Rakamlarla Türkiye işçi sınıfı: 2015’in panoraması

Rakamlarla Türkiye işçi sınıfı: 2015’in panoraması

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK); işgücü rakamlarını aylık, 3 aylık ve yıllık bazda yayınlıyor. 2015 yılını kapsayan yıllık rakamlar geçtiğimiz Çarşamba günü yayınlandı. Rakamları elden geldiğince yorumladığımız bu yazının ilk kısmında, işsiz sayısında ve işsizlik oranında gelinen yeri, özel olarak da gençler ve kadınların durumunu ele aldık. Sonraki kısımlarda ise istihdamın sektörel boyutunun anlattıkları ve 2016’da bizleri nelerin bekleyebileceğine değindik…

BÜYÜME AŞAĞI, İŞSZLİK YUKARI…

Türkiye ekonomisi krizin en yakıcı olduğu 2009 yılında %5’e yakın küçüldü. Krizin bu şiddetine bağlı olarak da resmi işsizlik oranı %13’ün hafif üzerine kadar çıktı.

Krizi takip eden 2010 ve 2011 yıllarında ise merkez kapitalist ülke merkez bankalarının dünyaya saçtıkları paranın etkisiyle hızlı bir toparlanma yaşandı ve buna bağlı olarak 2012 yılında işsizlik %8,4’e kadar geriledi.

2012 itibariyle ise büyüme oranlarında ibre yeniden belirgin şekilde aşağı döndü. Bu nedenle işsizlik oranı da son 3 yıldır kesintisiz artış sergileyerek 2015 yılında %10,3’e ulaştı, bir diğer deyişle dört yılın ardından işsizlikte yeniden çift haneleri görmüş olduk[1].

Her ne kadar %10,3, kriz dönemine göre düşük görünse de, işsiz sayısına baktığımızda kriz dönemi seviyesine ulaşıldığı da görülüyor. Bunu aşağıda yer alan grafikte de net şekilde görmek mümkün: 2009 yılında 3 milyon 100 bin kişi olan işsiz yurttaş sayısı, 2012’de 2,2 milyon kişiye kadar geriledikten sonra 2015 yılında yeniden kriz dönemi seviyesine, 3,1 milyon kişiye kadar tırmanıyor.

2005-2015 arasındaki 10 yıllık dönemi ele aldığımızda istihdam yaratma yetersizliğinin yeni olmadığını da görüyoruz. Bu dönemde işgücüne katılan nüfus yılda ortalama %3,2 artarken, istihdam ortalama %3,1, işsiz sayısı ise ortalama %4 artmış.

2015’TE İSTİHDAM ARTIŞI DA YAVAŞLADI

2014’te %2,9 olan ekonomik büyümenin 2015’te biraz hızlanarak %4 civarı gerçekleşeceği tahmin ediliyor[2]. Buna rağmen aynı dönemde istihdam artış hızının %5,5’ten %2,7’ye düşmüş olması büyümenin istihdam yaratma kapasitesinde bir aşınma olduğuna işaret ediyor. 2014’te toplam istihdam 1,3 milyon kişi artmıştı; 2015’te bu sayı 688 bine geriledi.

GENÇLERE UMUT VAAT ETMEYEN ÜLKE: 700 BİN DİPLOMALI İŞSİZ!

İşgücü istatistiklerinde 15-24 yaş arasında olan insanlar genç olarak tanımlanıyor. Buna göre, 2015 yılında ülkemizde bu yaş aralığında olup işgücüne dâhil olan yaklaşık 5 milyon kişinin %18,5’i işsiz, bu 920 bin genç işsizimiz olduğu anlamına geliyor ki bu da yine 2009 krizi dönemindekiyle hemen hemen denk bir sayı. 

Bir diğer çarpıcı sonuç da işsizlikteki değişimi eğitim durumuna göre incelediğimizde karşımıza çıkıyor. 2015’te yüksek öğretim mezunu işsiz sayısı 86 bin kişi artarak 692 bin olmuş. Başka bir deyişle, 2014’te işsiz ordusuna katılan 204 bin kişinin %42’si yüksek öğretim mezunu. Bu da son yıllarda sayısı artan ve kamuoyunda “tabela üniversitesi” olarak bilinen kurumların artışıyla övünen AKP’nin diplomalı işsiz sayısındaki artışla da övünebileceğini gösteriyor.

KADIN İSTİHDAMINDA DRAMATİK TABLO…

Türkiye’de işgücü piyasasında kadınların yerine baktığımızda rakamlar yoruma gerek duymayacak denli ürkütücü. Bu yüzden kimi çarpıcı rakamları paylaşmanın yeterli olacağını düşündük. 2015 yılı rakamlarına göre Türkiye’de çalışabilir nüfus (15-64 yaş arası) toplamda 58 milyon kişiye yakın, bunun 29,2 milyonunu kadınlar oluşturuyor. Yani kabaca ülkemizde çalışabilir durumda olan her iki kişiden birisi kadın. Ancak çalışabilir nüfusun işgücüne katılan kısmına (işgücüne katılım oranı) baktığımızda tablo değişiyor: Çalışabilir her yüz erkekten 71’i işgücüne katılırken, bu oran kadınlarda %31,5, yani erkeklerin yarısından daha az!

Bir diğer ilginç noktayı da vurgulamadan geçmeyelim: İstatistikler, son yıllarda kadın istihdamının ciddi bir artış gösterdiğini ve bu artışta eğitim, sağlık ve sosyal destek faaliyetlerinin ciddi bir rol oynadığını gösteriyor. 2015’te de bu eğilime paralel bir tablo var. Fakat geçtiğimiz Ekim ayında yayınlanan bir TİSK (Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu) araştırması bu rakamların çok tartışmalı olduğuna dikkat çekiyor: “TÜİK, evde engelli bakım yardımı alan kişileri ücretli istihdamına dahil etmiştir. 2014 yılında 450 bin kişi düzeyinde olduğu bilinen, 2015’te muhtemelen sayısı daha da artan bu kitlenin ücretli istihdamına dahil edilmesi, tartışmaya açık bir uygulamadır.”[3] Kimi yorumlara göre belirtilen tarihlere ait rakamlar işsizlik oranını 2,5 puan kadar düşük gösteriyor![4]

LİDER TÜRKİYE!

Çalışabilir nüfusa dâhil olup, işgücüne katılmayanların bir kısmını eğitimi devam eden gençler oluşturuyor. Peki, ne eğitim almakta olup, ne de bir işte çalışan genç kadınlar? Bu noktada TÜİK’in verilerinden kısa bir süre uzaklaşıp OECD’ye[5] ait olan bir başka çalışmaya göz atacağız. 2014 verilerine göre Türkiye’de 15-29 yaş aralığında olan her 100 erkekten 17’si ne eğitim alıyor, ne de bir işte çalışıyor. Oran yüksek olmakla beraber o kadar da kötü değil, zira Portekiz, İspanya, İtalya, Yunanistan gibi Avrupa ülkelerinden iyiyiz.

Ancak kadınlara geldiğimizde resim akıl almaz biçimde değişiyor. Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki kadınların %46’sı, yani yarıya yakını ne eğitim alıyor ne de resmi bir işte çalışıyor! Türkiye bu başlıkta açık ara dünya lideri ve kendisine en yakın Avrupa ülkesi olan Yunanistan’da bu oran %30’a yakın, OECD ortalaması ise %20’nin biraz altında.

İstihdamın sektörel dağılımı: Türkiye’nin sönen sanayisi…

İstihdam verilerini yorumlarken incelenmesi gereken en önemli noktalardan biri de istihdamın sektörel dağılımı. Bu inceleme yalnızca işçi sınıfının yapısındaki değişimi görmek için değil, aynı zamanda Türkiye’de istihdamın ekonomik büyüme/kalkınma sorunu ile ilişkisini inceleyebilmemiz için de anlamlı.

Bilindiği üzere Türkiye gibi kapitalist dünyanın orta gelişkinlikteki ülkeleri için sanayileşmenin devam etmesi çok önemli. Bizde yaşanan ise sanayileşmenin durması ve hizmet sektörünün akıl almaz bir boyutta şişmesi şeklinde özetlenebilir.

2015’te 688 bin kişinin istihdama dahil olduğunu yukarıda söylemiştik. Bu artışın 656 bini hizmet sektörlerinden kaynaklanıyor. Başka bir deyişle, toplam istihdamdaki %2,7’lik artışın 2,5’luk kısmı hizmet sektöründen kaynaklanmış ve diğer sektörlerde istihdam neredeyse yerinde saymış durumda.

Ekonominin yüzde 20’sini oluşturan sanayi sektörü istihdamı 2015’te sadece 16 bin kişi arttı. Daha da çarpıcı olanı, TÜİK’in aylık bazda açıkladığı veriler, Mayıs-Aralık döneminde sanayi sektöründe istihdamın 93 bin azaldığını gösteriyor. Bunun 52 bini sadece Kasım-Aralık döneminde yaşandı.

Yukarıda işsiz sayısındaki artış için yaptığımız bir kıyaslamayı sektörel düzeyde de yapabiliriz. 2005-2015 döneminde yıllık ortalama istihdam artışlarını incelediğimizde hizmetler dışındaki tüm sektörlerde istihdam artışının son 10 yıllık ortalamanın altına gerilediğini teyit etmiş oluyoruz.

Burada dikkat çekici bir nokta son 10 yılda istihdamın en hızlı arttığı sektörün inşaat olması ki, AKP döneminin ekonomik büyüme mantığıyla tutarlı bir görünüm sergiliyor. 2015’te ise inşaat istihdamı sadece 2 bin kişi artmış. Hizmet sektörü ise 2015’te son 10 yıllık ortalama artış hızının 0,9 puan üzerinde bir artışla %5 büyümüş. Bu verileri bir arada düşündüğümüzde istihdamın sadece hız bakımından değil, bileşim olarak da sağlıklı bir büyüme tablosu çizmediği ortada. Nitekim her fırsatta Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi olmakla övünülürken üretkenlik artışlarının yerlerde süründüğü hükümetin kendi değerlendirmelerinde de kabul ediliyor.

2016’DA NE BEKLENMELİ?

Özellikle son yıllarda yavaşlayan büyüme ile birlikte resmi işsizlik oranının %10 civarında katılaştığını artık rahatlıkla söyleyebiliyoruz. Bunu hükümet de kısmen kabul ediyor. Son olarak Ocak ayında revize edilen 2016-2018 Orta Vadeli Programı’nda işsizlik oranının 2016’da yatay seyrederek %10,2 olacağı, 2017 ve 2018’de sırasıyla %9,9 ve %9,7’ye gerileyeceği tahmin ediliyor[6]. Ancak bu tahminlerin de iyimser olduğunu düşünmek için nedenlerimiz var.

2016’nın dünya ekonomisi için 2015’ten daha iyi bir yıl olmayacağı kesinleşti. Türkiye’de bu durumun ihracata ve üretime etkilerini hissedeceğiz. Büyümenin motoru olan sıcak para ülkeyi terk etmeyi sürdürüyor. Fed’in faiz artırımında daha yavaş gideceğinin anlaşılması ve yaygınlaşan negatif faiz furyası bizim buralarda “piyasaları” biraz canlandırmış olsa da, aslında kapitalizmin krizi aşma konusundaki çaresizliğini teyit etmekten başka bir anlama gelmiyor. Zaten piyasalardaki yaşanan “rallinin” üretim alanını ilgilendiren, “reel” temelleri de çok zayıf.

Türkiye’ye baktığımızda AKP/Saray rejiminin iç ve dış siyasette körüklediği kaosun da yansımaları artık daha yakından hissediliyor. Rusya’nın ticari yaptırımlarının yanı sıra içeride güvenlik riski endişelerinin artması, ihracat ağırlıklı sanayi sektörlerin yanı sıra turizmi ve bağlı sektörleri de olumsuz etkiliyor. Bu sektörlerin emek-yoğun olması istihdam üzerinde büyük bir risk. Son aylarda artan iflas erteleme başvurularının bu açıdan yakından izlenmesi gerekiyor.

AKP’nin başkanlık referandumu öncesi elini güçlendirmek ve ekonomik sıkışmayı iç talep yoluyla rahatlatmak amacıyla yaptığı asgari ücret zammı, patronların yeni işe alımlarda daha sıkı davranmaları ve sendikalaşmanın dibe vurduğu bir ortamda sömürüyü daha da arttırmaları için bahane oluyor.

Bir de elbette Suriye’deki iç savaşının yarattığı göçmen akışı var. Milyonlarca yoksul yerinden yurdundan olurken Türkiye’nin şişen “yedek işgücü ordusu” ücretleri baskılıyor ve patronlara büyük sömürü olanakları vaat ediyor. Sınıf içi rekabete bir de etnik-mezhepsel eksende yoğunlaşan gerilimin bölünmeyi derinleştirme riski ekleniyor. Bu nedenle 2016 yılında işçi sınıfı açısından birlik ve mücadele ile köleleşmek arasındaki alanın biraz daha daraldığını göreceğimiz aşikar.

www.twitter.com/ahmetyalcin_n

www.twitter.com/Kaan_Ytkn

 

 

 

 

 

 

[1] Tabi bu rakamların resmi rakamlar olduğunu da unutmamak gerek. 2 milyon kişi, ya çalışmaya hazır olmasına  rağmen iş aramadığı için, ya da mevsimlik çalıştığı için işsiz sayılmıyor. Bu kesimi işsiz saydığımızda %10,3’lük işsizlik oranına bir %7 daha eklenmesi gerekiyor.

[2] Bu yazı yayınlandığında 2015 son çeyrek GSYH verileri henüz açıklanmamıştı. TÜİK söz konusu verileri 31 Mart’ta açıklayacak.

[6] Kalkınma Bakanlığı, Orta Vadeli Program (2016-2018) http://goo.gl/AYjluE

DAHA FAZLA