Reşat Fuat Baraner

Reşat Fuat Baraner

Bu miras yüz yıllar boyunca emekçi halkın mücadelesine ışık tutmaya devam edecek. Türkiye’nin genç işçileri ve komünistleri yılgınlığa düştükleri anlarda, Reşat Fuatların devrimci yaşamlarını hatırlayacaklar…

Kerem Yıldırım

“Ve işte 12 Ağustos günü kocamın mezarına yaşlı bir dul kadın gibi değil, ümitle pırıl pırıl istikbâle güvenen genç bir gelin gibi başım yüksek, gözlerim kuru gidiyorum.”

Suat Derviş, Reşat Fuat’ı kaybedişinin birinci yılında kaleme aldığı yazıyı bu cümleyle bitirmişti. Büyük romancı Derviş o güne dek onlarca yazı yazdı, çeviriler yaptı ve birçok roman yarattı. Bunlara rağmen, belki de yaşamında en çok zorlandığı şey “kocam, hocam ve arkadaşım” dediği Reşat Fuat’a dair bu anma yazısını yazmak olmuştur…

Bu olasılık güçlüdür, çünkü elimizde Fosforlu Cevriye gibi devâsa bir “kanıt” bulunuyor. Suat Derviş ona duyduğu aşkı Cevriye’nin ağzından böyle itiraf etmişti:

“Dünyada ona benzer, onun kadar uslu, ciddi, merhametli, insan bir erkek görmemişti.”

***

Reşat Fuat 1900 yılında Selanik’te doğdu. Babası yargıçtı. İlköğretim ve liseyi Konya’da okudu. Reşat Fuat’ın annesi Mustafa Kemal’in annesinin yeğeniydi. Yani Reşat Fuat’la Mustafa Kemal uzaktan akrabaydı. Reşat Fuat liseyi bitirince Ankara’ya, Mustafa Kemal’in yanına gitti. Bir süre sonra Ankara’dan ayrılıp, kendi imkânlarıyla, Mustafa Kemal’in torpili olmadan, İstanbul Üniversitesi(Dârülfünûn)’ne yerleşmeye çalıştı. Başvurusu geri çevrildi. Yetkilinin “Ankara’da tanıdığın var mı?” sorusuna Reşat Fuat “Hayır, yok.” yanıtını verdi. Sonrasında Ankara’da “tanıdığı” olduğu anlaşıldı ve yetkililer tavır değişikliğine giderek, Reşat Fuat’a müthiş hürmet gösterdiler. Böylelikle üniversitenin matematik bölümüne girdi.

Sanıyorum Reşat Fuat’ın ilk ciddi siyasal kırılması ve komünist dünya görüşüne yönelmesini sağlayan gelişme bu “torpil” olayıydı.

Öğrenciliği işgal yıllarına denk gelen Reşat Fuat, İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğrenim Derneği Başkanı seçilmişti. Arkadaşlarıyla birlikte emperyalist işgale karşı mitingler düzenledi, hilafet yanlısı gericilerle çatışan gençliğe önderlik etti.

“Torpil” olayındaki eşitsizlik Reşat Fuat’ta ciddi bir sarsılma yaratsa da hâlâ Kemalist düşüncenin etkisindeydi. O’nu asıl komünist düşünceye yönlendirecek kırılmalar Kemalist iktidarın ilk yıllarında yaşanacaktı. Milli Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Rumlardan kalan toprakları ve mülkleri yağma eden, yeni egemenler olan Türk sermayesinin talanına şahit oldu. Bu şahitlik İstanbul Üniversitesi’ni bitirdikten sonra gideceği Almanya’da de yinelenecekti.

Reşat Fuat Berlin’de de öğrenci cemiyeti başkanı olmuştu. Türk büyükelçiliği bir yemek tertip etmişti. Reşat Fuat da öğrencileri temsilen yemeğe katıldı. Yemekte, Ege Bölgesi’ndeki Rumlardan kalma zeytinliklerin Kemalist rejimin ileri gelenleri arasında çok küçük bir para karşılığı bölüşüldüğünü öğrendi. Beyninden vurulmuşa döndü ve yediklerini kusarak oradan ivedilikle ayrıldı.

Kemalist rejimin kodamanlarının milliyetler meselesindeki yıkıcı ve yağmacı tutumu; Reşat Fuat’ın komünist bilincini daha da sağlamlaştırdı.

***

Üniversite yıllarında, henüz Almanya’ya gitmeden önce Şefik Hüsnü’nün Türkiye İşçi Köylü Sosyalist Fırkası ve Aydınlık dergisi vasıtasıyla ilk defa Marksist düşünce ve eylemle tanıştı. İlerleyen yıllarda, 1925’te TKP’ye katıldı.

İstanbul’dan sonra öğrenimini Almanya’da devam ettiren Reşat Fuat; Almanya’da, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in ardılları olan Spartakistlerle birlikte hareket etti. Almanya’dan sonra Doğu Halkları Üniversitesi(KUTV)’ne öğrenci olarak gitti.

1928 yılı başında Lenin Okulu’nda okumak için Moskova’ya gönderildi. Lenin Okulu’nu bitirdikten sonra 1930’da memlekete döndü ve gelir gelmez TKP’nin İstanbul vilayet komitesi sekreteri oldu. Bu dönemde Kızıl İstanbul gazetesini kurdu ve geçici TKP merkez komitesine koopte edildi.

1931’de Kemalist diktatörlüğün zindanlarıyla tanıştı. Komintern yöneticisi Miller Reşat Fuat’ın cezaevinde geçirdiği bu süreci övgü dolu sözlerle rapor etmişti:

“1932 yılında parti ağır darbe almış ve Sıtkı(Reşat Fuat) yoldaş birçok diğer yoldaşla birlikte hapishaneye düşmüştür. Hapishanede komün kurmuş, onun bu etkisi diğer cezaevlerine de yansımıştır. Gardiyan zulmüne karşı iki başarılı açlık grevi örgütlemiştir. Parti yığını ona güvenmekte, onu sevmekte ve saymaktadır. Böyle bir duruma TKP’de ender rastlanmaktadır.”

1932’de, fiilen katılmadığı üçüncü parti kongresinde, gıyabında TKP merkez komitesine seçildi. 1933’te cumhuriyetin onuncu yılı vesilesiyle çıkan afla hürriyetine kavuştu.

Cezaevinden çıktıktan bir süre sonra Sovyetler Birliği’ne gitti. Moskova’daki KUTV Türk Sektörü Başkan Yardımcısı olarak görev aldı, burada dersler verdi. Şefik Hüsnü ile birlikte çalıştı. 1934 yılında partiyi toparlamak için yeniden memlekete döndü. 1935-1936 yılları arasında TKP merkez komite sekreterliği yaptı. Bu dönemde bütün parti faaliyetlerine önderlik etti.

1936’da Sovyetler Birliği’ne gitti. Burada kaldığı süre zarfında önemli bir gelişme oldu. Komintern 1937 yılının başlarında TKP’ye desantralizasyon (merkezden ayrılma) kararını dayattı. Bu karar, TKP’nin komünist hareket olarak merkezinin dağıtılması, tasfiyesi anlamına geliyordu. TKP, Kemalist iktidarı zorlamayacaktı ve legale çıkacaktı. TKP kadroları, Kemalist CHP örgütüne girip çalışabilirdi… Yasal basında Sovyetler Birliği’ni savunmak için görev alınmalıydı…

Bu karar sonrasında, 1937’de Reşat Fuat bir daha ayrılmamak üzere Türkiye’ye döndü. Döner dönmez tutuklandı. 1938’de yeniden serbest bırakıldı.

Desantralizasyon kararı uyarınca çalışmalarını ağırlıklı olarak legal alana kaydıran Reşat Fuat 2. Dünya Savaşı’nın başladığı ve Türkiye’de Faşist Almanya lehine esen havayı kırmak için yasal yayınlarla anti-faşist mücadeleyi hızlandırdı. Suat Derviş’le birlikte Yeni Edebiyat dergisini kurdu ve Ali Rıza imzalı yazılar kaleme aldı. Aynı zamanda, bu süreç içinde hiçbir geliri olmadığı için bir Alman şirketinde tercümanlık yaptı.

Reşat Fuat inançlı ve örgütçü bir komünist olmasının yanında muazzam düzeyde bir entelektüeldi. Bu birikimini Yeni Edebiyat dergisine de yansıttı. O’nun için dergi çalışması siyasal çalışmanın bir parçasıydı. Dergiyi entelektüel gevezelik yapmak için değil, mücadele olanaklarını genişletmek için değerlendiriyordu.

Yeni Edebiyat’ta yazdığı “Sanatkârdan Beklediğimiz” başlıklı yazısında şöyle diyordu:

“Halk okuduğu eserde kendini görmeli, kendi hakiki hayatını hissedebilmeli, cemiyetin ve sosyal hayatın kendisi için henüz karanlık olan taraflarına ışık tutan ve kendisine hiç de yabancı olmayan bir yol gösterici bulabilmelidir. Onun için de ediplerimiz halk hayatının acılarını, sevinçlerini ifade edebilmeli: halkın yaratıcı ve yaşayan kuvvetlerini ele almalı; halkımızın geçirdiği inkılâplarını, onların an’anelerini(kültürel geçmiş) tam mânasile benimsemeli ve daha da inkişaf(ortaya çıkarmak) ettirmelidir. Sanatkâr halkın öz evladı olmalıdır.”

 

Başka bir yazısında ise “Halk hayatı hakiki edebiyatın ilham kaynağıdır.” diyerek, tarihsel materyalist perspektifle edebiyatçılara ve ilerici aydınlara rehberlik ediyordu.

Yayın faaliyetlerini sürdürdüğü bu süreçte, 1942 yılının Aralık ayında askere alındı. Nisan 1943’te askerden firar etti. Gizli yaşamaya başladı. Bu dönem Suat Derviş’in Fosforlu Cevriye’sine ilham kaynağı oldu. Suat Derviş bu büyük eserini, bu trajik süreçte kaleme aldı.

Partiyi toplamak amacıyla partinin görüşleri ve dilekleri başlıklı bir bülten hazırlayarak parti üyelerine ulaştırılmasını sağladı. 1943 yılında Reşat Fuat tarafından yazılan ve Faris Erkmen ismiyle basılan en büyük tehlike isimli broşür memlekette büyük yankı uyandırdı. Aynı dönemde eşi Suat Derviş de niçin Sovyetler Birliği’nin dostuyum başlıklı yazı dizisini Sertellerin Tan gazetesinde yayınladı. Bu yazı komünizm ve Sovyetler Birliği düşmanlığına karşı tokat niteliğindeydi.

10 Mart 1944’te TKP’ye karşı yapılan polis operasyonunda yakalanan Reşat Fuat uzun süre işkence gördü. 31 Ekim’de başlayan mahkemede yaptığı savunmayla Kemalist diktatörlüğün hâkimlerini yargıladı. Reşat Fuat çıkarıldığı mahkemede şöyle haykırıyordu:

“Saraçoğlu hükümet başına geçer geçmez Türkçülükten bahsetmiş, Turancıları ve faşistleri şımartmıştı. Almanlara erzak göndererek milleti aç bıraktı. Serbest ticareti kabul ederek vurguncuları zengin etti. Böyle bir hükümete vurguncular hükümeti dersek hata mı?”

28 Şubat 1945 günü yedi sene dokuz ay hapse mahkum edildi. 1950 yılında çıkan afla tahliye oldu. Bunun ardından yapılan TKP Cihangir toplantısında Zeki Baştımar sekreterliğinde yeni bir merkez komitesi oluşturuldu. Ancak kısa bir süre içinde “meşhur” 51 Tevkifatı oldu. Reşat Fuat 3 Kasım 1951’de başlayan ve 167 kişiyi kapsayan tevkifatta yeniden tutuklandı. Yedi yıl ağır hapis, iki yıl dört ay İzmit’te sürgün ve ömür boyu kamu hizmetlerinden men cezasına çarptırıldı.

***

Reşat Fuat ömrünün üçte birini hapiste geçirdi. Varlığını Türkiye emekçilerinin kurtuluş davasına vakfetti. O, önünde kapitalist düzenin her türlü olanakları dururken, dünya nimetlerinden yararlanma şansına sahipken, bunların hiçbirine tenezzül etmedi ve proleter devrimciliği, zor ama haklı olanı tercih etti.

Ölmeden yaklaşık iki ay evvel, 1968’in Mayıs ayında, hastalığını umursamadan eline kalemi alıp kavgaya devam ediyordu. Türk Solu aracılığıyla devrimcilerin birliğine vurgu yaptığı yazıda sözlerini şu şekilde bitiriyordu:

“…yurdumuzun emperyalizmin, işbirlikçileri feodal-komprador zümrelerin, gerici kaba kuvvetlerin şerrinden hem de uzak olmayan bir gelecekte kurtulacağına şüphemiz yoktur.”

***

Reşat Fuat’ın devrimci yaşamı zihinlerde üç kavramı canlı tutuyor: Güven, birikim ve fedakârlık…

Onunla birlikte cezaevinde yatan yoldaşı Zihni T. Anadol, Reşat Fuat’ın kişiliğini oluşturan bu nitelikleri esaslıca özetlemiş:

“O hepimizin gözbebeği, hepimizin atan kalbiydi. Onun direnci, bilgisi, deneyleri, alçak gönüllülüğü bir mıknatıs gibi insanı kendine çekiyor, pervaneler misali çevresinde topluyordu.”

Evet, Reşat Fuat, Türkiye işçi sınıfına ve ezilenlerine tertemiz, inatçı bir komünist miras bıraktı.

İşte bu miras yüz yıllar boyunca emekçi halkın mücadelesine ışık tutmaya devam edecek. Türkiye’nin genç işçileri ve komünistleri yılgınlığa düştükleri anlarda, Reşat Fuatların devrimci yaşamlarını hatırlayacaklar…


Kaynakça:

  • Reşat Fuat Baraner-Yaşamı/ Çalışmaları/ Anılar, Ersin Tosun, Sosyal Tarih Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2019.
  • Fosforlu Cevriye, Suat Derviş, İthaki yayınları.
  • İnsanlar Tanıdım-1, Mihri Belli, Doğan Kitap.
  • Eski Tüfek Sosyalistler, Atilla Akar, Babil yayıncılık.

DAHA FAZLA