Ruh sağlığının bireyselliği: İntihara dair
Baskı ve zulüm, ekonomik zorluklar ve gelecek kaygısı gibi nedenlerle gençlerin intiharı bir yol olarak görmeleri bireysel değil politikse?
Psikoterapist Ahmet Abakay
Enes Kara’nın intihar öncesinde kaydettiği videoda söyledikleri ve yazdıkları çok önemli ve üstünde dikkatle durulmalı. Ailesi ve yaşadığı tarikat yurdunun baskısı bir gencin intiharına neden oluyorsa, burada tek başına mevcut ruh sağlığı argümanlarıyla açıklanamayacak derinlikte bir sorun var demektir. O halde ruh sağlığı alanının, sunulan hizmetlerin, tartışılan konuların bu sorunun derinliğine denk düşecek mücadeleyi ne derece mümkün kıldığını düşünmek zorundayız.
Her intihar vakasından sonra -haklı olarak- ruh sağlığı meslek örgütleri, dernekler ve uzmanlar bu konudaki görüşlerini basında ve sosyal medyada açıklıyorlar. Kabaca özetlemek gerekirse bunlar intihara dair özendirici olabilecek haberlerin, görüntülerin paylaşılmaması, intiharın romantize edilmemesi, resim, video yayınlanmaması, umutsuzluktan ziyade çözüm yollarının işaret edilmesi gibi temel kurallardır. Tüm bunlara katılmakla beraber en önemli ve üstüne daha fazla düşünmemiz gereken konunun ne yapılmamasından ziyade intihar konusuna nasıl eğilmemiz gerektiği olduğunu düşünüyorum.
Baştan belirteyim, meslek örgütlerinin intihar vakalarının haberleştirilmesinde ve sosyal medyada paylaşımında sorumlulukla hareket edilmesi çağrılarına katılıyorum. Hemen her intihar vakasından sonra benzer paylaşımları yapmak zorunda kalmalarını da anlıyorum. Bununla beraber çağrıların kimi zaman öfkeyle karşılanmasının da üstünde durulması gerekmektedir. Zira bu öfkenin tümden haksız olduğunu söylemek mümkün değil.
Yukarıda bahsi geçen kuralların içinden belki de en önemlisi intihar konusunda umutsuzluk değil de gerçekçi çözüm yollarının sunulabilmesidir. Ancak ruh sağlığının tüm dünyada neoliberal politikalar neticesinde gittikçe bireyin sınırlarına hapsolduğunu ve elimizdeki kuram ve yöntemlerin, kurtuluşu dönüp dolaşıp her şeyden sorumlu ama mücadele araçları elinden alınmış bireyin sorumluluğuna bıraktığını da hatırlamak gerekiyor. Psikoterapist olarak bireysel sorumluluğun önemini yadsıyacak değilim. Ancak kaynağını ezici bir şekilde içinde yaşanılan koşullardan alan, sistematik sorunların çözümünün sorumluluğu tek başına bireyin kaldırabileceğinden fazladır. Ayrıca Türkiye’de nitelikli ruh sağlığına erişimin neredeyse tamamen sınıfsal bir yönü olduğu düşünüldüğünde ruh sağlığı alanlarının mevcut argümanlarının bu konudaki sınırlılığı daha iyi anlaşılabilecektir.
Baskı ve zulüm, ekonomik zorluklar ve gelecek kaygısı gibi nedenlerle gençlerin intiharı bir yol olarak görmeleri bireysel değil politikse? Bu gittikçe daha fazla konuşulan, tartışılan bir konu haline geldi Türkiye’de. Ruh sağlığının da politikliği ve sınıfsallığı uzmanların göz ardı edilebileceği boyutları çoktan aştı. Kişisel gelişim, bireysel kurtuluş anlatılarına güven sarsılmakta. O halde ruh sağlığı uzmanları olarak topluma sunabildiğimiz çözümün bireyin sınırlarına hapsolmuş olmasında bir sorun görmemek çok temel bir tutarsızlık örneği değil mi? Mademki bu konuda neyin nasıl yapılmaması gerektiği bilgisine haiz olduğumuzu iddia ediyor ve söz söylüyoruz, o halde “nasıl?” sorusuna da daha yüksek sesle cevap verebilmeliyiz. Aksi halde ortaya çıkan öfkenin doğru yere kanalize edilememesinden mesleki ve etik olarak sorumluyuz. Bu sorumluluktan kaçışın bedeli ise çok büyük.
Nereden mi başlamalı? Ruh sağlığı uzmanlarının, kuram ve uygulamalarının içine sirayet etmiş neoliberal piyasa ahlakından başlayabiliriz. Mesela AKP’nin tüm alanlardaki politikalarının insanların ruh sağlığı üzerindeki yıkıcı tahribatını da konuşabiliriz. Çoğaltabiliriz. Kısacası bireyin sorumluluğunu göz ardı etmeden, onun toplumla buluşmasını sağlayabilecek her tartışmaya ihtiyacımız var.