M. Nergis Tekin yazdı | ‘Führer tarihteki en eşsiz kişi, o benim dinim’
"Fahrettin Altun 'Stratejik İletişim ve Kriz Yönetme Daire Başkanlığı' kurulduğunu açıkladı. Bu afili ismin tarihteki adı ise “Propaganda Bakanlığı...'"
M. Nergis Tekin
Eğer düşmanınız yoksa mutlaka düşman yaratın! Naziler 1941’de illüzyon ve gerçekliği ayırt edilemez bir hale getirmeyi başarmıştı.
Tarihte iktidarı elinde tutup da bu gücün ellerinden kaymakta olduğunu hisseden, zora dayalı Hitler mirasçısı bütün rejimler, güç kaybı ile karşı karşıya kaldığında birçok şeyden çekinmemektedir. Şiddetin dozunun arttırılması ve bunun için büyük bir korku ağının yaratılması bu tür rejimlerin alametifarikasıdır. Bu nedenle de özellikle meşruiyetini kaybetmiş rejimler, meşruluk kaynağı olarak bir dış tehdit propagandasını tetikler. Tıpkı Hitler’in, Yahudi ve uluslararası plütokrasi dış tehdidine sarılması örneğinde olduğu gibi.
Goebells, Festung Europa ( Kale Avrupası) fikri ile Hitler rejimini Avrupa medeniyetlerinin koruyucusu ilan etmişti. Bunun için de bir yığın dezenformasyon organize edip, Alman halkının illüzyona uğratmıştı. Avusturya halkını kendi hükümetlerini yıkmaları için tahrik etmişti. Hitler’in propaganda bakanlığının kontrolündeki radyo, 1936’da Saar bölgesinde yapılan halkoylamasında Nazi karşıtı lider Max Brawn’a iftira atmaktan geri durmamış, oylamadan bir gün önce Alman radyolarında Max Brawn’ın kaçtığı, Onun bir düzenbaz olduğu yönünde yayınlar yapmıştı. Bu da yetmemiş kendilerine karşıt fikirde olan bölgelere çok sayıda ucuz ve tek kanallı radyo cihazı dağıtmıştı. Kolberg’in Ruslar’ın eline geçmediği, Yahudilerin katledilmediği, onların misafir işçi olarak çok iyi yaşam şartlarına sahip olduğu, Gelwitcz radyo istasyonlarının Polonyalılar tarafından saldırıya uğradığı, düşmanlarının “Kaufman Planları” ile tüm Almanları yeryüzünden temizlemek istediği gibi onlarca dezenformasyon... Nicholas O’Shaughnessy “Hitler’i Pazarlamak “ adlı kitabında bir Alman askerinin şu sözlerine yer verir: “ Führer tarihteki en eşsiz kişi. Ona ve hareketine koşulsuzca bağlıyım. O benim dinim”. Askerin sözleri Goebells’in propaganda dramaturjisinin bir sonucudur.
Ad tak, gösterişli genelle. Yetmezse Propaganda Bakanlığı kur!
Hitler Almanya’sında uygulanan tarzda propaganda ile ulaşılmak istenilen sonuç iknadır. İkna ederken de gerçeklerin yalnız menfaate uygun görülen kısımları açığa çıkartılıp sık sık vurgulanır. Günümüz kapitalizminde propagandanın başarılı olabilmesi için bir takım stratejilere başvurulmaktadır. Alfred McClung Lee ve Elizabeth Briant Lee’nin editörlüğünde yayınlanan The Fine Art of Propaganda (Propaganda Güzel Sanat) isimli kitapta yedi tane propaganda stratejisinden bahsedilmektedir. Bu yedi propaganda aracını şöyle sıralayabiliriz. Ad takma, gösterişli genelleme, transfer, tanıklık, halktan biri, kâğıt derme ve herkes yapıyor. Bu tekniklerden bazıları, son zamanlarda AKP iktiranın tamamen kontrolü altındaki medya tarafından en şiddetli hali ile uygulanmaktadır.
Özellikle son zamanlarda muhalif her kesimden, muhalif her isme takılan ad malum; “terörist” ve “vatan haini” olmaktadır. Son zamanlarda AKP medyası en terörist kimi ilan edeceğini şaşırmış durumda. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da katkılarıyla son bir ayın en terörist muhalifleri; TİP milletvekili ve oyuncu Barış Atay, Tele1 Televizyonu Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Merdan Yanardağ, gazetecilik suçundan tutuklu yargılandıktan sonra 9 Eylül günü tahliye edilen Barış Pehlivan… Liste çok uzar. Ancak bu üç isim son zamanlarda medya aracılığı ile yürütülen propagandanın en çok ad takmayı sevdiği isimler olarak karşımıza çıkmakta.
Gösterişli genelleme mi? Yapılan kötü bir şeyi etkin bir sözcükle ilişkilendirmek ve böylece kanıtları gözden geçirmeksizin yapılan şeyi kitlelere kabullendirilmek ve onaylatmak… Örnek mi savaşa “Barış Harekâtı” demek.
Transfer tekniği ise genel olarak saygı duyulan semboller aracılığıyla işlenen insanlık suçların üstünün kapatılması için kullanılan bir teknik. En insanlık dışı olaylar için bile egemen ideolojinin saygı duyulması gereken bir neden bulma tekniği olarak da kullanılır. Siirt'te görev yapan Musa Orhan isimli tecavüzcü uzman çavuşun suçunun, “orduya zarar veriyor” gibi bir bahane ile “ vatan sevgisi” ön plana çıkartılarak hafifletilmeye çalışılmasında gördüğümüz teknik böylesi bir tekniktir.
Tanıklık; özellikle teknolojiler ve dolayısıyla günümüzde medya aracılığı ile kitlelere yapılan şeydir. “Ekranlardan size gösterdiklerim doğrudur” demek için tanıkmışız gibi haber sunumu yapmak bu tekniğin bir parçasıdır. Bu tekniğin uç örneklerinden birini 2019 yılında A Haber en abartılı şekliyle uygulamıştı. 2019 yılında TRT’nin kameraları ile Suriye sınırında yayın yapan A haber muhabiri “ateş altında habercilik” yaptığını iddia ederek, izleyenleri savaşa tanık etmişti! Oysa A Haber muhabiri TRT yayınında gözükmüş ve gerçekte bölgede ateş altında olmadıkları ortaya çıkmıştı.
“Basın özgürlüğü karşıt fikirlerin ifadesi için zorunlu koşuldur. Bu koşul olmazsa gazetecilik yapılamaz”
Ancak bu propagandalar belli ki AKP iktidarına yetmiyor. Çünkü ne denli yoğun propaganda yapılırsa yapılsın, her ne kadar maaşlarımızı dolarla almıyor olsak bile (!); bu yazının yazıldığı saat itibariyle 1 doların 7.67 TL olduğu gerçeği, pazara çıkan, markete giden hepimizi etkiliyor ve pik yapan (!) ekonomimiz ile yüzleşmemize sebep oluyor. Yine her ne kadar AKP medyası pandeminin iyi yönetildiği, virüse yakalanırsak ambulansla evimize bırakılacağımız algısı yayılmaya çalışılsa bile testi pozitif çıkanların toplu taşıma araçları ile evlerine döndürüldüğü gerçeği gizlenemiyor. Yaratılan zaferlerin etkisi üç, bilemediniz beş gün sonra sönümleniyor. Ayasofya, Karadeniz’de bulunan petrol gerçeklerin üstünü örtmeye yetmiyor. İşte böylesi bir ortamda Fahrettin Altun “Stratejik İletişim ve Kriz Yönetme Daire Başkanlığı” kurulduğunu açıkladı. Bu afili ismin tarihteki adı ise “Propaganda Bakanlığı”. “Türkiye'ye karşı yürütülen psikolojik harekât, propaganda ve algı operasyonlarına karşı faaliyet" yürüteceği iddiasıyla kurulan “Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı” Fahrettin Altun’a göre “ülkemize yönelik kara propaganda, manipülasyon ve dezenformasyonla etkin şekilde mücadele etme amacı” güdüyormuş.
Bu başkanlığın görevlerinden bir tanesi de “Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik iç ve dış tehdit unsurlarını analiz ederek stratejik iletişim ve kriz yönetimi açısından gerekli tedbirleri uygulamak”. Ancak hâlihazırda zaten AKP’ye yapılan en ufak eleştiri Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan bir iç ya da dış tehdit olarak algılanmakta ve bu nedenle birçok gazeteci, aydın, vekil, yurttaş hukuk dışı cezalandırılmakta. Öyleyse afili adı ile “Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi Başkanlığı” tarihteki örneklerine bakarsak “propaganda bakanlığı” ile ne değiştirilebilecek? Elbette ki habercilik çok daha zor bir döneme girecek, muhalefetin sesi iyice kısılmaya çalışılacak ama Lenin’in dediği gibi “gerçek her zaman somuttur!” ve somut gerçek bize “basın özgürlüğü karşıt fikirlerin ifadesi için zorunlu koşuldur. Bu koşul olmazsa gazetecilik yapılamaz” diyor. Bir başka nesnel hakikat ise bu koşulu sağlamak uğruna, her ne olursa olsun gerçeği açığa çıkarmaya çalışanların var olmaya devam edeceğidir. Eğer öyle olmasaydı algı yönetiminin muhteşem ustaları, bugün tarihin karanlık tarafında yer almaz ve hala “en eşsiz kişiler” olarak anılmaya devam ederdi.