Sıkıyönetim koşullarında Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen 8 Mart eylemleri direnci, cesareti, kitleselliği, coşkusu ve rengiyle hepimizin yüreğine su serpti.
Ve fakat eyyyy okuyucu sinirler çok gergin!!!
Çünkü iş Uzun’a kadar gitti. Hak-iş’in makbul 8 Mart bağyanlar gününde söze geldi zat-ı alileri. Açtı ağzını yumdu gözünü: ‘Bu topraklara yabancı olan bu zihniyeti kınıyorum!!!’
Gerçekten bugünlerde çok gergin kendileri. Bir gün Obama’sı fırçalıyor öbür gün Esma Esad’ı ‘eğitimsiz ve zevksiz’ diye aşağılıyor. Bir de üstüne Kadıköy belediyesinin bilbordlarında yazanlar:
‘Lezbiyenim, biseksüelim, transım, interseksim: Okulda, işte mecliste her yerdeyim!’/‘Börek de açmam, dekolte de giyerim. Sana ne?’/ ‘İstediğim zaman kahkaha atarım. Sana ne?’ /‘Gece yarısı sokakta dolaşırım, gezerim. Sana ne?’
Adamın gözüne gözüne bunlar sokulur mu? Adam çok gergin yapmayın şunu! ‘Uzunun hanımı’ Osmanlı, harem ve eğitim temalı gülücükler atarak işi tatlıya bağlamaya çalışsa da on binlerce ‘edepsiz’ kadın taksimi doldurunca fayda etmedi.
Velhasıl adam taktı bize sevgili okuyucu…
Neyse ki o takmaya devam etsin biz de bu adam neye takıyorsa fena halde hastası oluyoruz. Hele ki de gezi mizahı kokanlar…
“Haftada en az 3 orgazm”/ “Susma haykır meme uçları vardır” /“Ağdayı baban yapsın biz özsavunma yapıyoruz”/“ Lilith'in sürtükleriyiz”/ “Namus mu? Kirletmeden duramam”/“Tam iffetli olcaz bi gülme geliyor”
Engelli çocuğa tecavüz eden kişinin erken boşalma indirimi aldığı yerde, namus bekçilerinin kız çocuklarına şehvet duydukları yerde, tecavüze uğrayan çocuğun “40 kiloyum nasıl direnebilirdim?” diye savunma yaptığı yerde neden o ‘namusu’ kirletmeyelim?
Kadın dölyatağı olarak görülüyorsa, benim için kadın annedir, en az üç çocuk deniliyorsa haftada en az üç orgazmdan bahsetmek neden bir politik espri olmasın?
Tuzluğu uzatmadı, facebook hesabı açtı, gece dışarı çıktı diye kadın boğazlanıyorsa, erkeklere pürüzsüz bacaklar sunmaya, ağda yapmaya değil de neden kendimizi savunmaya yönelmeyelim?
İşte tam da bu noktada Uzun ve şürekası gibi ‘makbul kadın’ demese de ‘makbul isyan’ diyen bağzı ‘ahlakçılar’ rahatsız oldu. 8 Mart denince akla gelmesi gereken, vatan için oğlunu feda eden şehit analarıydı, tabii konu analardan açılmışken Havva Ana’ydı, emekçi kadınlardı, Gezi’deki kadınlardı. Kısacası bu sürtük olma, orgazm, meme uçları falan Uzun’un dediğine benzer şekilde ‘bu topraklara yabancı bir zihniyetti’.
Sosyal medyada beliren bu ‘makbul isyan’ talebi, analar, bacılar, fedalar ve çileler üzerinden hoooppp emekçi kadınlara uzanarak prim yapmaya çalıştı.
İşin esası burada tam kınayacağız bir gülme geliyor sevgili okuyucu...
Gülmemizi bir tarafa koyalım ve soralım. Gerçekten böyle mi bakmalıyız?
Öncelikle bizim iddiamız, 8 Mart’ın tarihsel bağlamına, emekçi kadın karakterine ilişkindir. Ancak tıpkı 1 Mayıs’lar ya da başka önemli tarihsel günler gibi 8 Mart da güncel bir politik zeminle ilişkilenir. Sır değil işte, bugün bu güncel politik zemin AKP rejiminin kadın düşmanı politikaları.
Peki AKP rejiminin kadın düşmanı politikalarının belirgin bir sınıf kimliği yok mu? Evet aynen var. Güvencesiz çalışmadan, kadın istihdamının daraltılmasına konunun pek çok boyutu sıralanabilir. Ne ki bu politikalar yoğun bir gerici ideolojik saldırıyla birlikte yürütülmekte.
İşte tam da burada önümüze düşen nimet, fetvasından kınamalarına, uygun cinsel ilişki pozisyonu önerilerinden şehvetten sakınma talimlerine gericilikle, emeğe yönelik saldırıların iç içe geçmesi. Kırmızı rujdan, dekolteden, kızlı-erkekliden rahatsız olan da kadını düşük ücretli, güvencesiz işlere mahkum bırakan da aynı iktidar.
Dolayısıyla bugün özgürlükçülüğün de emeğin de sahibi kadınlar olmak zorunda. Kaldı ki emekçi kadının haklı ve meşru zeminini ispatlamak için ‘makbul pozisyonlar’ takınması, aseksüel varlıklara dönüşmesi, analar-bacılar olması gerekmiyor.
Bugün emekçi kadın soyut bir fabrika işçisi değildir. Bugün emekçi kadın dekoltesiyle tacize uğramadan evine gitmek isteyen beyaz yakalıdır, iş çıkışı arkadaşlarıyla bara gidip eğlenmek isteyen, bedelini tecavüzle ödemek istemeyen kasiyerdir, erkek arkadaşıyla yaşayan çağrı merkezi çalışanıdır, ‘çalışan kadın fuhuşa hazırlıktır’ söylemine öfkelenen temizlik işçisidir, gerici ustabaşının hakaretlerine maruz kalmak istemeyen fabrika işçisidir, kocasının sözünü dinlemeyip direnişe giden tekel işçisidir.
İşin ilginç yanı bu ‘makbul isyan’ talebinin yalnızca soyut bir emekçi kadın varsayımıyla hareket etmesi değil; ilginç olan her yerinden özgürlükçülük akan Gezi kadınlarını diline dolaması.
Gezi kadınları kimdi? En başta AKP’nin yasaklar siyasetinden sıtkı sıyrılan kadınlar değil miydi? Kürtaj lanetlemelerine, ‘kadın mıdır kız mıdır’ söylemlerine dönük büyük bir öfkeyi tam da gezi kadınları taşımadı mı? İsyanın ilerlediği günlerde diren dekolte diyen, kırmızı rujlar süren bu kadınlar değil miydi?
Son olarak ‘makbul isyan’ talebinin en acıklı tarafı, olanca polis şiddetini, gözaltı aracında kadınların dövülmesini, morlara bürünmüş yerel kıyafetiyle polise ‘Erdoğan bizi öldürüyor’ diyen yaşlı Kürt kadınını görmezden gelip 8 Martın bağzı dövizlerine kafayı takması.
Varsın ona buna kafayı taksınlar, biz kahkahamızı, kırmızı rujumuzu, emekçiliğimizi kurda kuşa yem etmeyelim!