M. Nergis Tekin yazdı | Hayır, gebermeyeceğiz, buradayız biz!

M. Nergis Tekin yazdı | Hayır, gebermeyeceğiz, buradayız biz!

"Sadece yoksulluktan 'canından bezenleri' değil, sömürüye karşı örgütlü olarak haklarını arayanları da yok saymaktadır medya. Hatta onlar 'gebermek istiyorum' diyen esnaftan daha görünmezdir. Çünkü onlar kurtuluşun bireysel olmadığını görenlerdir. Gebermek istediğini söyleyen esnafa “hayır gebermeyeceğiz, buradayız biz!” dememiz gerektiğini hatırlatanlardır onlar..."

Bülbülleri körleştirmeyi barbarca bulursun. Ama sansür kaleminin ucuyla basının gözlerini çıkarmanın barbarca olduğunu düşünmezsin. Özgür bir insanın saçlarının isteği olmadan kesilmesini despotça bulursun. Fakat her gün sansürle entelektüellerin etini kesersin ve sadece hiçbir tepki göstermeyen boyunsunucu kalpsiz vücutlar bırakırsın, sağlıklı diye!

                                                    Marx, 12 Mayıs, 1842*

“Gebermek istiyorum. Canıma yetti”.

Bu cümleler Denizli Valisi Ali Fuat Atik’in, koronavirüs denetimleri sırasında duyuldu. Bir esnaf “gebermek istediğini” söyledi ve devam etti “Piyasanın haline bak. Salı günü 15 lirayla kapattık, çarşamba günü 100 lira. 100 liranın hepsi kar olsa ne olur?”… Duyuldu derken elbette ki Marx’ın ifadeleri ile “boyunsunucu, kalpsiz vücutlu” iktidarca “sağlıklı” görünenlerin egemenliğindeki medyada duyulmadı.  Çünkü onlar egemen ideolojinin devamına yarayacak sahte gerçeklikler üretmekle meşguldüler. Bu konuda bizler onların yeterince iyi olduklarını sanıyorduk. Değillermiş. Nerden mi anladık elbette ki Erdoğan’ın serzenişlerinden. Aynı anda neredeyse kendisini haber kanalı olarak gören bütün tv ekranlarından canlı yayında bu serzenişi dinledik: “Medyamız en modern altyapıya sahip ama bizim sesimizi ve nefesimizi yansıtmıyor”. Aslında bu aynı zamanda bir itiraftı, medyaya verilen görevin itirafı. İktidarın sesine ve nefesine göre gerçeklik inşa etmekle yükümlü medya, ülkenin içinden geçtiği koşullara bakılırsa ne yaparsa yapsın iktidara yaranamayacak bir evreye girmiş bulunuyor. Üstelik bu evre; ‘boyunsunucu’ların gittikçe iktidar karşısında daha bir itaatkâr olduğu zamana denk düşüyor.  Bu serzenişten de anlıyoruz ki gerçekler ekrana direnç gösteriyor. Başka bir ifade ile gerçekler, iktidarın üretmek istediği, yedi düvelin bizi kıskandığı ve bu nedenle bizi çökertmeye çalıştığı mistifikasyonuna karşı direnç gösteriyor.

Denizli Valisi Ali Fuat Atik’in “gebermek istiyorum” diyen esnafa sabır temennisine aslında ülkenin yurttaşları, her gün medya aracılığı ile maruz bırakılıyor. Ancak buna rağmen toplumdan yükselen sesler gösteriyor ki medya aracılığı ile üretilmeye çalışılan “rıza”, “ boyun eğdirme” yöntemleri işe yaramıyor.

Tüm dünyada yeni sol hareketlerin de dâhil olduğu “sınıflar öldü” tezi yıllardır medya aracılığı ile halkları kendi sınıfından uzaklaştırma görevi gördü. Sınıflar öldü, çalışırsan, istersen “canına yetmez”. Sistemin, düzenin sorunu değildir yaşadığın ekonomik çıkmaz! Yettiyse canına mutlaka senin bir hatan vardır. Kurtuluşlar bireyseldir. Çaresizlikler de bireyseldir. Ne de olsa artık serbest piyasa ekonomisi hâkimdir. Mutlaka bir eksiğin vardır “canına yetiyorsa”. Mesela bir tarım işçisi çocuk olarak hiç büyümeden ölüyorsan ya kaderindir ya da seni dünyaya getirenlerin beceriksizliğidir. Ve Koronavirüs gibi tüm dünyayı sarsan bir salgında hayat eve sığarken, 20 yaş altı yaşıtların gibi sana hayat eve sığamıyorsa, suçlu olan düzen değildir, sensindir. Onlarca yıl çalışıp, vergi kaçırmayıp devlete vergi ödediysen ve aldığın emekli maaşıyla faturalarını bile ödeyemiyorsan bu senin beceriksizliğindir. Atanamayan öğretmensen, sigortanı ödeyemediğin için sağlık sisteminden yararlanamamak ile karşı karşıyaysan bu yine senin sorunundur. Plazada çalıştığı için ve görece ekonomik olarak daha iyi şartlara sahip olan bordrolu, pandemide bir çırpıda gözden çıkarıldıysan bu da senin sorunundur. Onca altın fırsat sunmuştur ki sana serbest piyasa ekonomisi… Bak medyaya; çevresel koşulların hiçe sayıldığı, her şeyin bireysel yeteneklerle belirlenebildiği algısını pekiştiren onlarca hikâye üretip sunuyor sana, onlarca boyunsunucuya bak ve gör hatanı! 

Medyanın rolü onu yöneten sınıfın çıkarlarına uygun olarak tasarlanmalıdır ki halk kendi sorunlarına gittikçe yabancılaşsın. Marx bundan 125 yıl önceki özgür basın ile ilgili tespitinde der ki; “Özgür basın halkın ruhunun her yerde tetikte olan gözüdür. Halkın kendine olan inancının materyalleşmesidir, maddi mücadeleleri entelektüel mücadeleye dönüştüren ve kaba materyal biçimlerini idealleştiren materyallermiş kültürdür. Halkın kendine dürüstçe itirafıdır ve itirafın günahtan kurtarma gücü çok iyi bilinir. Halkın kendini görebileceği ruhsal aynadır ve ‘kendini soruşturma’, ‘bilgeliğinin ilk koşuludur’. İşte bu yüzden de halkın kendini görebileceği ve kendini soruşturacağı medya kapitalist iktidarlar için son derece tehlikeli görülmektedir. Hele ki bu sınıflar arası çelişkileri açığa çıkaracak gerçekler söz konusu olduğunda daha da keskin bir hal almakta”.*

Denizli Valisi Ali Fuat Atik’e bir esnafın “canından bezdiğini” söylediği an sınıflar arası çelişkinin en çıplak hali ile açığa çıktığı anlardan biridir. ‘Tarihin sonu’nu getiren Fukuyama ve sol liberaller de dâhil kapitalizmi ölümsüzleştiren tüm akımlar  “canından bezen” sınıfın gerçekliğini yok sayamayacağı bir evrededir. Sömüren ve sömürülenin var olduğu bir dünyada sınıfların kalmadığı iddiası ve bu iddiayı medya aracılığı ile yeniden üreten tüm kapitalist iktidarlar için medya bu hali ile bile yetersiz kalmaktadır. Sadece yoksulluktan “canından bezenleri” değil, sömürüye karşı örgütlü olarak haklarını arayanları da yok saymaktadır medya. Hatta onlar “gebermek istiyorum” diyen esnaftan daha görünmezdir. Çünkü onlar kurtuluşun bireysel olmadığını görenlerdir. Gebermek istediğini söyleyen esnafa “hayır gebermeyeceğiz, buradayız biz!” dememiz gerektiğini hatırlatanlardır onlar. Ve bu nedenle de yoksulluğun, sefaletin kaynağının bireysel hatalardan kaynaklandığını söyleyen, bundan çıkışın ancak bireysel olabileceğini yayan ve iktidara olmayan zaferler yazan ama buna rağmen içinde bulunduğu düzene yaranamayan ‘boyunsunucular’a karşı son söz Somalı maden işçilerinindir.

Buradayız Biz!

“Sanki suçlu bizmişiz gibi, sanki hırsızlığı, namussuzluğu, arsızlığı biz yapmışız gibi hesabı bizden sormaya çalışıyor. Yani hesabı, hesabı sorması gerekenlere gidip hesap soramayanlar, bize hesap sormaya çalışıyorlar. Oysa bizim haklılığımızı cümle âlem biliyor. Bir işverene, bir tek adama gücü yetmeyen devlet, şimdi gücünü bizde sınıyor. Biz bir kere daha bağırıyoruz buradan. Devletin gücünü bizde sınamayın! Yerin 7 kat altında alın teriyle yaşamını devam ettirmek durumunda kalıp kör edilenler, sakat bırakılanlar, ciğerleri çürütülenlerden hesap sormasın devlet! Devlet bunları yapanlardan hesap sorsun gücü yetiyorsa! Bir tane kıçı kırık patrondan hesap sormayı beceremeyen devlet gücünü bizde sınayacak öyle mi? Öyle mi alay komutanı? Buradayız biz! Yıllarca arkadaşımızın bedeninden parçalar kopartıldı o madende, parçalar! Şimdi bize güç göstereceksiniz ve biz bu güçten korkacağız öyle mi? Vallahi de korkmuyoruz, billahi de korkmuyoruz sizden!”

----------------------------------------------------

* Marx’a ait alıntılar Prof. Dr. İrfan Erdoğan’ın “Medya Teori ve Araştırmaları” kitabından alınmıştır.

DAHA FAZLA