Özlem Deveci yazdı | Masalsı bir direniş öyküsü : El Laberinto del Fauno
“Franco’nun zaferinin ardından idam edilen insanların sayısı yarım milyon olarak tahmin ediliyor. Daha fazla sayıda insan da sürgüne gitti. Yirmi yıldan fazla bir süre, sosyalist düşünceler bir yana, liberal düşünceleri bile ifade etmek mümkün değildi. 1960’ların başına kadar işçi hareketi kendine gelemedi. 18-19 Temmuz 1936’da barikatlar kuranlar savaştıkları şeyin ‘faşizm’ olduğunu düşünmekte haklıydılar.
İspanya İç Savaşı; resim, edebiyat, müzik, sinema gibi sanat dallarına konu olmuş önemli bir tarihi olaydır. Bu sanat eserlerinden biri Pan’ın Labirenti olarak çevrilen Guillermo Del Toro’nun El Laberinto Del Fauno (2006) adlı filmidir. Her ne kadar Faun, Pan olarak çevrilse de ikisi farklı mitolojik yaratıklardır ve filmde geçen karakter orijinal adından da belli olduğu üzere bir Faun’dur.
El Laberinto del Fauno 1944 İspanya’sında geçer. Yani İspanya iç Savaşı bitmiş, üzerinden beş yıl geçmiştir.
İspanya İç Savaşı, seçimle iktidara gelen, sol kanadı olan cumhuriyetçi hükümete karşı sağcı generallerin darbesi ve bu saldırıya karşı sendikalarda ve partilerde örgütlenen işçilerin direnişiyle başlamıştır. Bu direniş zaman zaman bazı bölgelerde zafere ulaşmış, bazı bölgelerde ise işçi liderlerinin subaylar tarafından kandırılmasıyla yenilgiye uğramıştır.
“Darbe çoğunlukla işçi liderlerinin, subayların cumhuriyeti destekleyecekleri iddialarını kabul ettikleri yerde başarılı oldu. Sevilla, Cadiz, Saragosa ve Oviedo gibi yerlerde, bu subaylar silahlı işçiler dağılıncaya kadar bekledikten sonra darbeyi ilan ettiler ve karşı koyan herkesi vurdular.”(Halkların Dünya Tarihi s.482)
Faşist İtalya ve Almanya’nın da yardımıyla savaşı Franco kazanmış, ancak bazı bölgelerde gerilla birlikleri mücadelelerine devam etmişlerdir.
“Franco’nun zaferinin ardından idam edilen insanların sayısı yarım milyon olarak tahmin ediliyor. Daha fazla sayıda insan da sürgüne gitti. Yirmi yıldan fazla bir süre, sosyalist düşünceler bir yana, liberal düşünceleri bile ifade etmek mümkün değildi. 1960’ların başına kadar işçi hareketi kendine gelemedi. 18-19 Temmuz 1936’da barikatlar kuranlar savaştıkları şeyin ‘faşizm’ olduğunu düşünmekte haklıydılar.
Uzlaşmanın mümkün olduğunu düşünen orta sınıf politikacıları, geçmişteki monarşist hükümet ve askeri pronuncieamento’larda olduğu gibi, esas itibariyle yanılmışlardı.”(Halkların Dünya Tarihi s.488)
El Laberinto del Fauno, dış sesle aktarılan bir masal ile başlar:
“Evvel zaman içinde… Hiç yalanın ve acının olmadığı bir yeraltı krallığında, insanların dünyasının hayalini kuran bir prenses yaşarmış. Mavi gökyüzünü, meltemi ve parlayan güneşi hayal edermiş. Günün birinde, muhafızlarını atlatan prenses saraydan kaçmış. Ama dışarı çıktığında güneşin parlaklığı onu kör etmiş ve geçmişe ait izleri hafızasından silmiş. Prenses nereden geldiğini ve kim olduğunu unutmuş. Vücudu soğuktan, hastalıktan ve acıdan mustarip olmuş. Sonunda da ölmüş. Ama kral babası, ruhunun günün birinde yeni bir bedende, başka bir yer ve zamanda geri döneceğine eminmiş. O yüzden son nefesini verene kadar kızını beklemeye ant içmiş… Ta ki dünya durana dek.”
Film yine dış sesin aktardığı, masalın finalini anlatmasıyla sona erer.
Masalsı sahneler, film boyunca da oldukça sert olan gerçekçi sahnelerle iç içedir. Bu fantastik anlatımın gerçek mi ana karakterin hayal gücünün bir ürünü mü olduğu konusunda film iki görüşe de olanak sağlayan sahneler sunar ve bir kesinlikten söz etmek mümkün olmaz.
Filmin olay örgüsü, Carmen’in hamileliğinin son safhasında, ikinci evliliğini yaptığı faşist yüzbaşının görev yaptığı taşraya 11 yaşındaki kızı Ofelia ile yaptığı yolculukla başlar. Carmen hamileliğinin bu döneminde böyle bir yolculuğa sağlığı açısından çıkmamalıdır ancak Yüzbaşı Vidal’in “bir erkek babasının yanında doğmalıdır” şeklindeki ataerkil görüşlerine boyun eğer ve taşraya gelir.
Okumaya ve masallara çok düşkün olan kızı Ofelia ise bölgeden de yüzbaşından da hoşlanmaz. Taşraya ayak bastıklarında bir heykelin parçası olan bir taş parçası bulur ardından ise bir labirentin girişini görür, o an filmde arka plandaki bütün sesler kesilir, Ofelia adeta başka bir dünyaya adım atmıştır.
Carmen, kızının Yüzbaşı Vidal’e baba demesi konusunda ısrarcıdır. Kendisi faşist yüzbaşının onlara değer verdiğini sanmış, ona boyun eğmiştir ve aynı şeyi kızından istiyordur. Ofelia ise annesinin bu sanrısını paylaşmayacak kadar gözlem yeteneği güçlü, Vidal’in otoritesini kabul etmeyecek kadar cesur bir çocuktur. Ofelia’nın Vidal’e baba diye hitap etmemesi -onun koşullarında bir çocuk için- faşist otoriteye yönelik bir direniş olarak yorumlanabilir.
Ofelia’nın odasına bir gece bir böcek girer. Ofelia onu, okuduğu kitaptaki perilere benzetir ve böcek artık tıpkı Ofelia’nın kitabındaki gibi bir peridir. Ofelia onu takip eder ve daha önce girişini gördüğü labirenti keşfeder. Labirentte Faun ile tanışır. Faun ona Ofelia’nın aslında bir prenses olduğunu, babasının onu bir yeraltı krallığında beklediğini ama Ofelia’yı oraya götürmek için önce onu 3 aşamadan oluşan bir görev dizisine tabii tutması gerektiğini söyler. Bu görevler prensesin kalbinin hala temiz olup olmadığını gösterecektir.
GÖREVLER VE TEMSİL ETTİKLERİ
Ofelia’nın ilk görevi bir ağacın köklerinde böcekleri yiyerek ve ağacın gelişmesini önleyerek yaşayan şişman bir kurbağanın midesindeki anahtarı almaktır. Kurbağa sürekli tüketen ve doğayı sömüren bir yaratıktır. Bu açıdan kurbağa ile kendi çıkarları için doğayı ve başka canlıları tahrip etmekte sorun görmeyen ve asla doymayan burjuva sınıfı arasında bir özdeşlik kurulabilir.
Ofelia kurbağayı, kurbağanın açgözlülüğünü kullanarak alt eder ve görevi tamamlar.
Ofelia’nın ikinci görevi, The Pale Man’in şatafatlı bir sofrada oturduğu ancak sofradan yiyecek alınmadığı sürece uyanmadığı bir odadan altın bir hançeri almaktır ve kısıtlı bir zamanı vardır. The Pale Man’in şatafatlı sofrası, Faşist Yüzbaşı Vidal’in verdiği ziyafet sofrasıyla benzerdir. Yemeklerine dokunan olduğunda uyanan ve saldırıya geçen canavar The Pale Man ile köylülere çok az gıda dağıtıp kendilerine ve konuklarına kurduğu ziyafet masasındaki acımasız görüntüsüyle Vidal arasında bir özdeşlik kurulur. Bu anlamı pekiştirmek için Vidal ve The Pale Man yemek masasında aynı yerde konumlandırılmıştır.
Ofelia’nın üçüncü görevi masum birinin kanını sunmaktır. Faun, Ofelia’dan kardeşini almak ister. Ancak Ofelia buna karşı çıkar, kardeşine zarar verilmesini kabul etmez. Ofelia ile Fuan’un tartışması sırasında, oğlunu arayan Vidal gelir ve bu tartışmayı onun gözünden gördüğümüzde Faun yoktur, Ofelia kendi kendine konuşmaktadır. Bu sahneyi iki şekilde de yorumlamak mümkün. Faun aslında yoktur, tüm masalsı sahneler Ofelia’nın hayal gücünden kaynaklanan, yaşadığı dünyayı kendi bakış açısından anlamlandırdığı zihninin bir tezahürü, içinde bulunduğu acımasız dünyayı sığındığı masallarla konumlandırmasının bir sonucu olarak yorumlanabileceği gibi, Vidal’in filmin sonunda dış sesin değindiği “bakmayı bilenler görebilir” sınıfında yer almayan bir karakter olması dolayısıyla Faun’u görememesi olarak da yorumlayabiliriz.
KARAKTERLER VE TEMSİL ETTİKLERİ
Film süresince sık sık Vidal’in insanlığa dair duyguları barındırmadığına şahit oluruz. Carmen’in zorlu bir yolculukla taşraya gelmesini isteyerek sağlığını hiçe sayması da bunun göstergelerinden biridir. Carmen, Faşist Yüzbaşı’ya güvenmiş ve doğum sırasında ölmüştür. Carmen bu açıdan İspanya İç Savaşı sırasında subaylara güvenenlerle ya da faşizmle uzlaşılabileceğini sananlarla benzer bir konumdadır. Direnmemiştir ve faşist yüzbaşına güvenmesi, karakterin sonu olmuştur.
Vidal ilk ciddi darbeyi evdeki hizmetçilerden olan Mercedes’ten yer. Mercedes, faşist yönetime karşı gerilla mücadelesi veren kardeşi Pedro ile aynı safta olmasına karşın Vidal’in hizmetinde çalışır. Vidal ise emekçi bir kadını tehdit olarak algılamadığı için Mercedes’in aslında antifaşist olduğunu fark edemez. Ataerkil ve faşist kibri yanı başındaki düşmanını algılamasına engel olur. Mercedes’in karşı safında yer aldığını, birlikte çalıştığı Doktor Ferreiro’nun devrimcilerle birlikte olduğunu anladıktan sonra; Mercedes ile doktorun yakınlığını sorgularken fark eder.
Doktor Ferreiro, Vidal’in işkencesinden sağ kalan bir gerillanın sorgulanmaya ve işkence görmeye devam etmemek için ölme isteğini yerine getirir; Vidal neden emre karşı geldiğini sorunca Doktor “Çünkü emirlere sorgulamadan uymak sizin gibilerin yapabileceği bir şeydir” der ve çıkar, Vidal ise Doktor Ferreiro’yu arkasından vurur.
Vidal, Mercedes’e işkence yapmak üzereyken Mercedes’in eteğine gizlediği ekmek bıçağıyla Vidal’e saldırması yine Yüzbaşı için beklenmediktir, bu sahne için emekçiler ve kadınlar faşizmin sandığından daha güçlü ve daha cesurdur çıkarımını yapabiliriz. Vidal için ise ataerkil, acımasız ve insanlık dışı faşist otoritenin cisimleşmiş halidir diyebiliriz.
Vidal’in insanlığa dair neredeyse bütün duyguları kaybettiğine değinmiştik. Kaybetmediğini gördüğümüz olumlu sayılabilecek tek insani duygu onurlu bir şekilde öldüğü anlatılan babasına duyduğu hayranlıktır. Vidal bu duygusunu gizler, hatta inkâr eder. Ziyafet sahnesinde konuklarından biri Vidal’in babasının onuruyla öldüğü ve elindeki saate bakıp ölüm saatinin oğluna söylenmesini istemesiyle ilgili bir hikâye anlattığında Vidal bunu reddeder, onun saati bile yoktu der ve hikâyeyi saçma bulur. Ancak film boyunca pek çok kez Vidal’in elindeki saate saplantılı ilgisine tanık oluruz. Gerillalara yenildiğinde ise ölmeden önce tıpkı babası gibi ölüm saatinin oğluna söylenilmesini ister, onurlu bir ölüm hayal eder ancak buna sahip olamaz. Mercedes “oğlun adını bile bilmeyecek” der ve Vidal öldürülür.
MASALIN SONU
Vidal ölmeden önce Ofelia’yı oğluyla bulduğu yerde vurur. Ofelia’nın kanı üçüncü görevi için masum birinin kanını akıtmasını istendiği yere akar. Ofelia son nefesini vermeden önce yeraltı krallığına gittiği sahne başlar. Ofelia görevinde başarılı olmuştur çünkü aslında bu görevde masum birinin kanını akıtmayı reddedip kendi kanını sunması beklenmektedir. Bir nevi kendi çıkarı için masum birine acı verme “görevine” direnip kendini feda etmiştir.
Tahtta babası, annesi ve kardeşini görür; halk coşkuyla Ofelia’yı alkışlamaktadır. Ofelia’yı yattığı yerde son nefesini vermeden önce gülümserken görürüz. Ofelia’nın hikayesinin bu son anları da yine iki yoruma olanak vermektedir. Bu sahneleri, Ofelia gerçekten bir prensestir ve görevlerini tamamlayıp ailesinin olduğu yeraltı krallığına dönmüştür şeklinde yorumlayabileceğimiz gibi, Ofelia’nın; yaşadıklarını masalsı motiflerle konumlandırdığı ve kendi ürettiği hikayesinde faşizme, otoriteye, acımasız emirlere ve acımasız insanlara karşı direnişinin onurlandırılması olarak da yorumlayabiliriz.
Filmin açılışında duyduğumuz dış ses tekrar söze girer ve masalın sonunu anlatmasıyla film biter.
“Ve anlatılanlara göre Prenses babasının krallığına geri dönmüş. Temiz kalbi ve adaletiyle yüzyıllarca hüküm sürmüş. Halkı tarafından çok sevilen biri olmuş. Yeryüzünde yaşadığı sürece arkasında bıraktığı izler ise sadece bakmasını bilene görünürmüş.”
Karakterlerin tutumları, temsil ettikleri ve hikâyelerinin sonlarına baktığımızda şu çıkarımı yapabiliriz; faşizmle uzlaşamazsınız (Carmen); ama ona karşı mücadele edebilirsiniz.
Bu mücadele gerilla savaşıyla olabileceği gibi (Pedro) bir ekmek bıçağıyla (Mercedes) ya da hayal gücüyle de (Ofelia) olabilir.
KAYNAKÇA
Halkların Dünya Tarihi, Chris Harman, Yordam Kitap, 2009