Ulusal basında İrlanda'nın kuzeyinde devam eden devlet baskısı ile karşılaştırılmasına rağmen, baskın, polisin “sakinlerin” endişeleri konusundaki farkındalığını göstermek için bir reklam kampanyası olarak tasarlandı. Operasyon, polis el kitaplarında 'P.Z.A.20 Operasyonu' olarak listelendi ki bu da, yaygın olarak 'Polis Zenci Avı 20' anlamına geldiği tahmin edilen bir kısaltmaydı.
Sonunda, Lewisham'ın 21 genç sakini şüpheli bir "hırsızlığa teşebbüs" suçlamasıyla yargılandı. 'Lewisham 21'i savunmak için bir topluluk kampanyası başlatıldı ve grup, suçlamalara nasıl karşılık verileceğini tartışmak ve çözüm önermek için High Street'te geniş çaplı halka açık toplantılar düzenlemeye başladı.
Bu faaliyet yerel Milli Cephe örgütünü galeyana getirdi ve örgüt toplantıları dağıtmak için paramiliter tarzda saldırılar düzenlemeye başladı. Lewisham 21 Savunma Komitesi tarafından yapılan nispeten küçük bir yürüyüş, 200 Milli Cephe dazlağının saldırısına uğradı ve seksenin üzerinde tutuklamaya yol açtı. Faşistler ayrıca her gün sosyalist gazete satıcılarına saldırmaya başladılar, siyahi ve Hintli esnaflara karşı bir terör kampanyası başlattılar, yerel bir Sih tapınağını tahrip ettiler ve Troçkist grup Militan Eğilim'in yerel ofislerine molotof attılar.
Bu şartlarda, Milli Cephe 13 Ağustos'ta Lewisham'dan geçme niyetlerini açıkladı. 'Soyguncular Dışarı!' sloganı altında yapılacak yürüyüşün amacı siyahi toplumunu kışkırtıp ciddi bir ırk çatışmasını körüklemekti.
SAVAŞ ATMOSFERİ
Yerel işçi hareketinin bu ciddi provokasyona tepkisi farklı oldu. ALCARAF, 13 Ağustos sabahı barışçıl bir protesto düzenleme niyetlerini derhal duyurdu.
Kitlesel cephe olarak ALCARAF, yerel merkez sol konseyin, İşçi Partisi ve Liberal partilerin, Büyük Britanya Komünist Partisi'nin (CPGB) ve çeşitli yerel kiliselerin desteğine sahipti, eylemin büyük bir toplum desteği alacağı kesindi.
Ancak Lewisham'daki bu son provokasyon halk arasında öfke yarattı. Kitle artık parça parça muhalefet istemiyor, yüzleşme ihtiyacı duyuyordu.
Yılın başlarında kuzey Londra’daki Wood Green bölgesindeki bir Milli Cephe yürüyüşü yerel antifaşistler tarafından havai fişekler ve yakınlardaki bir dükkandan atılan raflar dolusu ayakkabıyla karşılanmıştı. Bu eylemler sayesinde yürüyüş kesilmiş, başarısız olmuştu.
Londra'da büyüyen bir tabana sahip Troçkist bir örgüt olan Sosyalist İşçi Partisi (SWP); faşistlerle yüzleşme isteğinin giderek arttığını fark etti. Lewisham 21 Savunma Komitesi'nin çeşitli üyelerinin ve binlerce yerel gencin desteğine güvenebileceklerini bilen SWP, yerel militanların Milli Cephe'nin yürümeyi planladığı bölge olan Clifton Rise'ı işgal etme çağrılarını yaydı.
Faşistlerle en iyi nasıl başa çıkılacağına dair bariz taktiksel anlaşmazlıklarına rağmen, antifaşistlerin her iki tarafı nihayetinde birbirlerinin konumlarının meşruiyetini kabul etti. İki aykırı grup, ALCARAF eyleminin isteyenlerin Clifton Rise’daki SWP eylemine gidebileceği bir saatte sonlanması üzerine anlaştı.
SAVAŞ
Miting yaklaşırken, bölgede gerginlik tırmanıyordu. Faşistler ve antifaşistler arasında barlarda ve metro istasyonlarında şiddetli kavgalar olduğu bildiriliyordu. Ayın 13'ünde sabah saat üçte ilk olay, önde gelen Komünist ve ALCARAF üyesi Mike Power'ın pencerelerine tuğla atılmasıyla yaşandı.
Bir sonraki olay birkaç saat sonra ve yüzlerce kilometre ötede, Salford ve Manchester'dan bir grup maskeli sendikacının, kuzeyli faşistleri gösteriye taşıyan bir arabaya saldırdığı Manchester'da yaşandı. Manchester United ve Chelsea arasındaki Charity Shield kupası finalini izlemek için Londra'ya gitmeye çalışan Manchesterlı bir market hamalı olan Steve Tilzey olayı şöyle anlatıyor;
Kar maskeli, kasklı ve atkılı en az yirmi adam araca ve içindekilere saldırıyordu. Yolda birden bire donakaldım ve araca dönemeyen Milli Cephe taraftarlarının üzerine demir çubuklar ve tahta direklerin yağışını izledim. Yan camlar kırılırken diğerleri içeri kaçtı ve eminim birisi Milli Cephe'cilerden birini kırık camlardan içeri çekmeye çalışıyordu.
Sabah 11'e kadar, Milli Cephe'ye karşı koymak için Piskopos Mervyn Stockwood, Lewisham'ın İşçi Partili Belediye Başkanı Roger Godsiff ve Yahudi Savunma Komitesi'nden Martin Savitt liderliğinde dört bin kişilik bir kalabalık toplanmıştı. Gösteri ciddi bir olay olmadan geçti ve insanları Clifton Rise'a gitmeye teşvik eden yerel militanlar olumlu tepkiler aldı.
Ancak ortam gergindi. Polis, İngiliz anakarasında ilk kez modern kalkanlar taşıyordu, bu yaklaşan olayların şiddetinin habercisiydi.
Öğleden sonra erken saatlerde, Milli Cephe'nin Clifton Rise'a varmasını bekleyen antifaşistlerin sayısı üç ila altı bin civarındaydı. Sonunda vardıklarında, bir tuğla, şişe ve sis bombası yağmuru onları karşıladı ve çok sayıda yaralanmaya neden oldu.
Polis hızla galeyana geldi ve tekrar tekrar saldırarak kalabalığı dağıtmak istedi. Genç antifaşistler polis hatlarını aşarak faşistlere ulaşıyor, saldırmak için çivili odun parçalarını kırıyorken solcu futbol holiganları Milli Cephe'nin bayraklı 'Onur Muhafızları'na saldırdı, şube pankartlarını ve Britanya bayraklarını çalıp ateşe verdi.
Uzun süredir komünist ve Mosley'e karşı mücadelenin emektarı olan Monty Goldman, Clifton Rise'daydı ve polisin hüsranıyla antifaşist özgüveni şöyle anlattı:
Polis Milli Cephe yürüyüşüne giden tüm yolları kapatmıştı ama ben orada polis hatlarının yanında dururken arka taraftan saldıran antifaşistler beni kenara itti. Sonunda bir yığın herifin altında kaldım. Üstümde on iki kişi falan olmalıydı. Zar zor nefes alabiliyordum. Onlar ayağa kalkmaya başlayınca polisler geldi ve en dipte sıkışıp kaldığım için kanunu engellemekten tutuklanan ben oldum. Polis minibüsünün arkasına tıkıldım… yerde kafam kadar bir bıçak vardı. Bunun düzmece bir suçlama için bir tuzak olduğunu düşündüm ve şoföre "Bu büyük bıçağın burada ne işi var?" dedim. "Ah, biri daha önce düşürmüş olmalı," dedi. "Peki, şunu alıp götürür müsün bari?" dedim.
Öğleden sonra, polis 111’i yaralı 214 kişiyi tutukladı. Okuldan ayrılan ve orada bulunan Suzy Harding'e göre, Milli Cephe "tamamen dağılmaya" zorlanmıştı. Gördüklerini şöyle anlattı;
Biraz kavga oldu ama [faşistlerin] çoğu o kadar korktu ki sadece kaçtılar. İtiraf etmeliyim ki tüm bunların ortasında ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Bir faşistin, iri, korkutucu görünüşlü orta yaşlı bir herifle göz göze geldik. Arkasını dönüp yoldan aşağı kaçtı. Arkadaşlarının çoğu da aynısını yaptı.
MİRAS
Belirgin bir toplumsal kriz dönemindeki Britanya'da medyanın tepkisi şaşırtıcı olmadı. Daily Mail, polisi, muhaliflere karşı "İngilizliğe yakışmayan" bir siyasi şiddet yöntemi kullanan "kızıl fırtına birliklerinin" ana kurbanları olarak gördü.
Daha da kötüsü, Muhafazakâr eğilimli Daily Telegraph Milli Cephe'ye sempati duyuyor gibi görünüyordu. "Yerli doğumlu İngilizlerin, sırf göçmenler yerleştiği için şehirlerinin bir bölümünde yürüme hakkından mahrum bırakılması" fikrinden tiksindiğini ifade eden gazete, Komünist ve SWP gösterilerinin yasaklanması fikrini dile getirdi.
Steve Tilzey’e göre, daha apolitik olan genç savaşçılar arasında faşistlerle savaşırken edindikleri yoldaşlık deneyimleri özellikle göze çarpıyordu. Örgüt evinden hatırladıklarını şöyle anlatıyor;
Heyecanlı sohbetlerle doluydu... Herkesin anlatacak bir hikayesi var gibiydi.. Çocuklardan biri, "Milli Cepheciyi tek başına döven şu büyük tahta kalaslı adamı gördün mü? dedi "ona vurabilen tek kişi de yaşlı adamın tekiydi. Onu daha sonra gördüğümde dövdüğü herifin eski öğretmenlerinden biri olduğunu söyledi.”
Anti-Nazi Birliği’nin (ANL) ırkçılık karşıtı politikaları ve onun 'punk' kanadı-Irkçılığa Karşı Rock-tarafından kısa süre içinde kültürel olarak radikalleştirilecek olan tüm bir nesil için önemli olan, bu heyecan ve ortak zafer duygusuydu. Barlarda, müzik salonlarında ve futbol teraslarında, İngiltere’nin işçi sınıfı gençlerinin kalpleri ve zihinleri için sürdürülen bir kampanya, İngiliz faşizminin moralini ve örgütsel kapasitesini önemli ölçüde zayıflattı. Ancak bunu tek başına yapmadı; artık meşhur olan ‘birliklerin’ faşist eylemleri fiziksel olarak engellemesi de mücadelelerine eşlik eden unsurlardandı.
Lewisham'daki Savaş, ulusal siyasi dinamiği şekillendirdi. Milli Cephe'nin ivme duygusu sarsılmakla kalmamış, aynı zamanda rakiplerine karşı sokaklarda mağlup edilerek aşağılanmıştı. Genç Asyalı, İrlandalı ve siyahların faşizme karşı mücadeledeki birliği ve aynı zamanda yerel faşistlerin bir zamanlar terörize ettikleri bölgelerde şimdi sindirilmeleri sayesinde, mücadele bölgedeki ırksal gerilimi büyük ölçüde hafifletti.
Dahası, Milli Cephe ile bağlantılı şiddet, bir zamanlar onları desteklemiş olan emperyalist fikirli, radikalleşmiş muhafazakâr seçmenlerin gözünde onların seçim konumlarını zedelemeye başladı. Birkaç yıl sonra Margaret Thatcher’ın aşırı sağın retoriğini benimsemeye başlayıp Britanya'yı "farklı bir kültüre sahip insanlar" içinde "gırtlağına kadar batmış" olarak nitelendirmesi, bu seçmenler için Muhafazakâr Parti'ye dönüş haberiydi. Sürdürülebilir, ırkçı Muhafazakâr Parti’nin yerine kaotik Milli Cephe'ye oy vermek siyasi bir seçenek olarak görülmemeye başlandı.
Bu dönemdeki antifaşizm deneyimi, İngiliz aşırı sağcılarının üstünde kötü bir etki bıraktı. Milli Cephe'nin önde gelenlerinden Martin Webster için antifaşist hareket, üye kazanma şanslarını “alt üst etmişti”. ‘Milli Cephe’yi ‘Nazi’ ile eş anlamlı kılma amaçlı propaganda savaşı, işçi sınıfı bölgelerindeki itibarlarını silip süpürdü.
Antifaşistlerin Lewisham'daki duruşu binlerce kişiye ilham kaynağı oldu. Aşırı sağ tehditlerinin yükseldiği bir zamanda, bu gururlu olayı ve onun, gaza getirilmiş bir faşist harekete karşı döndürülebileceği dersini hatırlamak iyi olur.
Kaynak: Tribune