Muhbirliğin arka planı ve Soros meselesi
"Dincilik, cemaatler, tarikatler, miliyetçilik, liberalizm, düşünce kuruluşları vb. sermaye sınıfı tarafından kullanılan aparatlardır. Ama her aparat, evet kendi siyasetini de yaratır. Bir noktada baş edilemez hale gelebilir ve tasfiyesi gerekebilir."
Erdoğan Gün
ABD'de Trump'ın, Macaristan'da Orban'ın ve Türkiye'de RTE'nin sallayıp durduğu ve son Gezi gündeminde önümüze ısıtılıp getirilen Soros meselesi, solun muzdarip olduğu hastalıkları bir kez daha ortaya koydu...
Bir örnekle başlayalım: Usame bin Ladin ABD tarafından Sovyetlere ve Afganistan'daki ilericilere karşı beslenip yetiştirilen bir isimdi. ABD'nin, 70'lerin sonlarında ve 80'lerde Ortadoğu'daki devrimci çemberi din kartını kullanarak kırmak gibi bir politikası vardı. ABD bu politikasında başarılı da oldu. Sonra aynı Usame bin Ladin ve El Kaide, 1990'ların sonlarında ve 2000'lerin başlarında ABD için bu kez Ortadoğu'ya yeni emperyalist müdahalenin gerekçesi oldu.
Dincilik, cemaatler, tarikatler, miliyetçilik, liberalizm, düşünce kuruluşları vb. sermaye sınıfı tarafından kullanılan aparatlardır. Ama her aparat, evet kendi siyasetini de yaratır. Bir noktada baş edilemez hale gelebilir ve tasfiyesi gerekebilir.
Bu akış siyasetin doğasında var... Şimdi örneğimizden, konumuza geçelim. Neo-liberalizm, ekonomik yönelimleri ve işçi sınıfıyla/solla/komünizmle mücadelesi bakımından faşizmin nüvelerini barındıran bir ideolojidir.
Neo-liberal ekonomi politikalarının uygulandığı ilk ülke de, Thatcher İngilteresi veya ABD değil, bir deney sahası olarak Diktatör Pinochet'nin Şilisi olmuştur.
Bu yönelimin Batı'da hayata geçirilebilmesi, "hürriyetçi, açık toplumcu" ambalajlı bir ideolojiyi gerektiriyordu. George Soros, daha çok bu işlevi yerine getirdi. Düşünce kuruluşlarıyla, neo-liberal ekonomi politikasının siyaset alanından dışlanarak dokunulmazlık kazanması ve siyasetin daha çok kültürel mücadelelere dönüştürülmesinin önemli isimlerinden biriydi.
Dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ın "Başka alternatif yok" sözleriyle anlattığı neo-liberal politikalar Soros ve benzerleri sayesinde düzen siyaseti içinde gerçekten alternatifsiz bırakıldı. Tartışılamadı bile...
Ama kapitalizm demek kriz demektir. Ve neo-liberalizmin krizinde de içinde barındırdığı faşizmin nüvelerinin, "sıra bize geldi" diye ortaya çıkması kaçınılmazdı.
İşte bu da çağımızı anlatıyor: Neo-faşizm...
Şimdi solun hastalığına dönelim. Solun bir bölümü, Soros türü özgürlükçü soslu siyasetin neo-liberalizmin tek, mutlak biçimi olduğunu sandı... Ulusal siyasete yönelik uluslararası müdahalelerin hep bu biçimde karşımıza çıkacağını düşündü.
Halbuki, Soros bir aparattı. Kullanıldı. Atıldı mı, henüz bilmiyoruz ama yine neo-liberalizm kategorisine sokabileceğimiz "neo-faşist aktörler" artık başka bir şey istiyor. Yabancı düşmanlığı, savaş, kan, korumacı politikalar... Bu çokkültürlülük vb. işlerinden sıkıldılar. Son 5 yılda Kavimler Göçü'nden daha fazla göçe tanık olduğumuz yerkürede sıkılmaları da normaldi...
Ve maalesef sol 1) bütünlüklü bir bakışa sahip olamadığı için, 2) bünyesinde liberal ve ulusalcı sapmalar barındırdığında, egemen sınıfın yalnızca dönemsel bir yönelimine karşı bir cephanelik hazırladı ve şimdi boşa düştü.
Örneğin ulusalcı sol, Sorosçulukla kavgası üzerinden neo-faşist yönelimin yolunu döşeyen değnekçi oldu.
Ama biz bu filmi çok yakın bir zamanda da bu kez tersten görmüştük... 12 Eylül'ün ne olduğunu anlayamayan dangalak liberal sol da AKP'ye değnekçi olmuştu.
Bu iki sapma var evet... Ama daha tehlikelisini de konuşmak gerek.
Siyaset durağan değil. İster istemez, sermaye sınıfının her yeni yönelimine öyle ya da böyle bir reaksiyon vermek gerekiyor. Bu reaksiyon sırasında ise maalesef ayarlarınız değişebiliyor. Örnek mi? Ergenekon meselesi üzerinden liberal sola haklı bir mesafe koyan sosyalistlerin bir kısmının giderek ulusalcılığın çekim alanına girmesi ve maalesef kimlik değişimi yaşaması...
Bu sırada akıllı olan devlet de tabii boş durmuyor. Sizin bu zaaflarınızı görüyor, içinize ajanlar, provokatörler vb. yollayarak, en çok da korkularınıza oynayarak süreci yönlendiriyor.
İşte son dönemde ortalığı karıştıran TKP'li muhbir skandalının bu dinamiğin ürünü olduğunu unutmamak gerekiyor...