Matematik: Patronların hayırseverlik denklemi
"Bu denklemi biraz daha açmak gerekir; zira bahsi geçen sömürü yalnızca emekçiye ve emeğe karşı değildir. Yalnızca kentlere, yalnızca toplumlara karşı değildir. Kapitalist sömürü her şeye olduğu gibi, doğaya da sömürülecek bir başka alan gözüyle bakmaktadır. Ve kapitalizmin Amerikan filmlerindeki o büyük kıyametleri koparması an meselesidir."
Yunus Emre Uysal
“1857’de Brüksel’de toplanan ilk Hayırseverler Kongresi’nde Lillie yakınlarındaki Marquette’in en varlıklı fabrikatörlerinden biri olan Bay Scrive, yerine getirdiği görevin tatminiyle, kongre üyelerinin alkışları arasında şunları söylüyordu: ‘Çocuklar için birtakım oyalama metotları geliştirdik. Onlara çalışırken şarkı söylemeyi ve sayı saymayı öğretiyoruz. Bu metotlar onları oyalıyor ve var olmak için çalışmaları gereken on iki saatlik iş gününü cesurca kabul etmelerini sağlıyor.’ On iki saatlik iş günü, hem de ne iş! On iki yaşından küçük çocuklara dayatılıyor! Materyalistler, çocukluğun katili bu Hristiyan yardımseverlerin gönderileceği bir cehennem olmamasından daima üzüntü duyacaklardır.”(1)
Paul LaFargue’ın Tembellik Hakkı’ndan aldığım bu küçük dipnot, aslında özellikle batıdaki illerimizi esir eden yangınlarda sonraki çok önemli bir gelişmeyi açıklamak içindi:
Duymuşsunuzdur, Cengiz’in ruhani bir reklam şirketi iş birliği ile yapmaya çalıştığı milyonluk hayırseverlik, Tema Vakfı tarafından reddedildi. Hoş; Tema’nın başındaki sendika karşıtı iyilik abidesinin de bunu yalnızca halkın tepkisinden korktuğundan yaptığının farkındayız, fakat konumuz bu değil.
Peki konu ne? Hayırseverleri mi taşlıyorum? OHAL mahkemelerine mi çağırıyorum onları? Hepsini kurşuna mı diziyorum? Ya da insanlar kapitalist devlete muhtaç kalıp ölsün mü istiyorum? Hayır, amacım elbette ki bu değil. Hayırseverlerin yaptığı işlerin bir kısmı gerçekten iyi niyetle yapılıyor, bunu da biliyorum.
Peki durup dururken, neden “sallıyorum” bu hayırseverlere?
Çünkü:
1) Yapılan “hayırseverlik”, bir patron tarafından yapılmaktaysa, aslında basit bir denklem açığa çıkmış oluyor; işte matematiğin devrimci gücü:
Toplum emekçiden halkın gözü önünde
Tarafından = çalınan - birilerine verilecek (kendilerince) küçük
Aklanma sömürü geliri bir meblağ veya emek.
Burada basit bir denklem daha kurmak mümkün:
Kapitalizm = her fırsatta aşırı üretim + her fırsatta sömürü.
Bu da bizi başka bir denkleme götürecektir ki; bu denklem de:
Her fırsatta aşırı aşırı doğal kirlilik
Üretim ve her fırsatta = ve bozulma
Sömürü ve iklim krizi
Bu denklemi biraz daha açmak gerekir; zira bahsi geçen sömürü yalnızca emekçiye ve emeğe karşı değildir. Yalnızca kentlere, yalnızca toplumlara karşı değildir. Kapitalist sömürü her şeye olduğu gibi, doğaya da sömürülecek bir başka alan gözüyle bakmaktadır. Ve kapitalizmin Amerikan filmlerindeki o büyük kıyametleri koparması an meselesidir.
İşte tam da bundan dolayı iklim krizinin nedeni de kapitalizmdir!
Tüm bunlardan sonra, bir başka denklem olmasa dahi, kapitalistin sömürü arzusu önümüze bir neden sonuç ilişkisi çıkartır: Kapitalistin sömürü hevesi, kapitalizmin doğası gereği, doğayı kirletmekte ve her gün kıyamet saatini zorla on ikiye yaklaştırmaktadır.
Paul LaFargue’ın kapitalist hayırseverliğinin ilk günlerini anlatan örneğindeki gibi; günümüzde Marksist etkilerle insan olmaya ve insanlık kavramını anlamaya zorlanan, fakat bunu dahi başaramayan kapitalistler de yalnızca sömürünün güzel renklere bezenmiş olması için uğraşmaktadır. Elbette kapitalist “aydınların” muhteşem zekâsı, bunu da hallediverir: İşte kapitalistin hayırseverliği.
2) Yapılan “hayırseverlik” bir ünlü tarafından yapılıyorsa yapılan iş, sanatçılarımızın çok azını tenzih ederek kesin konuşmaktan kaçınıyorum, çoğunlukla daha basit bir denklem oluşturur:
Halkın gözü önünde
Birilerine verilecek (kendilerince) küçük = daha fazla ün
Bir meblağ veya emek
Zira kapitalist ruhlu birçok ünlü için daha fazla ün yalnızca daha fazla paraya eşittir.
3) Yapılan hayırseverlik, yine halk tarafından gönüllülük esasına dayalı ve örgütlü bir biçimde yapılıyorsa, yalnız o zaman söyleyecek bir şey kalmaz. Fakat bu sefer de bir örnek üzerinden anlatmamız gerekecek şu sorun doğar: Kopan bir ipin iki ucunu yapıştırmak ne kadar geçici bir çözümse, hayırseverlik de o kadar geçici bir çözümdür. Elbette bu yüzyıllık haklı eleştiriyi tekrar tekrar açıklama gereği duymuyorum, fakat sorunu irdelediğimize göre çözümüne ilerlemek mümkün:
Çözüm aslında sandığımızdan çok daha basit. Tek yapmamız gereken birbirimizden ayrılmak yerine boş nedenlerden, birlik olup kapitalistlerin açlığına son vermek. Tek yapmamız gereken kapitalist yalanları yok saymak ve bilimi dinlemek. Tek yapmamız gereken hep birlikte bu sömürü düzenini alt etmek.
Çünkü kapitalist sistem siz arasına kolunuzu dahi koysanız çarklarını döndürmeye devam edecek. Yoluna çıkan tüm ağaçları keresteye ve küle, gördüğü her toprağı betona ve paraya çevirecek. En sonunda ise sömürüye kendilerince biraz tat katıp, hayırseverliğe başlayacak.
Son olarak, size bir şey hatırlatmama izin verin: BP’nin ve Shell’in; ABD’nin ve AB’nin; AKP’nin ve MHP’nin iklim krizine karşı savaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Ve tek kurtuluşumuz çarkları yok etmek.
(1) Paul LaFargue, Tembellik Hakkı, 1. Basım (Karbon Kitaplar: Mayıs 2019); 14