Prof. Dr. İzge Günal yazdı: Evrim kuramına 'inanmak' ne demek?

Prof. Dr. İzge Günal yazdı: Evrim kuramına 'inanmak' ne demek?

İsteyen karşı çıksın, isteyen “inanmasın”, irili ufaklı tüm enfeksiyonların tedavisi için, kanser ve sorunlarına karşı mücadele edebilmek için, bel ağrısı, omuz ve kalça sorunları, sinir sıkışma hastalıklarının tedavisi için evrim kuramının kazanımlarını uygulamak bir zorunluluktur. Evrim kendisine inanmayanlara da yardımcı olmaya devam etmektedir.

Halkla bilim insanları, dolayısıyla bilim arasında bir uçurum olduğundan, bilim insanlarının fildişi kulelerinde oturup kimsenin anlamadığı konularla ilgilendiğinden söz edilir. İçinde ciddi bir eleştiri ağırlığı taşıyan bu yargı doğrudur ve bilim politikaları oluşturulurken, sözde bile olsa, bu uçurumun aşılmasına yönelik önlemler alınır. Ama sonuçta yine de insanlar bilimden uzaktır ve bu konuda fikir yürütmekten kaçınırlar. Gerçekten de hücre içi enzimler, proton hızlandırıcıları veya  Fermat’ın teoremleri uzmanları dışında pek tartışılmaz. Aslında bilimin tüm kapsamı için bunun geçerli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tek bir istisna dışında: Evrim kuramı!

Bilim ile halk arasındaki açı tam da bu noktada daralmış gibi gözükse de durum böyle değil. Gerçekten de herkes evrim kuramıyla ilgilenip, konuyla ilgili gelişmeleri takip etse, hatta bulguları tartışabilse ne güzel olurdu değil mi? Ama böyle olmuyor; kimse evrimi bilmeden, hatta konuyla ilgili en ufak bir fikri olmadan insanın maymundan türediğini sanıp, “ben evrim teorisine (kuramına) inanmıyorum” denilebiliyor. Daha kötüsü  bunu söyleyenler arasında çok sayıda profesör unvanlı, doktora  dereceli insanlar olması. Çok bildikleri için de ekliyorlar: “ne de olsa bu bir teori, kanıtlanmış bir şey yok ki”. Görünen o ki, Türkiye’nin eğitim sorunu sanılandan çok daha vahim durumda. O zaman öncelikle bazı kavramalara açıklık getirmek gerekiyor. 

Bilimin kavramları

Bilim, doğayı ve toplumu bir takım yöntemlerle sistematik bir biçimde inceleyen çalışmaların bütünüdür. Bu çalışmalar hem entelektüel hem de deney, gözlem gibi uygulamaları kapsar. Bilimi ampirik bir bilgiden ayıran en önemli nokta  sistematik olması, yani bulguları sistematize etmeye çalışmasıdır. Doğada ya da toplumda gözlenen veya ölçülen herhangi bir bulgu sadece bulgudur, o kadar. Ancak ne zaman iki farklı bulgu arasındaki bağlantı araştırılmaya başlanır, işte o zaman bilim süreci de başlamış, tekil bilgiler bilime dönüşmüş demektir. Ampirik bilgi ile bilimin farkı budur.

Bu aşamada artık hipotez oluşturulabilir. Hipotez, bir gözlemin, deneyin, sorunun üzerinde daha fazla araştırma yapılmasına olanak sağlayan geçici açıklama demektir. Aslına bakarsanız, hipotez sadece ve sadece açıklama önerisidir. Hipotezin Türkçesi de “önerme”dir zaten. Hipotezler az bulguyla oluşturuldukları içim yapısal olarak zayıf oldukları söylenebilir, her yeni bulguyla değişikliğe uğrayabilirler hatta tümüyle değiştirilebilirler.

Bilim içerisindeki bir diğer önemli kavram da yanlışlama çabasıdır. Bilimciler ilk andan itibaren, öncelikle bulgularını, sonrasında da hipotezlerini yanlışlamaya çalışırlar. Bu çaba, yasalar ve kuramlar için de geçerlidir. Bir hipotez yanlışlanamadığı sürece sağlamlaşır, yasa veya kuram olma yönünde ilerler. Ancak hipotezlerin yanlışlanabilme olasılığı, daha sınırlı sayıda bulguya dayandığı için, diğer kavramlara göre daha yüksektir.  

Bilimsel yasalar sınırları belirlenmiş özel durumların matematiksel ifadelerle tanımlanmasıdır. Örneğin yerçekimi yasası gibi. Yerçekimi yasası yerçekimini tanımlar; “bir nesneyi bıraktığınızda düşer” gibi. Yerçekimi kuramı (teorisi) ise bunun nedenini açıklar ve dünyanın güneş etrafında dönmesi ile, bırakılan cisimlerin yere düşmesi arasındaki bağlantıyı da yine yerçekimi kuramı açıklar, yasası değil.  

Bu durumda kuram veya teori’yi tekrarlanan gözlem ve deneylerle mevcut bilgi birikimini açıklayabilen, gözlem, deney ve akıl yürütme gibi yöntemlerle sürekli doğrulanan ve yanlışlanamayan hipotez olarak tanımlamak olasıdır. Bilim kavramları arasında bir hiyerarşi tanımlamak doğru olmamakla birlikte kuramın, yasanın da üzerinde olduğu söylenebilir çünkü kuram içerisinde çok sayıda yasa ve önermeyi barındırmaktadır. Söylemek istediğim, “evrim zaten hala bir teori, yasalaşmadı ki” ifadesi asla doğru değildir ve isimlerinin önünde Prof., Dr., gibi unvanları olan kişilerin kullanması da en hafif deyimiyle eğitim sistemimizdeki bunalımı işaret etmektedir. Bilimsel bir kavram olarak kuram (teori); günlük yaşamda kullanıldığı biçimde “benim bu konuda bir teorim var” basitliğinin çok ötesindedir. Bir yasanın yanlışlanma olasılığı kurama göre daha yüksektir.

Evrim kuramı yanlış olabilir mi?

Teorik olarak bu sorunun yanıt evettir. Ortaya çıkan yeni veriler evrim kuramıyla çelişmeye başlarsa, evrim kuramı da değişebilir. Bu yargı evrim kuramı kadar, hücre kuramı için de, atom kuramı için de geçerlidir. Ancak, gericiler hiç umutlanmasın, evrim kuramı bütünüyle reddedilmeyecektir, belki üzerinde bazı revizyonlar gerekecektir. Yıllık ortalama 70.000 civarında bilimsel çalışma ile (ki bu milyonlarca deney ve gözlem demektir) desteklenen evrim kuramının yanlışlanması artık ham bir hayalden öte bir şey değildir, çünkü yeni bir kuram geliştirilebilirse bu verilerin tümünü açıklayabilmelidir. Dahası bugün evrim kuramı, ilgili tüm bilim disiplinleriyle uyum içerisindedir. Denilebilir ki evrim, kapsayıcılığı ile bilimin bir tür tutkalıdır. 

Evrim kuramına inanmamak!

Öncelikle bilimsel bir bilgi inanç konusu değildir. En fazla kabul etmemek olabilir. Ancak kabul etmemek için önce var olan kuramı iyi bilmek, sonra yanlışlığını göstermek ve evrim kuramı için de bahsettiğimiz milyonlarca veriyi daha iyi açıklayabilecek bir kuramla ortaya çıkabilmek gerekir. Yoksa hiç bir desteği olmaksızın “kabul etmiyorum” veya “inanmıyorum” demek anlamsızdır. O zaman yarın birisi de kalkıp “ben  logaritmaya inanmıyorum” veya “tam sayıları kabul etmiyorum” dediğinde ne olacak? Benzer biçimde, “tifonun bulaşıcı olduğuna, akciğer kanserinin ölümcül olabileceğine, uçakların uçabildiğine” inanmayanlara ne diyeceğiz? Sanırım ortada temel bir bilgi eğitimi sorunu var; özellikle yüksek lisanslılar ve doktoralılar için. 

Bilime karşı gericilik

Freud, “bilim tarihindeki büyük devrimlerin ironik tek bir ortak noktası vardır; adım adım insanın üstünlük duygusunu ve gururunu ve daha önce sahip olduğu kendisini önemseme duygusunu yitirmesine yol açmasıdır” der. Freud öncesi iki olağanüstü bilimsel devrim yaşanmıştı: birincisi Kopernik’in güneş sistemini tanımlayarak, evrenin merkezinden çıkardığı dünyanın sıradan, küçük bir gezegen olduğunu göstermesi; diğeri ise Darwin’in insanın konumunu aşağı çekerek hayvanlar dünyasına indirgemesi. 

Her iki kuram da ilk ortaya atıldıklarında dinci gericiliğin saldırısına uğramışlardı. Aslında her türlü bilimsel gelişme bilinmeyenle ilgili alanı daralttığı için dini düşüncelerle çatışır, çünkü din kavramı bilinmeyenler üzerine kuruludur. Bilinenin artması, bilinmeyenin alanını daraltır.  Kopernik ve Darwin’in kuramları ise sadece dinsel alanı daraltmıyor, doğrudan kutsal kitaplarda yazanlarla çelişiyordu. Dünya merkezli olmayan evren kuramı engizisyon mahkemelerinde çok canın alınmasına neden olmuştu.

Evrim kuramının karşısında bugün yaradılış inancı vardır. Tüm dinlerin ortak noktası olan bu inancın zayıflaması, ki evrim kuramı her yıl milyonlarca kanıtla bunu yapmaktadır, din adına dünyada egemenliklerini sürdürenlerin de zayıflaması, en azından düşünsel gücünü yitirmesi anlamına gelmektedir. İşte tam da bu nedenle evrimin karşısındadırlar.

Söz Darwin’in

Darwin diyor ki: “Hristiyanlığın ilahi bir vahiy olduğuna inancım giderek azaldı.... Herhangi biri Hristiyanlığın hakiki olmasını nasıl umut ediyor, anlamakta zorluk çekiyorum doğrusu. Şayet hakikiyse metin yalın bir dille inanmayan insanların, ki bu babamı, ağabeyimi ve en iyi dostlarımın hemen hepsini kapsayacaktır, ebediyen cezalandırılacağına işaret etmektedir. Ve böylesi bir öğreti lanet edilecek bir öğretidir.... Tıpkı bir maymunun yılanlara karşı beslediği içgüdüsel korku ve nefretten kurtulmasının zor olması gibi, insanların da tanrı inancından kurtulması zor olabilir”. 

Bu sözlerde Hristiyanlığın yerine dinciliği koyduğunuz zaman neden evrime ve Darwin’e saldırıldığını, “inanılmadığını” anlayabilirsiniz.

Bugün modern tıbbın en temel paradigmalarından biri olan “hastalık yoktur, hasta vardır” kavramı, aslında evrimsel tıp kuramının başka türlü bir ifadesidir. Bireysel farklılıkları algılayabilmek için evrimsel bir bakış açısına sahip olmak gerekir. Ancak isteyen karşı çıksın, isteyen “inanmasın”, irili ufaklı tüm enfeksiyonların tedavisi için, kanser ve sorunlarına karşı mücadele edebilmek için, bel ağrısı, omuz ve kalça sorunları, sinir sıkışma hastalıklarının tedavisi için evrim kuramının kazanımlarını uygulamak  bir zorunluluktur. Evrim  kendisine inanmayanlara da yardımcı olmaya devam etmektedir. 

*Bu yazı Yön Dergisi'nin 7.sayısında yayınlanmıştır.

DAHA FAZLA