(İleri Görüş) İktidarın ODTÜ'yü hedef alan yalan kampanyası devam ederken ODTÜ'nün yıllardır süren muhalif geleneği üzerine geçmişte bu üniversitede mücadele veren isimlerle konuştuk. 1970'lerde ODTÜ'de öğrencilik yapan ve bu yıllarda ortaya çıkan ODTÜ-ÖTK deneyiminin örgütlenmesinde de rol alan Yalçın Bürkev, ODTÜ'nün muhalif kimliğininin oluşum sürecini İleri'ye anlattı:
"ODTÜ'nün enteresan bir gelişim tarihi var. Her ne kadar bir ABD projesi olarak başladıysa da kendi doğal mayalanması içerisinde kısa sürede buradan uzaklaştı ve bambaşka bir yönelim oluştu.
Bunun böyle olmasında bir dizi faktör var.
Osmanlı'nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet döneminde zaten güçlü bir modernleşme çabası toplumun bir bölümünde ciddi bir biçimde zaten vardı. Özellikle de eğitim alanı bu çabanın daima en fazla göründüğü alan oldu. Bu konuda birçok örnek verilebilir, en başta da Mülkiye-Tıbbiye-Harbiye üçlüsü kendi tarihsel kesitinde bu role uygun örneklerin başında gelir. Keza Konservatuar ve hatta Köy Enstitüleri bu örnekler arasında sayılabilir. Her birisi de özellikle kuruluş dönemlerini çevreleyen atmosferlerin genetik kodlarını içlerinde barındırırlar.
ODTÜ'nün kuruluşunda da bu modernleşme arzusunun rol oynadığını görüyoruz. Ancak ODTÜ'nün kuruluşunda cisimleşen bu burjuva modernleşme çabası, kuruluş dönemine denk gelen 1960'lı yılların muazzam sosyal değişim atmosferi içinde solla buluşarak kendi kuruluş ufkunu aştı ve ortaya son derece özgün bir sentez çıktı. Bu nedenle ODTÜ'nün tarihi bir yönüyle solun tarihidir. Tabii tersten de ele alırsak, solun tarihi de bir yönüyle ODTÜ'nün tarihiyle iç içe geçmiştir.
Bu saptamalar tarihsel izlek ışığında daha kolayca görülecektir.
KÜRSÜ SİSTEMİNİN DIŞINDA, HİYERARŞİK OLMAYAN BİR MODEL
Beyrut Üniversitesi'nin Ortadoğu açısından yetersiz kalması ve Türkiye'nin 1950'lerde hızla emperyalist kampa dahil olmasının ardından ihtiyaç duyulan teknik personelin sağlanması amacıyla ODTÜ bir ABD projesi olarak gündeme geliyor. Nitekim 1956'daki kuruluşunun hemen sonrasında da Menderes Hükümeti ODTÜ'ye ciddi ilgi gösteriyor, özel yasa çıkararak kuruluşunu sağlıyor. Ancak o tarihlerde okul henüz ruşeym halinde, Meclis'in yanındaki barakalardan ibaret. O dönemki Amerikalı Rektör Burdell'in en önemli katkısı ODTÜ'yü liberal Amerikan üniversite modeline uyarlaması oluyor. Bu da son derece önemli bir katkıdır. Türkiye'de Alman sistemine uygun olarak kurulmuş hiyerarşik ve tutucu kürsü sisteminin dışında hiyerarşik olmayan liberal Amerikan üniversite modeli, üniversitenin sonraki demokratik, eşitlikçi yapılanmasına temel oluşturuyor. Özel yasayla kurulmuş olması da ODTÜ'ye nispeten daha özerk bir durum yaratıyor. Mütevelli heyeti ile yönetilmesi ileride sorun yaratacak olsa da o dönem açısından kritik bir ehemmiyet oluşturmuyor.
ODTÜ TÜRKİYELİLEŞİYOR
1956-1961 arasındaki ODTÜ daha çok ülkedeki İngilizce eğitim yapan kolejlerin bir devamı niteliğinde bir atmosfere sahip. 27 Mayısçılar önce DP ve ABD ile anılan bu kuruma oldukça önyargılı yaklaşıyorlar ve derhal Amerikalı Rektör'ün yerine bir Türk rektör atıyorlar: Turan Feyzioğlu. Onun döneminde ODTÜ Türkiyelileşiyor. Türkiyelileşme adımlarının en önemlisi de Hazırlık okulunun açılarak Anadolu liselerinden gelen en parlak öğrencilerin ODTÜ'ye girebilmesinin sağlanması ODTÜ'nün kolej havasından çıkması ve çok daha parlak bir öğrenci profilinin oluşmasında kritik rol oynuyor.
GENÇ, NİTELİKLİ AKADEMİSYENLERİN BAŞ TERCİHİ
Eğitimin İngilizce olması nedeniyle akademisyenler yurtdışından geliyorlar ve hemen hepsi çok gençler. Bu da hiyerarşik olmayan yaratıcı bir zemin oluşmasına son derece önemli bir katkı sağlıyor. Akademisyenler, ODTÜ yasasının özgün durumundan dolayı çok iyi de maaş alınca, tüm bilimsel niteliği gelişkin akademisyenlerin tercih ettikleri bir yere dönüşüyor.
ODTÜ'NÜN KURULUŞ YILLARI 1968'İN MAYALANMA DÖNEMİDİR
ODTÜ'nün gerçek kuruluş dönemi 1960'lı yıllardır. Hem okul kampusa taşınmış, bölümler çoğalmaya başlamış, akademisyen ve öğrenci sayısı hızla artmaya başlamıştır.
ODTÜ'de bunlar yaşanırken dünyada ve Türkiye'de de çarpıcı bir sosyal dönüşüm yaşanıyordu. Türkiye sanayileşiyor, solla tanışıyor, TİP'in etkili muhalefeti toplumda iz bırakıyor, Johnson mektubuyla Türkiye'de çok yaygın bir anti-Amerikancı bir hava oluşuyor, sanayileşen Türkiye yaygın işçi eylemleriyle tanışıyor, köylülerin toprak talepleri hissediliyor, etkili gençlik eylemleri yayılmaya başlıyordu. Aynı dönemde dünyada da 1968 atmosferi mayalanıyor, toplumlar olağanüstü çarpıcı değişimler geçiriyor, siyasetten sanata her şey ütopik ölçüde radikal arayışlara sahne oluyordu.
DERİNLİKLİ MUHALİF DÜŞÜNCELER ODTÜ'NÜN GENLERİNE YERLEŞİYOR
60'lı yıllarda 1968'in dünyadaki, ülkemizdeki etkileri ODTÜ'ye yansımaya başlıyor. Avrupa ve ABD'den gelen akademisyenler 1968'in ön zemini içinden geliyorlar, o havayı soluyorlar. ODTÜ'deki yaratıcı, deneysel atmosfer akademik üretimi çok nitelikli hale getirirken, son derece eşitlikçi akademik ilişkiler bütününe yol açıyor. Tüm idari atamalar, bölüm başkanları, dekanlıklar yapılan seçimlerin sonucu esas alınarak yapılıyor.
Öğrenciler de önemli bir değişim içerisindeler. Özellikle '1967 Hazırlığı' bu değişimin cisimleşmesi, kitleselleşmesi ve radikalleşmesi açısından kritik bir dönemeci oluşturuyor. Toplumdaki Johnson mektubuna karşı bağımsızlıkçılıkta cisimleşen ABD karşıtı hava güçlü bir anti-emperyalist tepkiyi ortaya çıkarıyor. Öğrenciler bu değişimden hızla etkileniyorlar. O dönemde ODTÜ'de yaklaşık 3000-4000 öğrenci var ve kampüs üniversitesi olması, büyük sayıda öğrenciyi barındıran yurtların varlığı, şehrin dışında yalıtık bir üniversite yaşamı sürdüren öğrenciler arasındaki iç etkileşimi çok güçlü kılıyor. Tüm radikal fikirler bu ortamda çok kolay karşılık bulabiliyor ve ODTÜ'de sosyalistlerin hegemonyası 60 sonlarına doğru giderek belirginleşiyor.
Akademi ve öğrenciler içinde yeşeren bu özgürlükçü, eşitlikçi, muhalif damar solla burjuva moderleşmesinin ilginç bir sentezini oluşturarak ODTÜ'nün genlerine işleniyor. ODTÜ'de Türkiye özgünlüğünü içererek oluşan bu üniversite geleneği bugünlere kadar aşına aşına da olsa süregeldi. Nitekim okulun şu andaki etkili, en deneyimli akademik ve idari kadrosunun önemli bir bölümü 1960'lı ve 1970'li yılların öğrencileridir.
1968'İN EN GÜÇLÜ YAŞANDIĞI YER
ODTÜ, Türkiye 1968'inin en güçlü yaşandığı üniversite oldu. Komer'in arabasının yakılması büyük bir dışavurum olarak ortaya çıkıyor. O günlere dek sol kulvarlarda pek adı geçmeyen ODTÜ öğrencileri içindeki maya burada dışavuruyor ve öğrenciler o dönemde son derece kitlesel olarak muhalefet deneyimlerine katılıyorlar. Üniversite işgali, forumlarda birlikte karar alma, kendi kendini yönetme deneyimleri gibi o yıllarda pek görülmeyen pratikler ODTÜ'de yaşanıyor.
ODTÜ-ÖTK İLE ÖĞRENCİLER KENDİ ÖZGÜN DENEYİMLERİNİ YARATTILAR
12 Mart cuntasının ODTÜ'ye yönelik müdahaleleri de başarılı olamadı. 12 Mart sonrası faşist işgal çabaları karşısında, okul bir bütün olarak kenetlendi. 1975'te faşistlerin ekmek arabalarının içine saklanarak yaptıkları baskınlar, faşist Hasan Tan'ın ODTÜ'ye rektör olarak atanması, 600 faşisti işçi olarak yerleştirmesi gibi saldırılar her seferinde ters tepti. Öğrenciler, akademisyenler, işçiler ve aileler kenetlenerek 9 ay süren boykot sonucunda bu kapsamlı faşist saldırıyı püskürttüler.
ODTÜ ve özellikle de öğrenciler sadece reaksiyonla yetinmediler, kendi deneyimlerini yaratmayı da becerdiler. ODTÜ ÖTK deneyimiyle birlikte öğrenciler yönetime katılmaya başladı. İdari ve akademik kadronun olumlu yaklaşımı da bu dönemde etkili oldu. Ders programlarından yemek menülerine, malzeme alımlarına kadar her şey ÖTK'nın organizasyonuyla öğrencilerin katılımlarıyla gerçekleştiriliyordu. Çok daha uzun ve derinlikli anlatılması gereken ODTÜ-ÖTK deneyimi üzerinden 40 yıl geçmiş olmasına rağmen bugün hala öğrenci hareketi açısından aşılamamış, çok önemli bir deneyimdir.
12 EYLÜL'ÜN ODTÜ'YE SALDIRISI
1980'li yıllarda büyük bir bastırma operasyonu ODTÜ'yü hedef aldı. O dönemde 10 bin öğrencisi bulunan ODTÜ'de 1000 civarı öğrenci cezaevlerine alındı. Sakat kalanlar, cezaevlerinde ölenler oldu.
Elbette bu dönemdeki en kritik saldırı ODTÜ'nün yasasının iptal edilerek, YÖK'e bağlanması oldu. Bunun sonrasında gelişen liberal hava elbette ODTÜ'de de bir etki yarattı. Ama ODTÜ'nün genetik kodları aşına aşına da olsa hep kendisini şu ya da bu ölçüde de olsa yeniden üretti. Saf liberalizm ODTÜ'de egemen olamadı.
1980'li yıllarda ODTÜ'nün geçmiş sol gelenekleri, özellikle yurtlar içerisinde yeniden hayat bulmaya başladı. 86-87 olaylarında ve dernekler sürecinde ODTÜ önemli katkılar sağladı. 90'lı yıllarda gerilemeler yaşasa da ODTÜ öğrencilerinin muhalif tutumu çeşitli biçimlerde kendini gösterdi.
KÖKLÜ ÜNİVERSİTELER KENDİ GELENEKLERİNİ YARATIRLAR
1980'lerden bugüne dek sol hareketin krizi ODTÜ'deki öğrenci hareketini ve ODTÜ'nün genel ortamını olumsuz etkiledi. Bu açıdan, bugünkü gelişmeleri anlamak için ODTÜ'yü tek başına sosyalistlerin, devrimcilerin etki alanları çerçevesinden bakarak değerlendirmek yeterli olmaz. Başta da belirttiğim üzere ODTÜ'nün aynı zamanda bir modernleşme arzusunun nesnesi olduğunu unutmamak ve genetik kodlarında bunun da yer aldığını bir kenara koymak gerekir. Bu nedenlerledir ki, ODTÜ sağ iktidarlara hiçbir zaman prim veren bir noktada bulunmadı.
Köklü üniversiteler kendi geleneklerini yaratırlar. Bu aynı zamanda bilimsel üretimi sistematik ve sürekli kılabilmek için de kaçınılmazdır. Geleneği olan üniversiteler güncel gelişmeler karşısında çok kolay sağa sola bükülmezler. Bu durum, ODTÜ için de geçerlidir. Bu nedenle sağ iktidarlarla pek uyumlu olamıyor, durumu idare etmeye çalışıyor.
AKP'NİN ODTÜ'NÜN GENETİK KODLARIYLA TEMAS KURMA ŞANSI YOK
AKP, burjuva bilimselliğini reddeden bir dünya görüşüne sahip. ODTÜ'nün genetik kodlarıyla temas kurma şansı yok. ODTÜ, kuruluşu itibarı ile modernleşmeci, eşitlikçi, özgürlükçü, eleştirelliği barındırıyor. Her ne kadar, liberalizm piyasalaştırmayla bu bilimsel geleneklere büyük hasar verse de bunlar öyle kolay ortadan kalkmıyor.
AKP her fırsatta ODTÜ'ye saldırıyor. Çünkü diş geçirememesini hazmedemiyor. Kendi üniversitelerinin döküntülüğü karşısında ODTÜ'yü bir tehdit olarak algılıyor. Türkiye'nin en parlak insanlarının kendine muhalif yetişmesini sindiremiyor. Ancak bu gelişmeleri sadece AKP'nin ya da Erdoğan'ın sapkınlığı olarak değerlendirmemek gerektiği kanısındayım. Bu durumu neoliberalizmin kriz döneminde yöneldiği dinsel gericilik politikalarının bir ürünü olarak olarak ele almak gerekir. O nedenle AKP'nin temsil ettiği neoliberal gericiliğin, ne solun her hangibir türüyle ne de modernizmle (dikkat edilsin burjuvazi demiyorum, modernizm diyorum) barışık olma şansı yok.
AKP, ODTÜ'YÜ TASFİYE ETMEK İSTİYOR
Kısacası, AKP-Erdoğan, sistematik bir biçimde karşısında gördüğü herkese, her kuruma savaş açmışken ODTÜ'yü de bu haliyle bırakmamak için pervasızca hareket edeceğine dair hiçbir şüphe duyulmamalı. ODTÜ'nün bu haliyle var olmasını istemiyorlar. Bunun için, işgal, tasfiye, okulun okul olmaktan çıkarılması için ne yapmak gerekiyorsa buna niyetleneceklerdir.
Kuşkusuz bu dönem hem Türkiye hem de ODTÜ açısından bir sınav dönemi. ODTÜ bu sınavları geçmişte başarıyla geçti. Bunun için kendi tarihine bakması yeterlidir."