1) Darbe tartışmaları neden alevlendi?
Türkiye'de askeri darbeler meselesi zaten her zaman bir gündemdir. Ancak son dönemde özellikle tartışılmasının arkasında yatan neden, siyasal-toplumsal ortamda yaşanan olağanüstülük. Türkiye tarihi bu tür olağanüstü hallerin askeri müdahaleleri beraberinde getirdiği örnekler barındırıyor. O nedenle, yaşanan tartışmaların gerekçesiz ve temelsiz olduğu elbette söylenemez.
Bu konuya ilişkin birkaç yazı yazmıştık:
Özellikle "Darbe", "Zemberek boşaldı" başlıklı yazılar doğrudan bu gündemi tartışmaya yönelikti.
Türkiye bugün son derece ilginç bir dönemden geçiyor. Bir laboratuvar gibi...
Görünen özelliklerini not edelim:
- Emperyalist-kapitalist sistemin müdahale alanlarından birinde, çoğalan aktörler arasında oluşan boşluklarda kendine yer açmaya çalışan zorba ve yobaz bir iktidar var.
- Keskinleşen bir toplumsal yarılma hali: İktidarın her pisliğini namus meselesi gibi koruyan görece örgütlü ve konsolide bir cepheyle, bu cephenin karşısında duran ancak örgütlülüğü düşük bir toplumsal muhalefet...
- İyice şiddetlenen iç savaş ortamı ve güvenlik endişesi...
- Suriye'de iktidarı hiç memnun etmeyen yeni tablo...
- Ekonomide özellikle turizm ve hizmet sektörünün alarm vermesi, üretim ve teknolojik gelişimde yapısal sorunların devamı...
- Sermayenin herhangi bir kanadının alternatif siyasi arayış içinde olduğuna ilişkin belirgin bir yönelimin görünmemesi...
- AB ve ABD'den söylemsel düzeyde AKP'ye karşı gelen sert açıklamalar...
İşte bu manzara, hem siyasi hem de toplumsal alanda normalleşme beklentisini ortadan kaldırıyor ve evet Türkiye'nin bugünkü normalini "demir yumruk" oluşturuyor. Demir yumruk denince de "darbe"nin gündeme gelmesi kaçınılmaz. Geçen hafta bizim de İleri Haber'de yer verdiğimiz Rubin'in yazısı, darbeciye kılavuz niteliğinde ancak bu konunun gündeme gelmesinde yalnızca bu yazının etkili olduğu söylenemez.
2) ABD ve/veya AB Türkiye'de darbe olmasını ister mi?
Herkes isteyebilir... Ama asıl soru bence, 'kim darbe için fedakarlık yapmaya hazırdır?' olmalı.
Uluslararası güçler bakımından burada şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. ABD ve AB'nin Türkiye'de artık iktidarın değişmesi gerektiğine ilişkin bir fikri olsa dahi, Türkiye gibi büyük bir ülkede darbeden bahsediyorsanız büyük riskleri, kontrolsüz patlama olasılıklarını, kimi uluslararası dengeleri gözden çıkaracak şekilde bir adanmışlık içinde olmanız gerekir. Yani, Batılı güçlerin ana konsantrasyon noktalarının bölge ve özel olarak Türkiye olması gerekir. Bölgenin dünya gündemini çok ilgilendirdiği su götürmez bir gerçek. Ancak, uzun vadede bölge açısından esas kontrol altına alınması gereken unsurların, 1) enerji yolları üzerindeki 2) göç yolları üzerindeki 3) pazar üzerindeki hakimiyet olduğunu söyleyebiliriz. Her şey feda edilebilir ancak bu üç ögenin öyle kolay gözden çıkarılabilecek türden değil. ABD'nin ve AB'nin bu başlıklarda, örneğin göç yolları bakımından yaşadığı paniği AKP'yi ortadan kaldırarak aşabileceğini düşünmek saçma... Öte yandan, orta-uzun vadeli planlar yapılacaksa, bu noktada büyük kavganın koptuğu, silah ticaretinin ve ticari anlaşmaların yoğunlaştığı Asya-Pasifik bölgesine yatırım yapmak daha anlamlı görünüyor. Öyleyse, Batı tarafından şu tekrarlanan "demokrasi-özgürlükler" vızıltılarının aslında içerideki muhalefet unsurlarını kendi ekseninde tutmak dışında bir mana taşıdığını düşünmek için enayi olmak gerekiyor. Türkiye'de gerçekten bir demokrasi ve özgürlükler sorunu var. Faşizmden bahsediyoruz... Ancak ABD ve AB faşizmi doğurmuş sistemlere sahiptir ve tarihte bu sistemler faşizme karşı ancak kendileri için bir tehlike gördükleri anda kısmen devreye girmişlerdir.
Kaldı ki, Türkiye'de bir darbenin finansman sorunlarını hangi Batılı güç çözecektir?
Türkiye'nin dış finansman ihtiyacı, dolarda yaşanacak şok bir artışın şirket borçlarını uçurması, sermaye kaçışının başka enstrümanlarla dengelenmesi ihtiyaçları düşünülmeli ve bütün bu süreci yönetecek Batılı bir kaynağın var olup olmadığına yanıt verilmesi gerekmektedir.
3) Ordunun kendi başına harekete geçmesi mümkün mü?
Ordunun konumu oldukça tartışmalı. Ordu'nun kurmay kademesi için çok net konuşabilecek durumda değiliz. Ancak, bu kurumun şu an itibariyle AKP'ye rağmen ve AKP'ye karşı hareket edebilmesi olasılığı zayıf görünüyor.
Bu birkaç nedenle böyle:
- Türkiye'nin ekonomisi riskli olsa da, iktidarın kendini koruyabileceği kadar bir kaynağa sahip olduğu kesin. Yalnız bir siyasi proje olmayan, aynı zamanda özellikle Körfez sermayesini Türkiye'ye taşıyabilme gücü açısından bir ekonomik proje de olan AKP'nin düzen temsilcilerini satın alabilme gücü bulunuyor.
- Ordunun sermayeyi (ya da sermaye sınıfının bir bölmesini) arkasına almasını gerekiyor. Türkiye sermaye sınıfının AKP döneminde elde ettikleri, diğer iktidar dönemlerine göre çok daha büyük bir servet anlamına geliyor. AKP iktidarı şu ana kadar, sermaye sınıf için bütün olarak pastayı büyüttü... Bu nedenle pastadan alınan payda bazı yandaşların oranının artmış olması büyüyen pasta göz önüne alındığında hâlâ çok büyük bir sorun teşkil etmiyor.
- Kürt meselesi ve bölgedeki tablo, ordunun bilinmez bir geleceğe yatırım yapmasının önünde engel. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu ortam özellikle ordu açısından güçlü bir yürütmenin varlığını gerekli kılıyor ve bu bakımdan oluşacak bir zafiyet ya da olası kurumsal çatlama ordunun varlık nedenini de ortadan kaldırabilir.
4) Kaos teorileri ve 'AKP'ye operasyon' tezi neye hizmet ediyor?
Bu tezler esas darbeyi, esasta işleyen gerici-faşist rejim inşasını görmeyi engelliyor.
Körlük, başkalarını da körleştiriyor.
Körlük şu: Şablonlarla bakıyorlar. Bu işi sol adına yapanlar Marksizm'i şablonculuğa indirgediler. Dahası, siyaseti söylem düzeyine indirgiyorlar.
Daha önce şu olmuş, işte ABD böyle açıklama yapınca şöyle olmuş...
Darbenin imkansız olduğunu söylemiyorum ama "Türkiye'de kaos planı işletiyorlar, AKP'yi indirecekler diyorsanız", AKP'ye karşı siyasi motivasyonu ortadan kaldırmanın yanı sıra, emperyalist-kapitalist sistem ile Türkiye sermaye sınıfı arasındaki ilişkilerin hem tarihini ve hem de güncel durumuna ilişkin değerlendirmeleri de çöpe attığınız anlaşılır.
Örneğin, rejimin toplumsal desteğini oluşturan militan dinselleşmenin, faşist-gerici oluşumun gücünü nasıl durduracak ve bunlarra karşı mücadele biçimlerini nasıl zenginleştireceksiniz?
Kendini güvenliksiz ve yalnız hisseden emekçi halkın bir araya gelişini, dayanışmasını nasıl sağlayacaksınız? Kaos teorisiyle AKP'yi indireceklerse, emekçiler çekilir, gericiler kendi dayanışmasını daha da güçlendirir...
Darbe2016'nın patenti Erdoğan'dadır.
Bugün Türkiye'nin en büyük darbeci gücü AKP/Saray Rejimi'dir ve hem toplumsal hem de siyasal ölçekte buna karşı mücadele yükseltilmelidir.