Murat Büyükyılmaz yazdı | Tarımda büyümenin iki yüzü: Çiftçi küçülürken tarım büyüyor
"Sonuç olarak büyüyen, şirketler, sermaye birikimi ve kârlılık; küçülen çiftçilerin kazancı, işçi sınıfının sofrasındaki yemek..."
Murat Büyükyılmaz
Pandemi ile birlikte tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarım ve gıda alanı önemini daha da artırdı, medyada ve kamuoyunda daha çok tartışılır hale geldi.
Toplumun sağlıklı gıdaya erişim talebinin artışıyla desteklenen bu yeni durum, neredeyse her gün farkı başlıklarla gündemde kendisine yer buluyor. Tarım ve gıda alanı, daha çok tartışılıyor.
Pandemi ile birlikte ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması ve ekonomide yaşanan küçülmeye karşın tarımsal üretim ise yılın ilk iki çeyreğinde büyümeye devam etti.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre tarım sektörü ilk çeyrekte yüzde 2.6, ikinci çeyrekte ise yüzde 4 oranında büyüdü. Bir önceki yılın aynı dönemlerine kıyasla tarım sektöründe yaşanan büyümede bir daralma görülmekle birlikte tarım, finans ve sigorta ile bilgi ve iletişim sektörlerinin ardından ekonominin en çok büyüyen üçüncü sektörü konumunda.
Türkiye tarımının “büyüme merkezli performansına” dair ikinci veri ise Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’tan geldi. Albayrak, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Türkiye’nin, Avrupa ölçeğinde bir çok ülkeyi geride bırakarak tarımda sağladığı büyüme oranıyla ikinci sırayı elde ettiğini müjdeledi!
Albayrak, “Avrupa ölçeğinde birçok ülkeyi geride bırakarak tarımda sağladığımız büyüme oranıyla ikinci sırayı elde ettik. Hedefimiz, dünyada ve Avrupa’da lider ülkeler arasında yer almak” ifadelerini kullandı.
Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’ın paylaştığı, 2003-2019 dönemine ilişkin Avrupa ülkelerinin tarımda ortalama büyüme verilerinin yer aldığı tabloya göre ilk sırayı yüzde 7.89 oranıyla Slovakya alırken, ikinci sırada yüzde 3.03 oranla Türkiye yer alıyor.
Buraya kadar yer verdiğimiz veriler gerçek bir başarı hikayesi; peki bu kimin başarısı? Bu hikayenin kazananı kim?
AKP’nin iktidara gelişi ile birlikte en çok övündüğü alanlardan birinin ekonomideki büyüme performansı olduğunu biliyoruz. İktidara yönelik eleştiriler ise genel olarak büyümenin gerçek olmadığı, suni bir büyümenin topluma yansıtıldığı veya bu büyüme performansının sürdürülebilir olmadığı gibi sistem içi argümanlarla gündeme geldi. Maalesef başka bir dünyayı düşleyenler de bu sistem içi eleştiri yanlışından azade değil.
Ekonomik büyümenin koşulsuz şartsız iyi bir şey olduğuna dair genel kabul, göklerden inecek bir krizi fırsata çevirme beklentisiyle malul sol çevrelerde de oldukça yaygın.
Peki, büyüme ne demek ve gerçekten iyi bir şey mi?
Kabaca ve el yordamıyla bir tarif yapacak olursak büyüme, kapitalist üretim ilişkilerini temel alan ekonomide işlerin iyi gittiğini gösterir. Alınan kararlar, üretilen stratejiler ve uygulanan politikalar istenen sonucu vermiştir ve Türkiye kapitalizminde işler iyi gitmektedir.
Türkiye kapitalizminde işlerin iyi gitmesi ise sadece kapitalistleri ve onların temsilcisi olarak siyaseti icra edenleri ilgilendiren, mutlu eden bir şeydir.
Sermaye birikiminin sürmesi, kârlılığı artıran bir ekonomik büyüme emekçi halklardan oluşan Türkiye işçi sınıfını ise son tahlilde hiç ama hiç ilgilendirmemeli. Hele ki kaderini işçi sınıfının kaderiyle birleştirerek toplumu eşit ve özgür bir geleceğe hazırlamaya gayret edenleri asla ilgilendirmemeli, mutlu etmemeli. Türkiye kapitalizminde sermaye birikiminin devamlılığından ve "ekonomik büyüme başarısından" olumlu sonuç çıkarmaktan vazgeçmeliyiz.
Büyüme algısına dair yukarıda değinilen tarımdaki büyümeye geri dönecek olursak; tarım ekonomisinin büyümesinin sonuçları nedir?
Öncelikle Türkiye’de tarımsal üretimde neler oluyor kabaca bakalım…
Tarımsal üretimin önkoşulu olan tohum, gübre, ilaç ve mazot gibi temel girdilerin Türkiye’de ithalata dayalı ve piyasa ilişkileri temelinde temin edilmesi, küçük üretici çiftçileri her geçen gün tarımsal faaliyetlerini sürdüremez hale sürüklüyor. Tarımsal üretimin ilk adımı şirketlerin kontrolüne geçiyor.
Tarımsal ürünlerin üreticiden alım fiyatları; kamunun düzenleyici ve regüle edici kurumlarının tasfiyesi ile birlikte, piyasa koşulları tarafından belirlenir hale geldi. Yani pazar fiyatlarını üreticiler değil moda deyimle “sektör bileşenleri” olan tüccarlar ve şirketler belirliyor. Çiftçinin, ürünü üzerinde hiçbir denetimi kalmıyor.
Üretimini ve hayatını sürdürmeye çalışan üretici hem üretimi hem de geçimi için ihtiyaç duyduğu ürünleri bankalardan aldığı kredilerle ve kredi kartlarıyla edinmeye yöneliyor. Sonuç; çiftçilerin boğazına kadar bankalara borçlanması, arazilerine ipotek konulması ve bankaların eline geçen verimli araziler. Bir de ata toprağında işçileşen çiftçiler, köylüler…
Tarımsal üretimde bunlar ve daha pek çok sorun artmaya devam ederken yüzbinlerce çiftçi üretimden düşüyor, Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda gerçekleşmesi öngörülen tarımsal üretimi risk altına giriyor. Türkiye, bir gıda krizine sürükleniyor.
Peki Türkiye tarımında büyüyen ne?
Tarım alanında iş yapan şirketlerin bilançoları ve kârlılıkları büyüyor. Tohumdan gübreye, ilaçtan tarım araçlarına; tarımda iş yapanların kazançları büyüyor, elbette çiftçiler hariç.
Bankaların ipotek koyduğu tarım arazilerinin miktarı büyüyor; genel yasaya uygun olarak kapitalizasyon, finansallaşma ile tamamlanıyor.
Türkiye’nin tarım alanındaki ithalatı büyüyor, yerli ve millilik iddiası bir yana tarımda bağımlılık büyüyor, artıyor.
Şirketlerin egemenliğine giren tarımda, gelecekte yaşanma ihtimali her geçen gün artan gıda krizinin ortaya çıkaracağı risk büyüyor.
Endüstriyel tarımın artan egemenliği ile birlikte aynı miktardaki tarım ürününden edinilebilecek besin değerindeki düşüş oranı büyüyor.
Sonuç olarak büyüyen, şirketler, sermaye birikimi ve kârlılık; küçülen çiftçilerin kazancı, işçi sınıfının sofrasındaki yemek.
Yazımızı bir buğday üreticisi olan Faik Toy’un bakan Albayrak’ın büyüme müjdesine Twitter’dan verdiği yanıtla bitirelim:
“Ülkem Avrupa’da tarımda büyümede ikinci sırayı yakalamış. Cesaretiniz varsa çiftçime uğrayın ve sorun bakalım kendilerine bu büyümenin zerre kadar faydası olmuş mu? Eğer çiftçim bu büyümeyi hissedemiyorsa, emeğinin hakkın ve alın teri çalındığı içindir. Çiftçim küçülürken tarım büyüyor.”