M. Nergis Tekin yazdı | Medya ambargosundan medya sempatisine Muharrem İnce
"Medyanın ve AKP’nin bir anda İnce’ye yönelen ilgisini anlayabilmek adına yaşanan sürece medya- mülkiyet yapısı bağlamında bir değerlendirme ile yaklaşılmalıdır. Bilindiği üzere sahiplik ve medyanın ekonomik kontrolü medya mesajlarının kontrolünü belirleyen ana faktördür. Unutmamalı ki kapitalist sistem içerisinde üretilen medya içerikleri bu sistemin devamını destekleyecek birer metadır..."
M. Nergis Tekin
Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da emrinde bulundurur.
K. Marx
“AKP'nin ilçe kongrelerini bile canlı yayınlayan televizyon kanalları dün Yalova'daki muhteşem mitingimizi canlı yayınlamadı. Bu medya düzeniyle de çarpışa çarpışa geleceğiz. Saray talimatıyla muhalefete medya ambargosu devam ederse mitinglerimizi TV kanallarının önünde yaparız!” (6 Mayıs 2018)
“YSK Anadolu Ajansı ve TRT. TRT, sen benim mitingimi versen ne olur, vermesen ne olur. Şu anda 5 milyon insan Maltepe'de ama hiçbir televizyon kanalı canlı yayın veremiyor. Ahlaksızlığın böylesi, dünyaya örnek olsun. Canlı yayını engelleyenleri canlı yayında yargılayacağız.” (23 Haziran 2018)
“Yandaş medyaya gelince… Bana olan yakınlığınız gözlerimi yaşartıyor. Beni ne kadar seviyormuşsunuz ki 20 yıldır anlamamışım. Memleket hareketi medyayı özgürleştirecektir.”(13 Ağustos 2020)
Bu alıntıların sahibi Muharrem İnce’ye, medyanın ambargo uygulaması ile konuşmasının tamamını yayınlar hale gelmesi arasında sadece iki yıl gibi kısa bir süre geçmiştir. Muharrem İnce’nin başlattığı “Bin Günde Memleket Hareketi” konuşması 13 Ağustos 2020 tarihinde A Haber, Kanal 24, CNN Türk, TGRT, TRT Haber gibi kanallar tarafından canlı olarak yayınlandı. Muharrem İnce’nin açıklamaları stüdyoyu dolduran yorumcularla ayrıntılı olarak saatlerce tartıştırıldı. Oysa 2018 Başkanlık seçimlerinde, başta kamu yayıncılığı yapması gereken TRT ve yukarıda ismi geçen medya kanalları, İnce’yi ya görmezden gelmeyi tercih ediyordu ya “erotik şiirler yazan” bir “sapık” ya da “hain” ilan ediyordu. İki yıl öncesi medyanın, İnce’ye karşı tavrını hatırlamak için o tarihin manşetlerine, köşe yazılarına bir göz atmak yeterli…
'TACİZCİ İNCE'!
17 Haziran 2018’de A Haber internet sitesinde “Muharrem İnce’nin erotik şiirleri ortaya çıktı” başlıklı bir habere yer veriliyordu. Haberin içeriğinde “Kitapta komşu fantezili, masturbasyonlu, erotik şiirler dikkat çekiyor”, “Öyle ki İnce'nin kitabı türlü erotik fanteziler dolu!” gibi ifadeler ön plana çıkarılarak kullanılmıştı. (https://www.ahaber.com.tr/gundem/2018/06/17/muharrem-incenin-erotik-siirleri-ortaya-cikti-1529309418). Aynı başlık ve içeriği Yeni Akit, Takvim gibi kendini gazete olarak tanımlayan birçok AKP propaganda aracı da kullanmaktan geri kalmamıştı.
Sabah Gazetesi yazarı Salih Tuna ise köşesinde “Aldığım duyumlara göre İnce'nin o rezil "şiirimsi" kitabını da Kemal Bey servis etmiş” yazıyordu. (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/salih-tuna/2018/06/20/yahu-ince-bu-ne)
Seçimlere 3 gün kala ise Akşam Gazetesi “Tacizci' İnce'yi FETÖ kurtarmış” haberini servis ediyordu. Bu haberde İnce’nin 2012 yılında hakkında açılan taciz fezlekesinin Savcı Ferhat Sarıkaya tarafından kapatıldığına yer veriliyor ve Savcı Ferhat Sarıkaya’nın FETÖ'cü olduğu iddia ediliyordu.(https://www.aksam.com.tr/guncel/tacizci-inceyi-feto-kurtarmis/haber-747012). Dolayısı ile İnce’de Fetö’cüydü! Burada bir küçük hatırlatma yapmadan geçilmemeli. 2012 yılında AKP tabii henüz kandırılmamış(!) olduğu için Savcı Ferhat Sarıkaya o tarihte FETÖ'cü değil, Hoca Efendiciydi.
'HAİN, BÖLÜCÜ, İNCE'!
2018 yılının AKP propaganda aygıtı medyasında İnce sadece tacizci, erotik “rezil” şiirler yazan bir Cumhurbaşkanı adayı değil aynı zamanda hain ve bölücü bir adaydı!
Yeni Şafak Gazetesi “PKK ve FETÖ’ye selam durdu” başlığı ile İnce’yi “hem PKK’ya hem FETÖ’ye hem de ABD’ye mesaj gönderen bir hain” olarak yazıyordu (https://www.yenisafak.com/gundem/pasa-sana-agir-gelir-3355669).
Yeni Akit Gazetesi yazarı Muhammet Kutlu, 5 Haziran 2018’de “İnce’nin Paşa’ya kini Kandil’den” isimli bir köşe yazısı kaleme alıyor, yazının devamında “BÖLÜCÜLERDEN İNCE’YE DESTEK!” ara başlığını kullanıyordu. (https://www.yeniakit.com.tr/haber/incenin-pasaya-kini-kandilden-476197.html)
'İNCE'NİN BARBARLARI'!
Elbette medyada sadece apolet tartışması üstünden bir algı yürütülmemişti. 6 Haziran 2018 Çarşamba günü Akşam gazetesi sürmanşetten “İnce’nin Barbarları” isimli bir habere yer vermişti. Haberin içeriğinde “Erdoğan kazanacak diyen genç kızı bu hale getirdiler” diye saçları kopartılmış genç bir kadın fotoğrafı buzlanarak kullanılıyordu. Ankara’da bir otobüs durağında Muharrem İnce’nin afişini asan dört kişinin, seçimi Erdoğan’ın kazanacağını söyleyen bir genç kıza saldırdığı ve saçlarını kopardığı kesin bir dille yazılmıştı. Oysa haberin gerçeği şöyleydi: “Keçiören’de CHP’liler Muharrem İnce bildirisi dağıtırken, C.D. adlı genç kendisinin de İnce’ye oy vereceğini söyleyerek bildirinin fotoğrafını çekti. Bu sırada duraktaki AKP’li kadınlardan biri ‘babasının emniyet müdürü olduğunu’ söyleyerek ve ‘Sen nasıl Ramazan’da sakız çiğnersin?’ diyerek C.D.’ye saldırdı. Kadınlardan biri C.D.’nin saçını yolarken, ‘Ben polisim’ diyen bir genç de Delibaş’ın göğsüne tekme attı.” (https://sendika63.org/2018/06/akpliler-ramazanda-nasil-sakiz-cignersin-diye-saldirdi-aksam-incenin-barbarlari-dedi-496141/)
BAŞ DÜŞMAN GERÇEK İLE MÜCADELEDE EN İYİ YÖNTEM YALAN ÜRETEN BASINDIR
“Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve bu yalanı sürekli tekrar ederseniz, insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır. Dolayısıyla muhalefeti bastırmak için tüm güçlerini kullanması açısından devlet için yalan hayati bir önem taşımaktadır; çünkü gerçek “doğru yoldur” ve bu da devletin en büyük düşmanıdır.” Adolf Hitler’in propaganda bakanı Joseph Goebbels ya da Büyük Yalan Teorisi’nin kurucusunun İkinci Dünya Savaşı sırasında söylediği bu sözler günümüzde görüldüğü gibi hala geçerliliğini koruyor. O dönem için “gerçek” Hitler’in baş düşmanıydı ve Joseph Goebbels bu ayaklarına dolanma ihtimali çok yüksek olan düşman “gerçek” ile mücadele edebilmek ve bu düşmanı yenilgiye uğratabilmek için basının ele geçirilmesi gerektiğini savunuyordu. Elbette sadece savunmuyor uygulamada da hedefe aldığı muhalif parti, kişi, kurum ve kuruluşları yıpratıp ortadan kaldırmayı başarı ile yürütüyordu. Goebbels arkasına aldığı büyük sermaye desteği ile ki burada en önemli olan unsurlardan biridir bu sermeye desteği, Alman basınının tümünü Adolf Hitler’in ve Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin yayın organına çevirmeyi başarmıştı. O tarihten bu yana bu yöntem, kapitalist egemen ideolojinin hâkimiyetindeki dünya ülkelerinde devletlerin kendi halkına karşı kullandığı önemli tekniklerden biri olarak sürmekte.
AKP tarafından adım adım değiştirilen, adı konmamış yeni rejime giden yolda 2018 başkanlık seçimleri önemli virajlardan biriydi. Parlamenter sistem gidecek yerine ekonomimizi şaha kaldıracak, yönetimdeki tüm iki başlıkları yok edecek, demokrasi ve özgürlüklerin önünü son sürat açacak başkanlık sisteminde, başkan kim olacak halk bunu oylayacaktı. Medyaya, yukarıdaki örneklerden de görüleceği gibi, adı konmamış yeni rejime başkanının seçileceği Haziran 2018 seçimlerinde yine büyük bir iş düşüyordu. AKP iktidarı bunun farkında olacaktı ki hatırlanacağı üzere seçimlerden önce Doğan medya grubunun Demirören grubuna satışına yönelik bir medya operasyonu gerçekleştirilmişti. Böylece AKP’nin medyadaki hâkimiyeti pekiştirilmiş, seçim kampanyaları sürecince muhalefetin medyada temsil imkânları iyice sınırlı hale getirilmişti. Öyle ki kamu yayıncılığı yapmakla yükümlü olan TRT’de adaylara ayrılan süre sansürün boyutunu rakamsal olarak gözler önüne sermekteydi.
RTÜK üyesi İlhan Taşçı, TRT'nin Cumhurbaşkanlığı seçimleri kapsamında adaylara ne kadar süre ayırdığını sosyal medyadan yaptığı açıklama ile paylaşmıştı. O açıklamaya göre TRT ekranlarında 67 saat süreyle en fazla yer alan aday Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı olmuştu. En güçlü adaylardan İnce’ye ise TRT, 6 saat yer vermişti. Açıklanan tabloda Meral Akşener 12, Temel Karamollaoğlu 8, Doğu Perinçek 2 ve Selahattin Demirtaş 0 (sıfır) dakika süre ile TRT'de kendilerine yer bulabilmişti.
Bu süreler aslında çok şey ifade etmektedir. AKP iktidarı öncesinde devlet ve yurttaşlar olarak ikili bir ayrımla devleti temsil eden TRT tüm yurttaşların yararına bir yayıncılık anlayışına sahip olduğunu iddia etmekteydi. Böyle miydi bir başka yazıda derinlemesine bu konu tartışılabilir. Ancak 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylara verilen sürelerde görüldüğü gibi AKP iktidarı ile birlikte yüzde elli/yüzde elli şeklinde ayrıştırılan toplumda artık sadece AKP’nin yüzde ellisinin TRT’si temsil edilmekte. AKP’nin parti rejiminin yayın organı haline gelen TRT şimdi ise İnce’nin “Bin Günde Memleket Hareketi” isimli girişimini canlı yayınlamaktadır.
Sadece TRT değil, 2018 seçimlerinden önce medya operasyonu ile Demirören Grubu'na satılan CNN Türk de, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin Edirne'deki konuşmasını 3 defa keserek o dönem İnce’ye açıktan sansür uygulamıştı (https://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/muharrem-ince-yarim-saat-konustu-cnn-turk-uc-kez-yayini-kesti-h92030.html).
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak bu yazının derdini ortaya koyabilmek adına örneklerin yeterli olduğunu söyleyebiliriz.
Peki, şimdi ne oldu da iki yıl önce, erotik şair, tacizci, Fetöcü, hain, bölücü olarak görülen ve konuşmaları sansürlenerek medyada yer alamayan İnce birden bire kendisinin de söylediği gibi medya tarafından çok sevilir hale geldi? Elbette ki medya İnce’yi sever hale gelmedi. AKP’de kendisine muhalif bir sese “ durun bakalım, herkesin fikrini söylemesi, parti kurması, bir hareket başlatması demokrasilerin olmazsa olmazıdır” diyerek yaklaşmadı, yaklaşamaz da. Çünkü bu AKP’nin kendi doğasına aykırıdır. AKP sadece her zamanki gibi çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapmaktadır. Burada belirtmek gerekir ki bu yazının konusu İnce’nin başlattığı hareketin doğruluğunu ya da yanlışlığını tartışmak değil, medya- iktidar ilişkilerini görünenin ardındaki gerçekliği ile okumaya katkı sunmaktır. Kişisel olarak CHP’nin de İnce’nin de yürüttüğü muhalefetliğin AKP için tehdit olmadığı kanaatindeyim ve CHP ya da İnce’den sınıf temelli gerçek bir muhalefet beklemenin de kişinin kendisini kandırması olarak değerlendirmekteyim.
Medyanın ve AKP’nin bir anda İnce’ye yönelen ilgisini anlayabilmek adına yaşanan sürece medya- mülkiyet yapısı bağlamında bir değerlendirme ile yaklaşılmalıdır. Bilindiği üzere sahiplik ve medyanın ekonomik kontrolü medya mesajlarının kontrolünü belirleyen ana faktördür. Unutmamalı ki kapitalist sistem içerisinde üretilen medya içerikleri bu sistemin devamını destekleyecek birer metadır. Bu metaların üretimi, dağıtımı ve tüketimi ise egemen üretim tarzının kurallarından ayrı değerlendirilemez. Medya aracılığı ile üretilen bu metaların aynı zamanda ideolojik bir işlevleri de vardır. Aynı zamanda egemen ideolojiyi ve iktidar ilişkilerini meşrulaştırma ve yeniden üretme işlevi de medya eliyle gerçekleştirilir. AKP iktidarının devamı için sınıf çıkarlarını ve çelişkilerini gizlemek zorundadır. Bunun için de kendi çıkarlarını, toplumun genel çıkarları olarak yansıtmak AKP için bir zorunluluktur. AKP çıkarları için şu anda İnce’nin yeni parti kurma ihtimali bile son derece olumludur. Bu nedenle de medya aracılığı ile kısa bir süre önce hain, bölücü, tacizci ilan ettiği İnce’nin başlattığı “Bin Günde Memleket Hareketi”ni şimdi örtülü ya da açıktan desteklemek kendi varlığının devamı açısından hiç çelişmeyen bir tutumdur. AKP kendi çıkarları için İnce’nin yeni hareketi ve ya parti kurma girişimine kitlelerin rızasını kazandırmalıdır. Bunu da en kolay tamamen kendi kontrolüne aldığı medya aracılığı ile geçekleştirebileceğinin farkındadır. İşte bu yüzden şu anda AKP medyası daha önce kişilik haklarına bile saldırdığı, hakaret ettiği İnce’ye sempati duyar hale gelmiştir. Ancak bu; AKP emrinde olan zihinsel üretim araçlarının tahakkümünün kırılamayacağı anlamına gelmez. Tarih, sınıf bilinciyle yürütülecek her türlü medya örgütlenmelerinin bu tahakkümü etkisiz hale getirilebileceğinin kanıtları ile doludur.