Mert Aydın: Masa devrilmedikçe, bu rezillik devam edecek

Mert Aydın: Masa devrilmedikçe, bu rezillik devam edecek

Spor medyasında yaşanan kaos, spor-siyaset-medya ilişkilerindeki çarpıklık üzerine yaptığımız röportaj dizisinin son konuğu Mert Aydın. 

Doğan Ergün - @dgnergun

Gazeteci, spor yazarı Mert Aydın, uzun yıllar NTVSpor'un taşıyıcı isimlerinden biriydi. Pek çok dergi ve gazetede de yazıları yayımlanan Aydın, NTVSpor'un kapanmasının ardından İngiltere'ye yerleşti ve bir kafe işletmeye başladı. Yalnız futbol değil, sporun bütün dallarını bir oyun olarak sevdiren isimlerden biri olan Aydın'la, Türkiye'deki spor medyasının hali pür melalini konuştuk. Aydın, bugünkü tabloyu "rezillik" olarak nitelendiriyor ve yalnızca rant kavgasına indirgenemeyeceğini vurguluyor. 

'SADECE FUTBOL ÜZERİNDEN AÇIKLANAMAZ'

Spor medyasında, Rıdvan Dilmen, Fatih Altaylı, Erman Toroğlu, Ersin Düzen, ve İbrahim Seten isimlerinin öne çıktığı bir kaos gecesi yaşadık. Önce çok kabaca sormak istiyorum. Neyin kavgası yaşanıyor?

Açıkçası, bu isimlerin hepsinin benim hayatımda bir yeri oldu. 

Göründüğü kadar basit bir şey değil bu yaşananlar. Rant meselesi kadar basit olduğunu düşünmüyorum. Beylik cümleler kurmak istemiyorum.

Kaosun, ülkenin yaşadığından çok da farklı olmadığını söylemek lazım. Herkes spor medyasında da birbirine diş biliyor. Bunun çok değişik nedenleri var. Belki kişisel bir olay nedeniyle, bir laf nedeniyle. Bunların hepsi de televizyona çıkıp söylenmiyor tabii. 

Rant kavgası dediğimiz şeyin ne olduğunu net bir şekilde tanımlamamız lazım. Örneğin Rıdvan Hoca para kazanamıyor mu?

Bu yaşananlar, buz dağının görünen yüzü. 

Bir de ortalıkta konuşulmayan önemli bir kısmı var.

Türk spor medyasının da bir çökme aşamasında olduğunun ve yenilenmesi gerektiğinin göstergesi. 

Örneğin 30 yıl önce de birbirine hakaret eden insanlar olurdu. Bugün konuşulanlara göre çok daha basit tartışmalardı tabii.

O günlerden bugüne gelene kadar futbol medyasının nasıl dönüştüğünü görmemiz lazım. 

Bu da sadece futbol medyası üzerinden anlatabileceğimiz bir şey değil. 

Futbol elbette her zaman siyasetin ilgisini çekmiştir. İster demokrasilerde ister dikta rejimlerinde olsun... Futbol çok popülerdir, çok fazla insanı ilgilendirir. Ama yıllar ilerledikçe siyasetle futbol ilişkisi dönüştü. Sanki daha önce siyasetçiler futbolun emrindeydi ama bugün tamamen siyasetin emrinde bir futbol var.

Hatta sadece futbol değil futbol medyası da.

Ben bunun çok ciddi bir çürüme olduğunu düşünüyorum. Bu hemen dünden bugüne olmadı. Belki birçoğumuz farkında olmadan buna alet de olmuştur.

Bu bakımdan, sadece siyasetin hatası da değil, medyanın, medya yöneticilerinin, patronlarının da işin kolayına kaçması bunda etkili oldu. Gelinen noktayı göstermesi bakımından çok dikkat çekici bir örnek var. Yayıncı kuruluşun en önemli yorumcularından biri dijitale geçti. Mehmet Demirkol'dan bahsediyorum. Evet, burada Socrates'in başarısını göz ardı edemeyiz; evet, Youtube çok önemli bir hale geldi ama yayıncı kuruluştan Youtube kanalına bu şekilde bir transfer, dünyanın herhangi bir yerinde olabilecek bir durum değil. Örneğin Avrupa'da halen televizyonda çok ciddi programlar yapılıyor. 

Türkiye'de ise bugün dijitale kaçış var. Çünkü televizyona çıkan kişiler bir grubu yanına alma hissiyatındadlar genel olarak. Bu, bir siyasetçi, federasyon vb. olabilir.

Biz NTV Spor'da kimsenin kimseyi bir yere çekmediği bir şansa sahiptik. Bugün maalesef böyle bir imkan kalmadı.

Tuttukları takım mı, siyaset mi, futboldaki figürler mi, federasyon mu, değişiyor ama belli kişilerin "adamı" olarak görünmek moda haline geldi. Böyle görünmeyenler de suçlanır hale geldi.

KORKUM, DİJİTALE DE SIÇRAMASI

Spor-siyaset-medya ilişkisi açısından bu tablo ne anlatıyor? Bazı kaoslar vardır ki, bir ilerlemeye, yumağın çözülmesine yol açabilir. Bu açıdan hayırlı bir iştir denebilir mi?

Umudum o. Bu hikaye, her şeyin ortaya çıkması için iyi bir başlangıç olabilir. 

Bu son açıklamalar bu anlamda bir milat olabilir... Sosyal medya sayesinde çok önemli bir kesime ulaşan bir tartışma bu. 

Herkes ağzına geleni söylesin, kussun da bir çeşit gargara yapalım artık...

Şu andaki rezilliği ben yurt dışında daha net gördüm. İşin içindeyken, rutindeyken görmek çok mümkün değil... Fabrika körlüğü derler ya, içindeyken yeterli isyanı sergilemek mümkün değil.

Ben İngiltere'dekileri izlediğim zaman utanıyorum. Türkiye'de o insan kaynağı olduğunu düşünüyorum ama reyting, "o laf eder, bu bir şey der" gibi söylemlerle engellendiğinin farkındayım.

Ama genel anlayış devam ettiği sürece daha da kaosu artıracak bir şey olabilir.

Tek endişem bu çirkinliklerin, acayipliklerin dijitale de bulaşması. Bazı kuruluşların bunlara prim vermeye başlaması benim korkum.

Dijital medya daha iyi görünüyor ama anlayış böyle devam ederse, oraya da sıçrayacak. Hastalık oraya da sıçrayabilir.

Sizin Türkiye'den ayrılmanızda bu tablonun etkisi oldu mu?

Benim gitmemde yüzde yüz etkisi yok. O yüzden gittim diyemem. Ama kanalın kapanacağını biliyordum. Kapanmasaydı bunu tekrar düşünürdüm. 

Başka yerlerden de geldi teklif. Kendi mesleğimi Türkiye'de yapmak tabii isterdim...

'KRALDAN ÇOK KRALCILAR VAR'

Otoriter yönetimlerin hayatın her alanında olduğu gibi sporla da çok içli dışlı olduğu tarihsel örnekler biliyoruz. Bu müdahale niye oluyor? Bir de demokrasi ve otoriter yönetimler arasında bir fark var mı bu bakımdan?

Futbol çok popüler bir spor. Politikacıların bununla ilgilenmesi kadar normal bir şey olamaz. Ama anti-demokratik yönelim ilerlediği zaman bu ilgi daha da artıyor olabilir.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) başkanlarından bağımsız olarak federasyonun yaptıklarına bakınca nasıl bir felaketle karşı karşıya olduğumuz görülür.

(Spor yazarı) Bilgin Gökberk, Türkiye'de Merkez Bankası Başkanı ile TFF başkanının yerlerini değiştirsen hiçbir şey değişmez gibi bir sözü vardı. Buna katılıyorum.

Siyasetçilerin de bu işin doğru olmadığını görmesi lazım. Çünkü kraldan çok kralcılar var ve gerçekte siyasetçilerin de istemediği bir noktaya da ilerleyebilir.

Bence yozlaşma 30-35 yıl önce başladı ve artık geri dönülemez bir noktaya geldi. 

Önce küçük bir nokta olarak başladı ama artık ele geçirdi. 

Hayata bakışları farklı olan, komplo teorileri üreten, saldıran insanlar oluşmaya başladı ve en kötüsü de bu normalleşti...

Geldiğimiz noktada kulüp başkanları "kulüp muhabirleri bizi hiç korumuyor" demeye başladı. Muhabirin görevi bu değil ki. 

Bizde, kulübe zarar gelmesin diye, muhabirlerin haber saklamaya başladığını görüyoruz. Yanlış anlaşılmak da istemiyorum, bu muhabirlerin değil, sistemin getirdiği bir sorun.

Masanın devrilmesi lazım!

O masa devrilmediği sürece, hepsi birden batmadığı sürece, bu rezillik devam edecek. 

'METİN OKTAY FENERBAHÇE'Yİ, LEFTER GALATASARAY'I YAZARDI'

Spor medyasında sosyal medya ağırlığını artırıyor mu? Yoksa spor medyasında halen geleneksel düzen kendini koruyor mu?

Tabii ki koruyor... Ama geçmişteki örnekler çok farklıydı.

Ben çocukken mesela, Coşkun Özarı, Metin Oktay Fenerbahçe maçlarını yazardı. Lefter Galatasaray maçlarının yorumlarını yazabiliyordu. Bunlar anormal karşılanmazdı. Düzgün, teknik yazılar yazılırdı. 

Bugün geldiğimiz noktada, özel televizyonların gelişiminin ben bu ortamı yarattığını düşünüyorum. 

Reyting kaygısı, savaş göndermesi olan, şiddet dolu başlıklar insanları yavaş yavaş doldurdu. Rayların öyle döşendiğini düşünüyorum. Belki kötü niyetli değildi ama oraya doğru ilerledi.

Çalışanların aldıkları/alamadıkları paralar, çalışan insan kalitesinin düşmesi, eğitim seviyesinin düşmesi, politika, adamcılık vb. bir sürü faktör var.

Vıcık vıcık bir ortam oluşmuş durumda.

Türk futbol takımlarının da şimdi Şampiyonlar Ligi'ne artık doğrudan gidemeyecek duruma gelmesi tesadüf değil bence.

Dizinin, Bağış Erten'le yapılan ilk röportajını okumak için tıklayın.

Dizinin, Akif Kurtuluş'la yapılan ikinci röportajını okumak için tıklayın.

DAHA FAZLA