Mehmet Yayla yazdı | Müsilaj, denizbilim, ve çılgın projeler üzerine (1)
"Bu yazıda Karadeniz ve Marmara arasındaki ikinci bir bağlantının etkileri üzerine yalnızca bakanın iddiası ele alındı. Böyle bir kanalın yapımı sırasında çıkacak sediman ve molozun etkisi, bölgenin nüfusunda olası artış, tür çeşitliliğine etki, Marmara'nın dip akıntı sisteminin değişimi, coğrafi olarak besin tuzu gradyanındaki değişim gibi birçok konuya ileride değinilecek."
Mehmet Yayla
Ulaştırma ve Altyapı bakanı Adil Karaismailoğlu bir makine mühendisi. Kentsel Sistemler ve Ulaştırma Yönetimi dalında da yüksek lisans yapmış. Katıldığı bir TV programında Kanal İstanbul’un Marmara’daki deniz salyası (müsilaj) sorununu da çözeceğini iddia etmiş. Şimdilik bu savına getirdiği açıklama şu kadar: “Kanal İstanbul yapıldığında Karadeniz’e akan nehirlerin Marmara’ya karışması söz konusu. Bu da Marmara’daki su kalitesini artırıp deniz salyasını da bitirecek.”
İki ay kadar önce cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile bakanlık makamına atanmış bu kişi, aynı zamanda bir mühendis olduğuna göre, hesaptan, istatistikten anladığı gibi, teknik bir konuda varsayım öne sürerken bu varsayımını neden-sonuç ilişkisine oturtması gerektiğini biliyordur. Yüksek lisans tezini yazmış olan, bir jüri karşısında savunmuş olan birinin bunu bilmemesine imkân yok.
Bakanın uzmanlık alanı dışındaki konuda ortaya attığı bu sav var olan tüm oşinografi (deniz bilimleri); biyoloji, hidroloji alanlarındaki temel bilgiye, birikime ters. Tek bir cümleyle, birden fazla bilimsel kuramı alt-üst etmiş bulunuyor. Eğer elinde, oşinografinin kural ve gözlemlerini kökten değiştirecek, hatta yalnızca oşinografinin değil, temel fizik kurallarını da sarsacak bir teori ve bu teoriyi destekleyecek veriler mevcutsa bunu bilim dünyasıyla paylaşmalı. Albert Einstein da zamanında bilinen tüm fizik kuramlarını alt üst edip çığır açmıştı, bakanımızın da hidroloji alanında böyle bir çalışması olabilir. Bu çalışmayı kamuoyuna açıklamasını beklerken, elimizdeki bilgiler dahilinde, iddiasının oşinografi bilimi ile nasıl çeliştiğine bir göz atalım.
Bakan iddiasında şu önermeleri birleştirmiş:
- “Karadeniz'e akan nehirlerin temiz olduğu;
- Kanal İstanbul vasıtasıyla bu temiz suyun doğrudan Marmara'ya ulaşacağı;
- Bu taşıma suyla Marmara'nın temizlenebileceği”
Bakanın önermelerini birer birer ele alırsak:
'KARADENİZ'E AKAN NEHİRLERİN MARMARA'YA KARIŞMASI'
Bu nehirlerin organik madde, azot ve fosfat kaynağı olmasını şimdilik bir yana bırakıp, Marmara'ya karışmaları olasılığına bir bakalım: denize dökülen nehirler, belli bir mesafeden sonra artık yüzey sularıyla homojen bir şekilde karışmış olurlar. Yani aradaki uzaklık göz önüne alındığında Karadeniz'e dökülen Tuna, Dinyeper, Dinyester gibi nehirlerin suyunun karışmadan, doğrudan Türkiye kıyılarına ulaşması gibi bir durum söz konusu olamaz. Kullanılan cümlenin fiziksel bir karşılığı yok.
Karadeniz'e dökülen başlıca nehirler ve Marmara'ya göre konumları
‘KANAL İSTANBUL YAPILDIĞINDA NEHİRLERİN MARMARA’YA KARIŞMASI SÖZ KONUSU’
Burada, örneğin Tuna nehrinin tatlı sularının varsayımsal olarak Türkiye kıyılarına ulaşması durumunda, İstanbul Boğazı aracılığıyla değil de ancak Kanal İstanbul aracılığı ile Marmara Denizi'ne karışması söz konusu olacakmış. Neden Boğaziçi değil de Kanal'dan karışacak? Hidrolojik bir açıklaması yok. Yani söz konusu durum hem gerçekleşmez hem de gerçekleşseydi zaten Kanal İstanbul olmadan da gerçekleşirdi. Üstüne üstlük, birazdan okuyacağınız gibi, gerçekleşmesi iyi değil kötü olurdu!
‘…NEHİRLERİN KARIŞMASI MARMARA’DA SU KALİTESİNİ ARTTIRIP…’
İşte bu önerme, denizbilim uzmanlarına meslek bıraktıracak, Kaptan Cousteau'yu mezarında ters döndürecek önerme. Diyelim ki bakanımız “nehirlerin Karadeniz suyunu temizlediği(!) ve Kanal'ın Marmara'ya akan temiz(!) Karadeniz suyunun miktarını artıracağı, bu giren temiz suyla Marmara'nın temizleneceği” gibi bir önerme kurmaya çalışıyor olsun. Bu önerme ise neresinden tutsanız elinizde kalıyor:
1) Taşıma su ile deniz temizlenmez. Marmara'ya kanaldan Karadeniz suyu değil, saf su bile bassanız, imkansızı başarıp denizdeki suyun yarısını saf suyla değiştirseniz, kirlilik anlık olarak yarıya inse bile Marmara hala kirli bir deniz olarak kalır, hala müsilaj oluşumuna yeterli azot, fosfat gibi besin tuzları ve organik madde bulundurur. Yine olası değil ama, diyelim ki tüm suyu değiştirdiniz, dipte kirli çamur kaldığı sürece sistem temizlenmeyecektir. Dipteki çamuru da çekseniz, su belki anlık olarak temizlenir ama kentlerden, sanayiden ve tarım alanlarından gelen karasal atıkları kesmedikçe, kısa sürede eski kirli haline döner. Ekosistem dengesi bir neden-sonuç ilişkisi üzerine kuruludur, nedenleri değiştirmeden sonuçları değiştiremezsiniz.
2) Karadeniz'e dökülen ve Bakanın her ne hikmetse kaliteli su olarak tabir ettiği Tuna, Dinyeper, Dinyester gibi nehirlerin akarsu havzaları, Avrupa'nın neredeyse üçte birinin kirliliğini Karadeniz'e taşır. Eğer yapılırsa, Kanal'dan Marmara'ya işte bu Karadeniz suyu akacak. Karadeniz suyu İstanbul Boğazı aracılığıyla Marmara Denizi'ne yüksek miktarda azot, fosfat, silikat gibi besin tuzları ve organik madde getiriyor (Tuğrul ve ark., 2016). Taşıma su ile deniz temizlenmiyor ama kirleniyor: Karadeniz'in fitoplankton besin tuzu açısından zengin sularının Marmara'ya iki kaynaktan birden karışması, musilaj potansiyelini azaltmaz, arttırır.
Karadeniz'e akan akarsuların drenaj alanı, Avrupa'nın neredeyse üçte biri. Karageorgis ve ark. (2009)
3) Boğaz'da üst 15-20 metre Marmara'ya doğru akan Karadeniz suyudur. Dipten ise ters yöne, Karadeniz'e doğru, Çanakkale'den giren daha tuzlu ve dolayısıyla daha ağır olan Akdeniz suyu akar. Şimdiye kadar Marmara kıyılarında atık sular bu dip suyuna verilerek Karadeniz'e yollanmaya çalışıldı. Atıkları uzaklaştırmak için dip akıntısına güveniliyor. Oysa Kanal İstanbul yalnızca 20 metre derinliğinde ve kayda değer bir dip akıntısı olmayacak. Dolayısıyla Kanal, Karadeniz'in azotunu-fosfatını Marmara'ya getirirken, atıkların verildiği dip suyunu Karadeniz'e taşımak açısından hiçbir işlev taşımayacak.
Boğaziçi dip akıntılarının basitleştirilmiş şeması (Levent ARTÜZ) http://gazete.tiyatroterapi.com/haber_detay.asp?haberID=135
Özet olarak en temel oşinografik bilgiler, temel fizik kimya ve biyoloji kuralları, yıllardır Karadeniz ve Marmara üzerinde yapılan araştırmalardan gelen bulgular, olası bir kanalın müsilaj oluşumuna etkisi açısından bakanın dediklerinin tam tersini gösteriyor. Bakanlık makamından gelen bu tarz temelsiz bir açıklama, projenin hangi ciddiyetle hazırlandığı ve ne kadar gerçekçi olduğu hakkındaki kuşkuları pekiştiriyor.
Bu yazıda Karadeniz ve Marmara arasındaki ikinci bir bağlantının etkileri üzerine yalnızca bakanın iddiası ele alındı. Böyle bir kanalın yapımı sırasında çıkacak sediman ve molozun etkisi, bölgenin nüfusunda olası artış, tür çeşitliliğine etki, Marmara'nın dip akıntı sisteminin değişimi, coğrafi olarak besin tuzu gradyanındaki değişim gibi birçok konuya ileride değinilecek.
Kaynaklar:
Tuğrul ve ark. (2016) “İstanbul Boğazi yoluyla Marmara ve Karadeniz arasında kimyasal alışverişler ve artan besin tuzu girdilerinin iki tabakalı Marmara kimyasal özelliklerine etkisi” https://open.metu.edu.tr/handle/11511/85534
Yılmaz (2002) “Türkiye Denizlerinin Biyojeokimyası: Dağılımlar ve Dönüşümler” https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/126704
Basturk, O., Saydam, C., Salihoglu, I., Eremeev, L.V., Konovalov, S.K., Stoyanov, A., Dimitrov, A., Cociasu, A., Dorogan, L., Altabet, M. (1994) Vertical variations in the principal chemical properties of the Black Sea in the autumn of 1991. Mar. Chem. 45, 149-165. https://doi.org/10.1016/0304-4203(94)90099-X
Saydam (2015) “Kanal İstanbul’un Karadeniz’e Olası Etkileri” Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Hakemli Elektronik Dergi | Cilt:8,Sayı: 2,Yaz2015 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/405856