Mehmet Fırat Pürselim - İleri Görüş
Masallar, eski çağlardan bu yana gerek çocukları gerekse de toplumu şekillendirmek, disipline etmek için kullanılmış olan araçlardandır. Doğumdan itibaren kızlar için pembe, erkekler için mavi kalıplarının aşılanması gibi toplumun kız ve erkek çocuklarından beklediği roller de masallar aracılığıyla adeta beyinlerine ince ince işlenmektedir. Okuma yazma bilmeyen ilkel dönem ve topluluklardaki temel eğitim aracı olan masallar gelişen teknolojiyle birlikte biraz daha geri plana itilse dahi, çağın koşullarına adapte olarak -yeniden yazımları, çizgi filmleri, filmleri, oyuncakları, bilgisayar oyunları vs. sayesinde- bu işlevlerini sürdürmeye devam etmektedir.
Masallarda erkek çocuklarından mücadele etmesi, kahramanlık göstermesi, karmaşık durumları çözmesi, olgunlaşması beklenir; bunların sonunda da kadınla, unvanla ya da zenginlikle ödüllendirilir. Korkmayı Öğrenenin Masalı’nda, korkmayı bilmeyen tembel oğlanı babası evden kovar. Yola çıkan çocuğun başından türlü macera geçtikten, türlü kahramanlık gösterdikten sonra prensesle evlenerek ödüllendirilir. Başparmak masalında ise, fakir ailesini zor durumdan kurtarmak için yola çıkan çocuk zenginlikle evine döner. Boratav’ın Dünya Güzeli masalında, babasını iyileştirmek için maceraya atılan üç şehzadeden, kahraman ve iyi kalpli olanı hem dünya güzeli prensesle evlenir hem de babasının yerine tahta çıkar.
Görüldüğü üzere, yol metaforu erkek masallarının olmazsa olmaz unsurlarındandır. Çünkü masallarda yol olgunlaşmayı temsil eder ve yolun sonunda olgunlaşmayla birlikte, evlilik, evin geçimini sağlayacak zenginlik ve toplumsal statüde yükselme -biri, ikisi ya da tamamı- gerçekleşir. Baba, erkek çocukları için olgunlaşmayı genellikle başlatan katalizördür. Ya tembel oğlanı evden kovar, ya oğlan güçten düşen babaya yardım etmek amacıyla yola çıkar ya da vaat edilen ödülü kazanmak -onun yerine layık olmak- için maceraya atılır. Oidipus Kompleksi’nin yoğun hissedildiği çocuklukta, rakip olarak görülen babanın yerine geçme duygusu masallar aracılığıyla tatmin edilir. Erkek çocuk, güçten düşen babanın yerine tahta geçer, evin geçimini sağlayarak evin reisi olur, babaya kendini ispat etmek için ayağına çağırıp kazandıklarını göstererek egosunu tatmin eder. Baba genellikle kahramanlık gösteren oğluna erkini bırakarak kenara çekilirken, kimi zaman bunu yapmaz; o durumda da -tıpkı doğada olduğu gibi- genç erkek yaşlı olanı alt ederek zorla yerine geçer.
Masallar kız çocuklarına da, erkekler gibi evlilik, zenginlik ve asalet -hemen her zaman üçünü birden- vaat ederken, erkek çocuklarından farklı olarak mücadele etmelerini, kahramanlık göstermelerini beklemez; aksine uyumlu, sabırlı, sessiz, çalışkan olmalarını öğütler. Uyuyan Güzel, yüzyıl uyumasının karşılığında prenses olarak uyanır. Külkedisi evi silip süpürmesinin, tahtalarını ovmasının karşılığını prenses olarak alır. ‘Çirkin’ de olsa erkeğine katlanan ‘Güzel’ yakışıklı prense kavuşur. Tek meziyeti otuz kat şiltenin altındaki bezelyeden rahatsız olmak olan kız, kraliçe olur. Asilik yapan, ana babalarının (büyüklerinin) sözünü dinlemeyen kızlar mutlaka cezalandırılır ama yürekleri temizse Yaratıcının inayetiyle affedilerek sonunda mutluluğa kavuşturulur. Yani tekkeyi bekleyen çorbayı içer; çilesini çeken ödülü kapar. Pamuk Prenses, tarak, korse gibi boş güzellik heveslerinin peşinde koşarak, büyüklerinin (baba yerine geçen cücelerin) sözünün dışına çıktığı için ölümle cezalandırılır, sonra ‘erkek’ prens tarafından kurtarılır. Kırmızı Başlıklı Kız, annesinin sözünü dinlemeyip erkeklerin sözüne kanarak doğru yoldan saptığı için ölümle cezalandırılır, sonra ‘erkek’ avcı / oduncu tarafından kurtarılır. Rapunzel annesinin (annesinin yerine geçen cadının) sözünü dinlemeyip kuleye erkek aldığı için saçını -güzelliğini- kaybederek evden kovulur, uzun yıllar süren çilenin sonunda prensle birbirlerine kavuşabilirler.
Masallarda, söz dinlemeyen ‘asi’ kızlar belli bir süre ölümle, çileyle sınandıktan ve günahlarının kefaretini ödedikten sonra diriltilerek, çilelerine son verilerek mutluluğa kavuşsalar da, kahramanlığa soyunan yani erkeklerin rollerini çalan kadınlar genellikle iyi görünmez ve feci şekilde cezalandırılırlar. (Ortaçağ’da şekillenen masallarda kimi kadınlar, şeytanın dünyadaki temsilcisi, cadı olarak görülürler ve engizisyon kararlarının türevi olarak yakılarak ya da feci işkencelerden geçirilerek katledilirler. Bu arada iyi kızların acısız ölümlerine de dikkat çekmek isterim. Elma boğazına takılır, kurt hiçbir yerine zarar vermeden tek parçada yutar vs.) Pamuk Prenses’in üvey annesi tutkusunun peşinde koştuğu için kızgın ayakkabılarla ölünceye kadar dans ettirilir. Hansel ile Gretel’in cadısı fırında yakılır. Yakışıklı prensi elde etmeye çalışmaktan başka günahları olmayan Külkedisi’nin kardeşlerinin her iki gözü de oyulur. Tüm bu anlatılanlardan sonra kız çocukları ister istemez, sessiz sakin biçimde bir kenarda oturup, kısmetini bekler, biraz ayaklanacak olsa terliği poposuna yiyeceğini masallardan öğrenmiştir, çünkü.
Masallarda kızlardan beklenenin ev işi ve temizlik olduğu, beyinlerine bir dantelâ gibi işlenir. Orman Evi (Yoksul Oduncu) masalında, erkeğin istediği biçimde davranan -çok güzel bir yemek pişirip adama ikram ettikten sonra tavukla horoza darı, ineğe ot verip, önlerine taze su koyan, ancak hepsi yemeğini bitirdikten sonra karnını doyuran, evi toplayıp, yatmak için izin isteyen, üst kattaki yatakları düzeltip, küçük yatağa girip uyuyan- küçük kız ödüllendirilip prensle evlenirken, asi ablaları kömürcünün yanında çalışmakla cezalandırılır. Bu masalda görülen, kadının toplumdaki hiyerarşisi de çarpıcıdır. Önce erkek beslenir, erkeğin arkadaşları / misafirler beslenir, kadın ancak onlardan sonra karnını doyurabilir. Kadın evi temizler, etrafı toplar ve yatmak için erkekten izin ister, erkeğin izninden sonra en azıyla yetinir. Ama kanaatkâr ve saygılı olan kadın ödüllendirilir. Pamuk Prenses’de ya da yerel versiyonu Nardaniye Hanım’da cüceler (ya da kırk haramiler) kızı ancak evlerini temizlemesi, yemeklerini yapması karşılığında misafir ederler. Külkedisi evi temizler, tahtaları ovar. Ve saire ve saire… Ancak ev kızı olurlarsa masallarda prensle, gerçek hayattaysa hayırlı bir kısmetle evlenebilecekleri müjdelenir, aksi takdirde cezalandırılacakları kulaklarına küpe yapılır.
Erkeklere babalarıyla mücadele etmeleri, gerekirse sözünün dışına çıkmaları, kahraman olmaları, erkek olmaları öğütlenirken; kızlaraysa aksine büyüklerinin sözünden çıkarlarsa cezalandırılacakları parmak sallanarak söylenir. Burada da anne ve kız arasındaki çatışma, Elektra Kompleksi ile anlatılırken, kızların ancak ‘kötü’ üvey anneyi alt etmelerine izin verilir. (Hansel ile Gretel’in, Pamuk Prenses’in ve daha pek çok masalın orijinalinde ‘öz’ olan anne, zaman içinde toplumdaki annelik kurumunun masumiyetine zarar vermemek için ‘üvey’e dönüştürülmüştür.) Annelerin, babaların, kocaların, büyüklerin sözünün dinlenmemesi mutlak surette cezalandırılır. Bunun çok çarpıcı örnekleri de vardır. Sapık bir katil olan Mavi Sakal, sözünü dinlemeyen karısını öfkeyle yere fırlatır, “Seni hain! Sana o odayı yasak ettiğim halde, kocanın sözünü dinlemedin! Bana itaat etmemenin cezası ölümdür! Şimdi sıra sende hanımefendi!” diyerek kafasını baltayla gövdesinden ayırmaya kalkar. Bir Anadolu masalı olan Geyik Sultan’da kendisine göz koyan babasından kaçan kıza babasının ettiği beddua tutar ve kız geyiğe dönüşür. Balıkçı ve Karısı masalında ellerindekiyle yetinmeyen hep daha fazlasını isteyen ihtiraslı kadın, her şeyini kaybederek cezalandırılır. Çoban Kızı ve Baca Temizleyicisi masalında kendinden oldukça yaşlı, on bir karısı ve pek çok çocuğu olan ama zengin ve statü sahibi generalle, ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenen kız kaçsa da, toplum baskısına boyun eğerek geri döner.
Kızlara erkeklerle aralarındaki mesafeyi iyi ayarlamaları belli oranda yakınlaşsalar da fazla ileri gitmemeleri yoksa ‘her şey’lerini kaybedecekleri masallar aracılığıyla ustaca verilir.
Kırmızı Başlıklı Kız masalı sürekli diskur çeker; kızlara annenin sözünden çıkmamayı, erkeklere kanmamayı, yoldan sapmamayı ve bekâretlerine sahip çıkmayı öğütler. Annesinin kızını uğurlarkenki sözleri oldukça açıktır: “Anayoldan ayrılma sakın, oraya buraya sapma. Yoksa şişeyi düşürüp kırarsın.” Anayoldan sapan kızlar nereye düşer? Tabii ki kötü yola. Şişeyi kırmak, Türkiye dâhil pek çok kültürde kızlığın yırtılmasına karşılık gelmektedir. Kaldı ki şişe kırılınca ortaya dökülecek olan şarap da kızlık kanını temsil etmektedir. Anne kızından etrafına bakınmadan mazbut biçimde hareket etmesini ve kızlığını yitirmemesini istemektedir. Kırmızı başlığın ‘kızlık zarı’ ya da ergenliğe geçişteki ‘adet kanı’nı temsil etmesi gibi kurt da kızın bekâretini tehdit eden ayartıcı, yırtıcı adamı simgelemektedir. Kız daha önce erkekleri tanımadığından, onların ne kadar kötü olduğunu bilmediğinden kurtla (erkekle) konuşur. Bu sırada körpe kızın eti erkeği heyecanlandırır ve yaşlı kadınınkinden daha lezzetli olacağını düşünerek, şehvetle içini kırpıştırır. Tecrübeli kötü emelli erkek, kafasını kaldırmasını söyleyerek, etraftaki güzelliklerle gözünü boyayarak, kızı yoldan çıkartır. “Kırmızı Başlıklı, etraftaki şu güzel çiçeklere baksana! Kuşların nasıl cıvıldadığını da duymuyorsun galiba? Sanki okula yollanır gibi, almış başını gidiyorsun; oysa orman ne kadar hoş,” der. Kız zevklerin, hazların peşinden koşmaya başlar ve en sonunda da doğru yoldan ayrılmanın cezasını çekerek, erkeğin saldırısına uğrar. Ancak tüfekli avcı tarafından sapasağlam ve tek parça olarak kurtarılır, burada kızın kılına zarar gelmeden kurtulmasından kızlığının bozulmadığını anlamaktayız. Masalda kurtarıcının gene erkek olması ve kızın yaşadıklarından ders çıkartarak ‘akıllanması’, kızların çocukluktan itibaren bilinçaltlarına işlenen normları göstermesi bakımından önemlidir.
Kızlara ayar veren bir diğer masal da Külkedisi’dir. Kızlara kurallara uygun davranırsanız, itaat ederseniz, bir gün prensle evlenebilirsiniz denilmektedir. Külkedisi aslında ev kızıdır ve evin bütün işlerini yapmaktadır. Kötü kalpli üvey anneye bile karşı gelmemektedir. Geç saatlere kadar dışarıda kalmamaktadır. Kızlara erkeklerle eğlenceye dalıp geç saatlere kadar keyif sürerseniz -on ikiden önce evde olmazsanız-, ‘tüm varlığınızı’ kaybedersiniz öğüdü verilmektedir. Oysa erkeklerle aranızdaki mesafeyi ayarlar, dans eder ama daha ileri gitmesine izin vermezseniz, tam öpeceği sırada elinden kaçıp, akşamları tam vaktinde evinizde olursanız ödüllendirilirsiniz denilmektedir. Bu masalı dinleyerek büyüyen kız çocuklarına, büyüklerine karşı itaatkâr olması, sıkıntılı durumlarda isyan etmemesi öğütlenir, bunun karşılığında da prensle evlenerek ödüllendirilecekleri müjdesi verilir.
Masalları genellikle ‘masal anaları’ yaşanan olaylardan etkilenerek uydurduğu halde, kurtarıcıları erkeklerden seçmişlerdir; çıkış kaynakları alt sosyoekonomik seviyeler olduğu halde kurtuluşu bilinçlenmekte değil, kapağı saraya atmakta bulmuşlardır. Toplum normları anneler tarafından masallar aracılığıyla çocuklara aktarıldığından muhtemelen bu gerekli görülmüştür. Bu bilinçli olarak yapılmamaktadır, insiyaki bir toplum refleksidir, dayatmasıdır. Erkeklerin ev işlerini yaptığı, kadınların beyaz atlarına atlayıp kurtarıcı rollerine soyunduğu masallar yazılana ve daha da önemlisi toplumda kabul görüp anlatılana kadar biz bu masalları dinlemeye devam edeceğiz. Gün gelecek ve çocuklar, “Anne / Baba bana masal anlatma!” diyecekler, işte o zaman kendi masallarını yazıp, toplumu değiştirebilecekler.