Lozan, madenlerimiz, gerçekler…
Doğanın insanlığa sunduğu madenlerin gerçek ihtiyaçlar temelinde ve çevreye en az zarar verecek şekilde üretiminin plânlanması ve üretimin kamu eliyle yapılması zor olmasa gerek.
Mehmet Torun
Son zamanlarda şu söylem sıklıkla duyulmakta: “Lozan Antlaşması 100 yıl süreli yapılmıştır. Antlaşmaya ekli gizli maddelerde, Türkiye’nin bor ve petrol başta olmak üzere madenlerini çıkarması yasaklanmıştır. Antlaşmanın süresi 2023 yılında dolacak ve madenlerimizi üretip ihraç ederek hızla gelişeceğiz.”
Bu sözleri sokaktaki insanlar söylediği gibi, akademik camiadan kişiler de dile getirmekte. Konunun uzmanı tarihçiler; “143 maddelik Lozan Antlaşması’nın hiçbir maddesinde, eklerinde, protokollerinde ve sözleşmelerinde antlaşmanın süreli olduğuna ilişkin bir kayıt yoktur. Sadece Lozan’ın bazı sözleşmeleri ve açıklamaları 5 ile 7 yıllıktı. Bunlar Lozan’ın eklerinde açıkça belirtilmiştir.” demekte. Bu konuyu uzmanlarına bırakarak madenlerimizle ilgili konulara biraz değinmekte yarar var.
Türkiye, 132 ülke arasında toplam üretim değeri itibarıyla 28. ve üretilen maden sayısı itibarıyla 10. sırada yer almakta. Dünya metal maden rezervlerinin % 0.4’ü, endüstriyel hammadde rezervlerinin % 2.5’i, jeotermal potansiyelinin ise % 0.8’i ülkemizde olup, dünya maden rezervleri içindeki payımız yaklaşık % 0.5
Dünyada 152 ülkenin her birine düşen ortalama maden sayısı 9,3. 51 maden türü dikkate alınarak yapılan sıralamaya göre, ABD’de 43 adet maden türü üretilmekte ve dünyada ilk sırada. Ülkemize kıyasla yüzölçümleri daha büyük olan ülkelerde, örneğin Avustralya’da 35, Brezilya’da 35, Çin’de 31 çeşit maden üretilirken; ülkemizde 29 çeşit maden üretimiyle yerimiz 10.sıra.
Kısaca ülkemizin "maden türü" yönünden iyi durumda olduğu ifade edilebilir. Rezervler değerlendirildiğinde ise; başta bor olmak üzere, trona, mermer, endüstriyel hammaddeler, krom, linyit ve değerli metal madenleri açısından şanslı. Arama çalışmalarıyla bu rakamlar daha da yükselebilir.
İlk çağlardan ve Osmanlı’dan beri işletilen madenlerimiz 1954 yılında çıkarılan ve sonra defalarca değişen Maden Yasası kapsamında uzun yıllardan beri üretilmekte. Ancak hepimizin ortak müşterekleri olan madenlerin üretiminden bizlere ne kaldığı ya da kimlerin menfaati olduğu asıl sorulması gereken soru.
Örneğin; en büyük rezerve sahip olduğumuz bor madeninden ne kadar katma değer sağlayabiliyoruz? 1960’lı yıllarda krom madeni zengini denilen ülkemiz, o günden bugüne kromlarını nasıl değerlendirdi? Paslanmaz çelik sanayisinin ana girdisi olan ve bu anlamda dünyanın en kaliteli kromlarından sayılan bu değerimizden yeterince faydalanıldı mı? Kaliteli endüstriyel hammadde rezervleri ne yapılıyor? Hammadde olarak satılıp onlarca kat pahalı geri almakla doğru mu yapılıyor? Ya da çok uluslu şirketler ve yerli işbirlikçileri tarafından üretilen altın madenleri ülkeye ne bırakıyor? Neler kaybediliyor?
Üretildiklerinde tükenen ve tekrar yerine konulamayan maden kaynaklarının, ülke halkının yararına kullanılmadığı sürece bir sömürü aracı olacağı ve sadece işin hamallığı yapılarak refaha ulaşılamayacağı bir gerçek. Tonunu hammadde olarak 300-400 dolara satıp üretilen uç ürününü 40.000-50.000 dolara satın aldığımız bir madenden kimlerin yararlandığını sorgulamak gerek.
20 yıldır iktidar olan AKP döneminde Maden Kanunu 21 kez değişikliğe uğradı. Her değişiklikte, yabancı sermayenin ve özel teşebbüsün yararına maddeler eklendi. Buna karşın kamu kurumlarının çalışma alanı daraltıldı, ruhsatları devredildi. 5-6 milyar dolarlık hammadde ihracatı ile övünüldü. Bu rakamın yarısına yakını da mermer ve doğal taş. Madenciliğin GSMH daki payı % 1.5 rakamını geçemedi. Madenlerimiz yandaş üç beş firmaya peşkeş çekildi. Bu madenler üretilirken doğa tahrip edildi, çevre katledildi ve bunların sonucunda pek çok yörede halkın tepkileri büyüdü. Suyuna, havasına, yaşam alanlarına sahip çıkan insanlar madene düşman edildi.
Yapılması gerekenler belli aslında. Doğanın insanlığa sunduğu madenlerin gerçek ihtiyaçlar temelinde ve çevreye en az zarar verecek şekilde üretiminin plânlanması ve üretimin kamu eliyle yapılması zor olmasa gerek. Üretim yapılmadan önce yöre halkının da rızası alınmalı. Halkın ortak malı olan madenleri birilerinin kasasını doldurmak için talan ettirmemek gerek.
Tartışılması gereken bu konular ama nedense gerçek olmayan haberlerle suni gündem yaratılmakta. İşin ilginci bu konular yandaş medya ve okumuş!! insanlar tarafından da sürekli pompalanmakta. Bilinçli yapılan bir dezenformasyon bu. Asıl konuları ve sorunları gözden kaçırmanın bir yöntemi.
Sonuç olarak sorun; Lozan değil, oyun bozanlar. Çözüm de belli aslında.