Metin Abisiz ilk Dünya Kupası
¨Kimimiz evet sokaklara dökülemeyebilir ama penceresinin önüne düzenin leş gibi bir topu düşer ve onu bir an dahi düşünmeden patlatıp sessizce çöpe atar...¨
Hande A.
Bu yazıyı yazarken televizyonda Diego Maradona filmi var, televizyon sessizde. Müzik setimden ise Liverpool taraftarının “You will never walk alone” marşı tekrarda dönüyor; çokça uyarana ihtiyaç duymam Metin Abisiz ilk Dünya Kupası duygusallığına düşmeme çabasından, tanıyanlarınız bilecektir Metin Çulhaoğlu’nun futbol sevgisini...
Hayat...
Düşmeden zıplayalım, nereye mi? 1966 yılına haydi, Londra’ya; 1966 Londra Dünya Kupası’na... YKY basımlı “Abidin Londra’da Dünya Kupası Maçlarını Filme Alırken” adlı müthiş kitabın önsözünü yazan Ferit Edgü’den bire bir aktaralım; “... Paris’te yaşayan Şilili dostu Octavio Senoret, Dünya Kupası’nın filmini yapmak için FIFA ile anlaştığında, böylesi bir belgeseli çekebilecek ünlü sinemacıların kapısını çalar bir bir; hiçbirinden olumlu yanıt alamaz. Kimi, o sıralar bir film çekiyordur ya da çekeceği filmin hazırlıklarını yapıyordur; kimi de böylesi bir serüveni göze alamıyordur. Kupanın başlamasına bir ay kala, serüvensever Octavio, umutsuzluk içinde, on parmağında on marifet olduğunu bildiği dostu Abidin’in kapısını çalar: Dünya Kupası’nın filmine var mısın?”. Abidin Dino kabul eder, lakin şartları vardır: Bu yalnız stadyumdaki futbolun filmi olmayacaktır. Futbolun, yeşil sahayı ve tribünleri aşan uzantısı da filmin içinde yer alacaktır. Dolayısıyla, maçlarla aynı anda, başka kameralar pub’larda, sokaklarda çekim yapacaktır.
1966 yılındaki Dünya Kupası kaçıncısı idi, izninizle ona siz bakınız, ben neden futbolun, Dünya Kupası’nın sadece sahada var olmadığını devrimci bir tutku ile ve de ilk kez gören Abidin Dino’ya bakacağım... Türkiye Komünist Partisi üyesi, devrimci bir sanatçı olan Abidin Dino’nun günümüzde yeteri kadar hissedilmiyor olmasının üzüntüsü ile; bu toprakların en zorlu şartlarda dahi nice devrimci ve dünyaya mal olmuş sanatçılar, fikir önderleri yetiştirebildiğine dair umudumu ve dirimimi sanatıyla, yaşamıyla, ardında bıraktığı en alelade eskizi ile dahi yeniden üretebilen bir devrimcidir Abidin Dino benim öykümde. Bu arada, yukarıda bahsettiğimiz, Dünya Futbol Kupası’nı konu alan Gol adlı belgesel film ile, Britanya Film ve Televizyon Sanatları Akademisi tarafından yönetmen Robert Joseph Flaherty anısına verilen belgesel film ödülünü almış olduğuna değinirken, 1966 Türkiye’sindeki Türkiye İşçi Partisi’nin parlayan bir kutup yıldızı halini nasıl es geçebiliriz? Kendisi sürgünde idi belki o vakit, lakin hep beraber uğruna mücadele verilen, bedel ödenen, mutlu olunan, aşık olunan, sanata yansıyan tüm değerler bu topraklarda şahlanıyordu eş zamanlı olarak. Peki o zaman, dünya futbol kupaları tarihinde ilk kez bu toprakların devrimci çocuğu Abidin Dino’nun bir dünya kupasının etrafındaki tüm verili koşullardaki tüm kurulu ilişkileri ve dahası tüm olası ilişkileri gören gözü tesadüf müdür? Tabii ki hayır...
Bugün, 2022 yılında Metin Abimizsiz ilk Dünya Kupası’nda takip edebildiğim kadarıyla Türkiye gündeminde skorlar, goller, hakemler, taçlar, ofsaytlar mevzu bahis... Metin Abiyi anlamanın, onun kavrayışını içselleştirebilmenin zorunlu hale geldiği şu durumda içimden sık sık onunla konuşuyorum, onunla tartışıyorum, inanır mısınız her seferinde “yine” gülümsetiyor verdiği yanıtlar... Sanırım 2022 Katar Dünya Kupası’nda Türkiye’nin klostrofobikleştirilmiş gündemine çok da sirayet etmeyen korkunç göçmen emeği sömürüsü, stat inşaatlerindeki iş cinayetlerinde sayısız emekçinin katli, “One Love” kol bantlarını ve gökkuşağı işlemeli bereleri dahi yasaklayan LGBTİ+ düşmanlığı, buna ilişkin protestolar ve muazzam bir FIFA eleştiri fırtınası altında Metin Abi bize şunu derdi: “Çocuklar, böyle Dünya Kupası olmaz, şimdi en büyük görevimiz o topları patlatmak olmalıdır.”
Tüm dünyada, ülkemizde, bulunduğumuz bölgede; inanın muazzam bir dirim var, alışageldiğimiz gibi gümbür gümbür sokaklara dökülünmüyor olabilir; tedirgin olmak da insancıl bir duygudur; aman sakın uzaklaşmayalım tedirgin arkadaşlarımızdan, kimimiz evet sokaklara dökülemeyebilir ama penceresinin önüne düzenin leş gibi bir topu düşer ve onu bir an dahi düşünmeden patlatıp sessizce çöpe atar...
Sonra bir bakar, “yerim burası” der...