Marmara’da müsilaj bitmedi: ‘Denizanaları kırıma uğruyorlar’
Tekirdağ'ın Şarköy ilçesinin sahilinde son günlerde denizanası yoğunluğu yaşanıyor. Hidrobiyolog Levent Artüz, "Bu kadar yoğun bir şekilde kirlettiğiniz bir denizde, diğer canlılar bir yana, denizanaları da isyan halinde. İsyandan da öte, kırıma uğruyorlar" diyor.
Marmara Denizi’nde Tekirdağ’ın Şarköy ilçe kıyılarında birkaç gündür görünen deniz anası yoğunluğu ile ilgili Marmara Çevresel İzleme Projesi (Marem Projesi) lideri hidrobiyolog Levent Artüz, gazeteci Yakup Önal’a konuştu.
Artüz, yaklaşık 3 ay önce müsilajla ilgili açıklanan eylem planı ile ilgili de serzenişte bulunarak “Müsilaj olgusunun teşviki ile bir eylem planı açıklandı. Bugüne kadar bu planda sözü geçen unsurlar ile ilgili hangi düzenleme yapıldı, hangi yönetmelik düzenlendi? Bırakın onları hangi kanun hükmünde kararname ile acil bir girişimde bulunuldu?” diye konuştu.
Gelibolu hattında yoğun denizanası oluşumu ve sahil kesiminde ölerek karaya vurdukları gözleniyor, ne dersiniz?
“Bunlar uzunca zamandır söylediğimiz gibi, beklenen sonuçlar. Aynı olguya kısa bir süre önce İzmit Körfezi’nde de rastladık. Bir su kütlesini bu denli kirletir ve kirletmeye de devam ederseniz başka ne bekleyebilirsiniz? Balık ölümleri, müsilaj şimdi de bu kitlesel canlı ölümleri. Bunlar da aklımızı başımıza getirmeyecekse ben daha ne diyeyim?
ERGENE DRENAJI
Marmara Denizi’nde yakın bir zamana kadar gözlemlediğimiz canlı ölümleri ağırlıkla dip canlıları arasında oluyordu. Ancak, 2021 yılbaşından beri bu ölümleri dip canlılarının yanı sıra üst su kütlesinde yaşamını sürdüren canlılarda da görmeye başladık. Bunun iki temel nedeni var. Karadeniz’e taşınır hayali ile alt su kütlesine yapılan deşarjlar. Bunlar artık üst su kütlesini de etkilemeye başladı. Ama esas unsur dünyanın en kirli akarsularından biri olarak kabul edilen ve normalde Saroz Körfezi’ne akan Ergene Nehri’nin yoğun ve kompleks atıklarının kuşaklama kolektörleri ile toplanıp, bu kimyasal bazlı atıkların biyolojik arıtma tesislerinde arıtıldığını iddia edip, bu tesislerden çıkan arıtıldığı iddia edilen suyun tarımda kullanılmak üzere nehre geri kazandırmak yerine, 50 kilometre yol boyunca yer altından taşınıp, Tekirdağ açıklarından 47.5 metre derine basılması. Yani karikatürlerdeki ‘pasaklı hizmetçinin, pisliği halı altına süpürmesi’ ve üstüne bu işlemin diğer deşarjlar ile birlikte katlanarak artan etkisi.
‘MARMARA TAM GAZ KİRLETİLİYOR’
Bu kadar yoğun bir şekilde kirlettiğiniz bir denizde, diğer canlılar bir yana, denizanaları da isyan halinde. İsyandan da öte, kırıma uğruyorlar. İşin ilginç olan yanı, günümüzde neredeyse tüm kişi, kurum ve kuruluşlar konsensüs halinde Marmara Denizi’nin kirletildiği konusunda hemfikir. Suda çözünmüş oksijen değerlerinin anormal düştüğü konusunda hemfikir. Biyoçeşitliliğin dibe vurduğu konusunda hemfikir. Nasıl olmasınlar ki, bahane üretecek olanak kalmadı ki, artık mızrak çuvala sığmıyor. Durum yadsınamayacak şekilde, alenen ortada.
MAREM grubu olarak Marmara Denizi’nde durumun bu noktalara geleceğini 2000’li yılların başından beri haykırıyoruz. Sonunda bu noktaya gelindi. Şimdi tutumumuzda acil değişiklik yapmazsak, yakın gelecekte hangi felaketler ile karşılaşabileceğimiz uyarısını yırtınarak haykırıyoruz. Ancak sanki bir şey olmamış, yaşananlar geride kalmış gibi Marmara Denizi kirletilmeye tam gaz devam ediliyor.”
‘YOK OLAN GELECEĞİMİZ’
Eylem planı hakkında ne diyeceksiniz?
“Mesela bundan 2-3 ay önce müsilaj olgusunun teşviki ile bir eylem planı açıklandı. Bugüne kadar bu planda sözü geçen unsurlar ile ilgili hangi düzenleme yapıldı, hangi yönetmelik düzenlendi? Bırakın onları hangi kanun hükmünde kararname ile acil bir girişimde bulunuldu?
Şimdi gazete haberlerinden duyuyoruz ki ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilecek’miş! Neyi koruyacaksınız. Deşarjları kesmeden, Ergene deşarjı devam ederken, iyileşme konusunda temel adımları atmadan, Marmara Denizi bir “deşanjların korunduğu alan” mı olacak? Deşarj koruma alanı gibi? Kirlikten mi koruyacaksınız? Kirletilmesini mi koruyacaksınız?
Geçin bunları, biz hâlihazırda tam gaz Marmara Denizi’ni mahvetmeye çalışıyoruz, ancak bilmiyoruz ki gerçekte mahvettiğimiz kendi geleceğimiz.”