Doruk Cengiz – İleri Görüş
Latin Amerika’dan, Pinochet’nin Şilisi'nden dünyaya yayılan özelleştirme zehri Türkiye’ye 10 yıldan fazla bir süre sonra girebildi. İlk kez 1986 yılında hukuksal bir metinde yer aldı [1]. Halbuki Avrupa’ya çok daha erken girmişti. Gerici Margaret Thatcher 1979’da iktidara gelir gelmez özelleştirmeyi gündeme getirmişti. Sebebini de anılarında açıkça söylüyordu: “Özelleştirme, ... , sosyalizmi geriletmenin temel araçlarından biriydi.” [2].
1980’lerle beraber, Avrupa’da sol, sınıfa karşı sınıfı terk ediyordu, ancak sağ ve burjuvalar basbayağı sınıfa karşı sınıf bayrağını açmıştı [3]. Özelleştirmeye çok önem atfettiler. Teker teker bütün Avrupalı hükümetler özelleştirmeye başladılar. Demokrasi ve özgürlük kılıfı altında devleti her sektörden uzaklaştırdılar. "Yeni" diyorlardı, artık devir özelleştirme devriydi.
İLK FAŞİSTLER İLK ÖZELLEŞTİRENLER
Ancak sistematik özelleştirme politikası yeni değildi. Nazi Almanyası ve faşist İtalya arşivlerini tarayan Germa Bel [4], özelleştirme politikalarının faşizm kadar eski olduğunu ortaya koydu. Mantıken olması gereken de buydu: Özelleştirme müthiş bir servet ve sermaye transferi. Sermaye sınıfı içindeki dengeleri bozması son derece mümkün. Ancak, sermaye sınıfı içerisindeki farklı vektörlerin ortadan kaldırılması ya da bütün vektörlerin benzer doğrultuya dönmesi durumunda uygulanabilir [5]. Ve faşizm de tam olarak buydu. Bel, mantıksal doğru ile tarihsel doğrunun kesiştiğini gösterdi.
FAŞİST İTALYA’DA ÖZELLEŞTİRMELER
İtalya'da özelleştirme tartışmaları demiryolları özelleştirmesi ile başladı [4]. 1921’de başlayan tartışmada, o sıralar muhalefette olan Mussolini özelleştirme savunuculuğunun bayraktarlığını yaptı. İktidara gelince, sözünü tutmaya çalıştıysa da beceremedi. İşçi örgütleri, faşist olanları da dahil olmak üzere, direndiler. Demiryolları özelleşmedi.
Ancak Mussolini dersini almıştı. Aynı hatayı tekrar yapmadı. 1922 ile 1925 arasında devlet tekelinde olan telekomu ve en büyük metal makine üreticisini özelleştirdi. Karayolu yapımında özel sektöre imtiyazlar tanıdı. Bu imtiyazlar arasında şirketlere verilen 50 yıllık işletme hakkı ve yıllık sübvansiyonlar bulunuyordu.
Faşist Mussolini, kamu mallarını sermayeye devretti. Bunu, bugünden baktığımızda normal olarak karşılayabiliriz. Ancak, Bel'in yazdığına göre, o dönemde Mussolini İtalya’sından başka hiçbir kapitalist devlet özelleştirme politikası izlemiyordu. İtalya, Naziler iktidara gelene kadar kapitalist devletler arasında özelleştirme yapan tek ülkeydi [4].
NAZİ ALMANYASI’NDA ÖZELLEŞTİRMELER
1929 Bunalımı’nı izleyen yıllarda, Avrupa’nın geri kalanında olduğu üzere Almanya’da da birçok işletme devlet mülkiyetine geçmişti [6]. Genel bir kamulaştırma dalgası Avrupa’yı etkilemişti. Naziler iktidara geldiklerinde Almanya özelinde bu dalgayı tersine çevirdiler.
Naziler İtalyanları izlediler. Hızla kamu kuruluşlarını özel sektöre devrettiler. Özellikle devletin demir-çelik, madencilik, bankacılık, gemi inşa sektörlerindeki ve demiryollarındaki varlıklarını vakit kaybetmeden elden çıkardılar.
Burada bir noktayı tekrar etmekte yarar var. Yazılanlar faşizmin, serbest rekabetçi bir piyasa anlayışına sahip olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine vektörlerin benzer yönlere bakması gerekiyor ve bakmayanlar temizleniyor.
YA TÜRKİYE?
Yukarıda da bahsettik, Türkiye’ye “özelleştirme” kavramı görece geç girdi. Burada Türkiye’deki sınıfların karşılıklı güçlerinin önemli bir faktör olduğu şüphesiz: Türk burjuvalar Avrupalı hemcinslerinden daha güçsüz ve unutulmamalı ki Türkiye’de Marksist damar var.
Özelleştirmelerin uygulamaya geçmesi ise çok daha geç oluyor. 2000’lere kadar ciddi anlamda bir özelleştirme hamlesi göremiyoruz. Şirketler özelleştirme kapsamına alınıyor; ancak bir türlü özelleştirilemiyor. Ancak AKP ile birlikte müthiş bir özelleştirme seferberliği görebiliyoruz [7].
Kaynak: Özelleştirme İdare Başkanlığı
Grafikten de görüyoruz, AKP döneminde sermaye sınıfında vektörler önceki dönemlere oranla çok daha fazla benzer yönlere dönmüşler . Birkaç yılı saymazsak AKP döneminde tek yılda satılan kamu kuruluşlarının büyüklüğü, AKP öncesi dönemin toplamını geçiyor.
Bu noktada şunu da not etmek gerekir: Özelleştirmelerden en çok pay alanlar arasında (bazılarının abuk bir şekilde İslami sermayenin karşısına koyduğu) “İstanbul sermayesi”nden gruplar da geliyor: Kurulduğu günden bu yana en büyük imalat sanayi şirketi TÜPRAŞ, Koç Grubu’na satılırken, Türkiye’nin en büyük metal üreticileri İskenderun Demir-Çelik ve Ereğli Demir-Çelik, Ordu Yardımlaşma Kurumu’na (OYAK) devredilmişti. Tabii ki AKP’yi açıktan destekleyen sermaye de bu talandan payını aldı. Bunun en iyi örneklerinden biri Seydişehir Alüminyum’un Mehmet Cengiz’in ortağı olduğu CE-KA Grubu'na bırakılması.
ÖZELLEŞTİRMELER ve SINIFA KARŞI SINIF
Özelleştirme, burjuvalar tarafından yürütülen “sınıfa karşı sınıf”ın ekonomi politikalarından belki de en önemlisi olarak karşımıza çıkıyor. İşçi sınıfı aleyhinde sonuçlanıyor ve doğası gereği faşizan eğilimler barındırıyor. Faşistlerin başlattığı bu politikayı son 40 yılda işçi sınıfının düşmanları sürdürüyor. Tersinin de doğru olduğunu gözlemliyoruz: Sistematik bir kamulaştırma politikası işçi sınıfını ve sosyalizmi güçlendiriyor.
NOTLAR:
[1] Atiyas, İ., & Oder, B. (2008). Türkiye'de özelleştirmenin hukuk ve ekonomisi.
[2] http://www.telegraph.co.uk/finance/comment/alistair-osborne/9980292/Margaret-Thatcher-one-policy-that-led-to-more-than-50-companies-being-sold-or-privatised.html
[3] Wood, E. M. (1998). The retreat from class: a new" true" socialism (Vol. 22). Verso.
[4] Bel, G. (2011). The first privatisation: selling SOEs and privatising public monopolies in Fascist Italy (1922–1925). Cambridge journal of economics, 35(5); 937-956.
[5] Küçük, Y. (1992). Emperyalist Türkiye. Başak Yayınları.
[6] Bel, G. (2010). Against the mainstream: Nazi privatization in 1930s Germany. The Economic History Review, 63(1); 34-55.
[7] Grafikteki veriler Özelleştirme İdare Başkanlığı’ndan alınmıştır. Aşağıdaki adreslerden ulaşılabilir:
-http://www.oib.gov.tr/baskanlik/ozellestirme-kitap29%203.pdf
-http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm