Bu yazının arkasında, 15 bine yakın sayıda gönüllünün emeği durmaktadır. Oy hırsızlığının hikayesi, iki ayı biraz geçen süredir hayatta olan HAYIR ve Ötesi’nin doğumundan önce başlıyor ancak hikayenin son kısmında bu hareketin müdahalesi önemli rol oynadı. Katkısı olan herkese selam olsun…
Hikayemiz, 15 Temmuz ve darbe girişiminin hemen ardından ilan edilen OHAL ile başlıyor.
Saray iktidarı, CHP’nin de destek verdiği Yenikapı mitinginden de aldığı güçle olağanüstü hal ilan etti. İktidar OHAL ilanıyla, kararnamelerle ülke yönetme özgürlükleri askıya alma fırsatını ele geçirdi.
Geldiğimiz nokta itibariyle, başkanlığa geçiş için önü açıldığı/izin verildiği daha da belirginleşmeye başlayan 15 Temmuz Darbesi ve OHAL’in ilanının ardından MHP’den ivedilikle gelen “Başkanlık Sistemi”ne geçiş önerisiyle birlikte siyasi tezgahının unsurları tamamlanmış oldu.
CHP-MHP OPERASYONLARI
MHP’nin genel merkez düzeyinde Saray’a tabi kılınması 15 Temmuz’un öncesine uzanıyor. Referandumda MHP’lilerin verdiği EVET oylarının düşük olduğu düşünülse de, anayasa değişikliği teklifinin gündeme alınabilmesi ve sonra bu partinin genel merkez düzeyinde EVET propagandası yapabilmesi dahi Saray için yeterli bir katkı anlamına geliyordu.
15 Temmuz’dan önce CHP genel merkezi de Saray’ın bir testine tabi tutulmuştu. Milletvekilliği dokunulmazlıklarının yine anayasanın delinmesiyle kaldırılması projesinde CHP genel merkezinin sergilediği tavır, Saray’a bu partinin zayıflıklarını ve kırılganlıklarını yeterince göstermişti. Halkın iradesinin çalınması söz konusu olduğunda CHP’nin duracağı nokta test edilmiş oluyordu.
MHP ve CHP genel merkezleri kıvama gelmişti.
MUHALEFETE DÖNÜK MÜDAHALE
Sıra geçişin önündeki engelleri temizlemeye gelmişti.
2016 Ekim ayının sonlarında Cumhuriyet gazetesine ve hemen ardından HDP’ye yönelik operasyonlar devreye sokuldu.
Böylece, Başkanlık Rejimine geçişe karşı ciddi bir direnç oluşturabilecek iki önemli kurumsal yapının merkezleri tutsak edilmiş oldu.
HDP’ye karşı operasyon, tüm il ve ilçe örgütlerini kapsamakla kalmadı, belediyelere atanan kayyumlar da direnç unsuru olabilecek yerel yönetimlerin etkisiz hale getirilmesini hedefliyordu.
KESK’e üye kamu emekçilerinin görevden uzaklaştırılması, yine kamu görevlisi sıfatını taşıyan unsurların pürüz oluşturmasına karşı ciddi bir ön alma olarak değerlendirilmeli.
Bunlarla beraber, sol-sosyalist hareketlere dönük sistematik saldırı ve baskılar sokağın canlanmasını engellemek, halk tepkisinin oluşmasını engellemek üzere devam etti.
Tüm bu hamleler, evet bizzat kurumları, kurumların kilit isimlerini hedef alıyordu ancak ötesi de vardı. Yapılan faşizan uygulamalar çok geniş kitlelere dönük bir tehditti aynı zamanda.
MEDYA AYAĞI
İşin medya ayağı ise Saray tarafından kolaylıkla halledilebilirdi, öyle de oldu.
Doğan Medya’nın başındaki Mehmet Ali Yalçındağ’ın damat Berat’la yazışmalarının alenileşmesi 15 Temmuz’dan öncesine dayanıyor. Bu yazışmalarda özellikle Doğan grubunun başkanlığa geçiş için var gücüyle çalışacağı mesajı dikkat çekiyordu.
TRT ve Anadolu Ajansı gibi iki büyük kamu kuruluşunun ve havuz medyasının ise Saray’ın borazanlığını yapacakları biliniyordu.
Bu noktada bir şeyin altını çizmekte yarar var: TRT, AA ve havuz medyasının gücünün önemsiz olduğu düşünülebiliyor. Bu büyük bir hatadır.
Elbette, saygınlık, güvenilirlik, objektiflik gibi kriterlerle değerlendirilemeyecek bu medya organlarının bu halleri önemsiz oldukları anlamına gelmiyor. Bunların asıl önemi, çok sayıda haneye ulaşabilmelerinden kaynaklanıyor. Almanya ve Hollanda gerilimleri gibi kepazelikler söz konusu olduğunda yarattıkları gürültünün yalnız AKP-MHP seçmeni açısından değil CHP genel merkezi açısından dahi hizaya getirici bir rolü olduğunu deneyimledik.
PROPAGANDA DÖNEMİ
Referandum için propaganda dönemi başladığında, durum özetle yukarıdaki gibiydi.
Propaganda için ise başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere bütün devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin olanaklarının ve neredeyse tüm kamu görevlilerinin kullanıldığını gördük.
Tayyip Erdoğan ile Binali Yıldırım'ın kullanma yetkisinde olan bütçedeki gizli hizmet giderleri, referandumdan önceki mart ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 20.7 oranında artarak 236 milyon liraya yükseldi.
Kamu gücü kullanılarak, kendi sandık bölgesinde ikamet etmeyen öğrenciler ve mevsimlik işçilerin nakli gerçekleştirilirken, özellikle Kürt mevsimlik işçilerin oy kullanmaya gitmesi, HDP’ye ve belediyelere dönük operasyonlar ile zorlaştırıldı.
Ayrıca, yukarıda medya ayağında anlattığımız ortam meyvelerini verdi.
Bir araştırmaya göre, 1-10 Mart tarihleri arasındaki haber bültenlerinde Cumhurbaşkanlığı’na 53,5, AKP’ye 83, CHP’ye 17, MHP’ye 14,5 saat ayrılırken HDP’ye 33 dakika ayrıldı.
Referandum döneminde TV kanalları YSK’nın denetiminden çıkarıldı ve böylece eşitsizliğe kurumsal bir destek sunulmuş oldu.
Yine YSK, propaganda konusunda bir başka skandal karara daha imza attı.
Seçime girme yeterliliği olan 10 parti dışında hiçbir siyasi/demokratik/bağımsız oluşumun propaganda yapamayacağı konusunda Samsun Valiliği'nce alınan karar, YSK’ya soruldu. YSK böylesi bir rezalete ilişkin topu mülki idarelere bıraktığını açıkladı. Böylece pek çok ilde 10 siyasi parti dışında referanduma ilişkin sözünü söylemek isteyen yurttaşların partileri, örgütleri, inisiyatifleri yasaklamalara, engellemelere, gözaltılara maruz kaldı.
SANDIK KURULLARI VE PUSULALAR
Hırsızlığa zemin hazırlanırken, oylamaların bir başka asli unsuru olan sandık kurulları da ihmal edilmedi.
Siyasi partilerin üye ve başkan verdikleri sandık kurullarından yüzlerce CHP ve HDP temsilcisi keyfi şekilde çıkarıldı. Hiçbir kanuni gerekçe gösterilmeksizin yapılan çıkarmalar için "çevrede iyi tanınmamak” gibi açıklamalar bizzat ilçe seçim kurulları tarafından ifade edildi.
YSK ayrıca, yaklaşık 55 milyon seçmenin olduğu Türkiye’de 73 milyon oy pusulası bastırdığını açıkladı. Önceki dönemlerden hazırlanmış ve elde hazır bulunan pusulalar ve stampalar da seçim döneminde kullanıldı. Bu çok sayıda pusulanın ne işe yaradığı oylama günü anlaşılacaktı.
REFERANDUM GÜNÜ
Yukarıda özetlenen hazırlığın sonuçlarının alınacağı gün gelip çatmıştı.
HAYIR ve Ötesi merkezine gün boyunca, gerek gönüllülerden, gerekse sıradan yurttaşlardan yüzlerce ihbar geldi.
Bu ihbarlar birkaç başlıkta toplanabilir:
- Müşahitlik hakkının engellenmesi,
- Sandık çevresinde silahlı kamu görevlilerinin bulunması,
- Sandık kurullarının devre dışı bırakılması,
- Açık oy kullanılması,
- Kimi sandıklarda yetersiz pusulalar,
- Mühürsüz pusulaların kullanılması.
MÜHÜRSÜZ PUSULA MESELESİ
Bu ihbarlardan mühürsüz pusulalarla ilgili olanı, özellike dikkat çekiciydi. Zira daha önceki seçim ve oylama dönemlerinde çok az sayıda gelen bu tür ihbarlar, görevli avukatların devreye girmesiyle bir sonuca ulaştırılabiliyordu. Ancak 16 Nisan’da çok sayıda gelen bu tür ihbarlara, YSK’nın 16.20 sularında verdiği bir karar eklenince işin rengi değişmiş oldu.
YSK AKP’nin talebine olumlu yanıt verdi ve mühürsüz pusulaların da kabul edileceğini açıkladı.
Her türlü hileye açık bir ortam hazırlayan mühürsüz pusulaların geçersiz sayılacağı, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 98. ve 101. maddelerinde kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıklanmış olsa da YSK kanun maddelerini tanımayacağını ilan etti.
ANADOLU AJANSI'NIN MANİPÜLASYONU
Bu kararla ilgili itirazlar başlarken, 17.00’de tüm Türkiye’de oy verme işlemi sona erdi. Gönüllülerimizden gelmeye başlayan veriler ve HAYIR’cı muhalefet partilerinden aldığımız bilgiler, HAYIR’ın hem Doğu’da hem Batı’da ciddi bir ağırlığı olduğunu gösteriyordu.
Anadolu Ajansı ise haber kanallarına çok uzun bir süre bilgi akışı sağlamadı.
Normalde 18.00-18.15 sıralarında başlaması gereken akış ancak 19.00 sularında ve büyük bir manipülasyonla başladı.
Referandum gibi, partilerin oylanmadığı ve Türkiye’nin doğusunun da batısı gibi HAYIR dediği bir ortamda, Anadolu Ajansı’nın yaklaşık bir saatlik bir süreyi, EVET oylarının baskın olduğu sandıkları ayıklamakla geçirdiği ve servise böyle başladığı anlaşıldı.
Dahası, Anadolu Ajansı’nın servis ettiği verilerde özellikle 20.00’den sonra düzeltme çabasının olduğu anlaşılmaktadır. Açılan sandık sayısı ve bununla paralel gitmesi gereken seçmen sayıları arasındaki tutarsızlıklar özellikle dikkat çekicidir.
AÇIK SAYIM İLKESİNİN İHLALİ
Oyların sayılması sırasında yine çağrı merkezimize gelen ihbarlar ve HAYIR’cı siyasi partilerden aldığımız bilgiler üzerinden, çok sayıda sandıkta yurttaşların ve siyasi parti gözlemcilerinin sayımı izlemelerinin bizzat kolluk güçleri tarafından engellendiğini öğrendik. Böylece hem gizli oy hem de açık sayım ilkelerine ilişkin ciddi bir ihlal oluşmuş oluyordu.
Referandum akşamı, YSK’nın kanuna aykırı mühürsüz pusulalar kararı ve açık sayım ilkesinin ihlali üzerine yaptığımız itirazlarla, pusula bilgilerinin merkezimize aktarılmasının sağlanmasıyla ve AA’nın manipülatif veri akışının milyonlarca HAYIR’cı üzerinde yarattığı olumsuz havayı dağıtmakla uğraştık.
Dahası, yine HAYIR ve Ötesi merkezinde bir ekip, yedek pusula meselesi üzerine kafa yoruyor ve ortadaki tutarsızlıkların anahtarının yedek 18 milyondan fazla pusulanın olabileceğine ilişkin veri topluyordu.
Ortada ciddi bir sorun olduğu anlaşılıyordu.
Ancak, önce Binali Yıldırım, ardından Tayyip Erdoğan ve son olarak YSK Başkanı, bir oldu-bittiyle, referandumun EVET lehine sonuçlandığını ilan ettiler.
Yapılmak istenen fiili başkanlık dayatmasını, fiili başkanlık ilanıyla taçlandırmaktı.
HIRSIZLIĞIN KANITLARI
17 Nisan’ın ilk saatlerinden itibaren işimiz, topladığımız tutanakları ve YSK’nın sunduğu verileri analiz etmek oldu.
Mardin’den gelen bir ihbar bizim açımızdan kuşkunun nerede yoğunlaşması gerektiğine ilişkin ön açıcı oldu. Mardin’den gelen bilgi birkaç sandıkta muhtarların tüm pusulaları kendilerinin doldurduğu yönündeydi.
Bunun üzerine, blok oy kullanılan alanları tespit etmeye giriştik ve hırsızlığın hikayesi oluşmuş oldu.
Operasyon şu şekilde yürütüldü:
- Özellikle Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu’nun belli bölgelerinde sandık kurullarının yapısı blok oy ve yedek pusula kullanımını sağlayacak şekilde belirlendi. Böylece 961 sandıkta kullanılan oyların tamamı EVET lehinedir. Ve bu sandıkların yüzde 30’unda yurttaşların tamamı hatta fazlası oy kullanmış gibi görünmektedir.
- Çoğunluğu bu bölgelerde olmak üzere 7 bin 48 sandıkta, tüm yurttaşlar ve hatta daha fazlası oy kullanmış görünüyordu.
- AKP/Saray iktidarı, devlet olanakları, kolluk kuvvetleri ve YSK hep birlikte, Türkiye’nin pek çok noktasında açık sayım ilkesinin ortadan kalkması, mühürsüz ve yedek pusulaların kullanılması için gereken ortamı hazırladı.
- Yapılabilen yerlerde sandığa gitmeyen yurttaşların tamamı (7 bin 48 sandık); yapılamayan yerlerde ise bir bölümü yerine oy kullandırılarak EVET lehine bir sonuç yaratıldı.
- Bu operasyon sırasında ölülerin dahi kullanıldığı anlaşılmaktadır. Zira, yurttaşların tamamının oy kullandığı sandıkların yalnızca 10 (on)’unda yaptığımız bir araştırma dahi, hayatını kaybetmiş bir yurttaşı tespit edebilmemizi sağlamıştır.
- Bunun açık kanıtları 7 Haziran-1 Kasım-16 Nisan karşılaştırmalı analizinde kendini göstermiştir. 7 Haziran’da oyların yüzde doksan beş ve üstünün CHP-HDP lehine kullanıldığı çok sayıda seçim bölgesinde önce 1 Kasım’da ciddi bir kırılma yaşandığı ve ardından 16 Nisan’da 0 veya 0'a yakın HAYIR oyunun çıktığı görülmektedir.
- Bu operasyonun 1 Kasım seçimlerinde de kısmen işletildiği, yaptığımız karşılaştırmalı analizlerde kendini göstermektedir. 1 Kasım’da hep MHP ve Saadet Partisi seçmenlerinden AKP’ye dönük akış senaryosu üzerinde durulmuştu. Ancak gördüğümüz, o seçimde de bir sandık başı operasyonu ile şimdi HAYIR’cı olan/olması mümkün yurttaşın iradesinin sandığa yansıtılmadığıdır.
- Her oylamada, tercihlerin sandıklardaki oranları üzerinden yapılan istatistiki çalışma bir çan eğrisi çıkarmak zorundadır. Buna göre örneğin sandıklardaki “HAYIR”ların yüzdeleri belli dilimlerle grafikleştirildiğinde yüzde 0 ila 5 arasında “HAYIR” oyunun çıktığı sandıklar ile yüzde 95 ila 100 oranında “HAYIR” çıkan sandıkların dilimi çok küçük, daha ortalama değerlerde ise bu dilimin giderek büyümekte olduğu görülür. Böylece, ortadaki bölmelerin yüksek, uçlardaki bölmelerin alçak olduğu bir çan eğrisi şekli oluşur. Bu şeklin oluşmadığı, durumlar anormal sayılır. Sınavsa, iptal edilir. Yani, ortalama puan alanlar kadar çok sayıda öğrenci 100’e yakın puan alıyorsa ortada bir şaibe var demektir.
16 Nisan’da bu olmuştur. EVET’in yüzde 95 ve üstü olduğu dilim oldukça yüksektir. Bu dilimdeki yüksekliğin yalnızca bir işaret olduğu, operasyonun büyüklüğü düşünüldüğünde, EVET dilimlerinin tamamının boyunun hileli yöntemlerle uzatıldığı söylenebilir.
YAPILMASI GEREKENLER
Resmin bütününün görülmesi için devlet olanaklarının kullanılması gerekmektedir.
Ancak önce yapılması gereken işler vardır:
- Referandum iptal edilmelidir.
- Skandal "mühürsüz oy" kararı geri alınmalı, bu kararda imzası olanlar soruşturulmalıdır.
- Yedek pusulaların akıbeti açıklanmalıdır.
- Mühürsüz ve yedek oy kullandıran görevliler ve yurttaşların iradesinin sandığa yansımasını engelleyenler hakkında soruşturma açılmalıdır.
HAYIR kazanmıştır. Gelecek HAYIR’cılarındır!
Konuyla ilgili ayrıntıları HAYIR ve Ötesi'nin Referandum Raporunda görebilirsiniz. http://hayirveotesi.org/rapor