RTE krizi sevdi
Donald Trump ekibinin yönettiği bir dünyada Erdoğan’ın Sarayı kendine nasıl bir yer bulacak?
Donald Trump'ı "beyaz derili, mavi yakalı ve erkek" ABDliler seçti. Daha doğrusu beklenen tarihsel eğilimlerinden farklılaşan, tepki oyu atan en kalabalık kesim bu tanıma girenlerdi. 2008 krizi sonrası alınan önlemler, krize yol açan mali sektörün toplumsal artı değerden aldığı payı büsbütün artırmıştı. Yoğun tekelleşme sonucu iki eşitsizlik aynı anda arttı: Hem "yüzde bir" nüfusun yüzde 99'una daha fazla fark attı, hem de orta ve küçük boy işletmeler daha kötüye giderken, durgunlukla mücadele ederken dev tekeller yuta yuta daha da devleşti, kârlarına kâr kattılar. Piyasaya sürülen trilyonlarca dolar bankaları semirtirken, emekçiler için reel ücretlerin düşmesi ve işsizlik tehdidinin artmasından başka bir anlama gelmedi.
Şimdilik Trump'ın izleyeceği politikalar belirsizliğini korusa da garanti görülen politika değişiklikleri nedeniyle petrolcüler, inşaatçılar, silahçılar, biyokimyacılar çok memnun. Ancak bu memnun patron kesiminin bile, beklentisi istihdam ve ücret artışı olan mavi yakalı seçmene bekleneni veremeyeceği kesin.
Trump'ın amacı, ödünç aldığı bu oylar hayal kırıklığına uğrayana kadar yapacağı birkaç yıllık icraatla ABD ekonomisine yeni bir büyüme hikayesi yaratmak. Yıl başından itibaren Türkiye gibi tüm "gelişen" halkalar, okumaya çalışacakları yeni maceralarda yeni roller kapma kuyruğuna girecekler. ABD için bile belirsizlik çok yoğun. İçeride vergi indirimi, artan teşvikler ve altyapı yatırımlarının bütçe açığını ve faizi artırması; dışarıda ise Çin-Rusya yakınlaşması korkusuna hitap etmesi beklenen yeni başkanın Çin ile daha kötü, Rusya ile daha iyi geçinerek iki tarafı uzaklaştırmaya çalışması bekleniyor. Yeni dönemdeki emperyalist politikanın beklenebilir olan bu kadarı bile bize yetiyor: Hem global faizlerde yükselişle Türkiye'ye daha kıt fon girmesi yapısal sorunları ağırlaşan ekonomiyi büsbütün tıkayacak. Hem de Rusya, Suriye'de ABD'nin göz yummasıyla istediğini yaparsa RTE-Vahabi balayı büsbütün çıkmaza girecek.
ABD'de 10 yıllık devlet tahvili faizleri, daha seçimin sonucunun belli olduğu iki günde yüzde 1,75'ten 2,25'e yükseldi bile. En kötüsü de, dünyada sermaye akımları "beklenti" yaratılan yere, ABD'ye doğru döndüler. Bu, fakirleşme ve kur artışı anlamına geliyor. En büyük darbeyi de ABD'nin “istikrarlı” ilişki kurmakta güçlük çektiği Endonezya, Türkiye gibi ülkeler yedi. Türkiye, Trump’ın doğrudan hedef aldığı Meksika dışında en büyük kur düşüşüne uğrayan ülke oldu. Sermayenin anavatanında uzun vadeli maliyetlerde bu yüzde 30 civarındaki artış risk primlerine yansıdı ve Türkiye bankaları ve patronları borçlu yakalandı. Neler döndüğünü çözemediği bir ülkeye yatırım yapacak, borç verecek sermaye, artık çok daha fazlasını istiyor.
Bu yetmiyormuş gibi gazeteci avı ve idam cezası hevesi sayesinde AB görüşmelerinin ve belki gümrük birliği anlaşmalarının sona erme riskini doğuran Saray, bu işten hiç şikayetçiye benzemiyor. Nedeni bir değil. En az dört tane gerekçe sıralanabilir:
Birincisi ekonomi zaten dört yıldır aksıyor, Türkiye'nin AKP'nin düzenini kurduğu dinamiklere yeniden kavuşma ihtimali olmadığı anlaşıldı. Halk icraattaki sorunları keşfetmeden önce işlerin icraat nedeniyle değil, dışsal nedenlerle kötü gittiği imajının pompalanmasına ihtiyaç var.
İkincisi, uluslararası anlaşmalarda Türkiye, Gümrük Birliği avantajlarını yitirmeye başladı. Halbuki aynı birlik, AB dışı ülkelerle ticarette anlaşmaları zorlaştırıyor. Üçüncü ülkelerle yeni anlaşmalar yapmak için kendini AB görüşmelerinden ve Gümrük Birliği'nden attırtmak, daha önce bu kadar düşük maliyetli olmamıştı. Yine de otomotiv, makine ve kimya gibi belkemiği haline gelen sektörlerde yıkımı göze almak, AKP’yi burjuvazinin iri kıyım bir başka kesimiyle çatışmaya itebilir.
Üçüncüsü malum başkanlık. Hem dokunulmazlık, hem servetini koruma, hem 14 yıllık sabıkalı icraatı zaman aşımına uğratmak için şart. En kolay yolu, bir baskı rejimi oluşturmak. Fiili diktatörlüğü koyulaştırarak sıtmaya razı etmek.
Dördüncüsü de ekonomi dışındaki en büyük başarısızlık olan Suriye-Irak politikasının enkazını kaldırmak. Obama-Clinton sonrası yalnız ve açıkta kalma durumu, ancak güneydoğu sınırlarına bir duvar örülüp Kürtlere baskıyı daha da ağırlaştırmakla kamufle edilebilecek. Böylece her aksilik, "terör sorunu" bahsine sokulabilecek ve ekonomik kriz de elle tutulur bir mazeret haline gelecek...
Çarklar durdukça, yandaş olmayan homurdandıkça geçen hafta şahit olduğumuz Ülker operasyonu gibi sansasyonların devam ettiğini göreceğiz. Artık kural ekonomide de az olsun benim olsun kuralı. İtirazı olan varsa, azaltılıverir! Türkiye de küçülüyor, Saray bahçesine sığması amaçlanıyor.