Şair Batuhan Dedde 4 yıl yaşadığı sistematik şiddeti anlattı: ‘Osmanlı Ocaklarındanız, boynunu keseriz…’
Şair ve yazar Batuhan Dedde 2017’den bu yana maruz kaldığı sistematik saldırıları anlattı. Dedde'ye gelen tehditlerden biri de "Biz Osmanlı Ocaklarındanız. O kitapları yazmayacaksın, dövmelerini sil yoksa kolunu ve boynunu keseriz" oldu.
Biz Ona Şiir Öğretmedik, Dayanılmaz Acılar Orkestrası, Kırmızı Eroin, Mesihler Yalnızca Kutsal Masallarda Olur, Mezar Taşı Gibi Düşüyor Yağmur ve Morfinsiz Çekilen Düş Sancıları adlı kitapların yazarı Batuhan Dedde, yazdıkları nedeniyle 4 yıldır tehdit ve şiddete maruz kaldı. Dedde, 2017 yılında ölüm tehditleri almaya başladı. Bir süre sadece sosyal medyada tehditler alan Dedde, yazılanları önemsemedi. Dedde, telefonda, "Biz Osmanlı Ocakları’ndan arıyoruz. O yazdıklarını sil. Kitaplarını kaldır. Kolundaki ve boynundaki dövmeyi sil aksi takdirde boynunu ve kolunu keseriz" şeklinde tehdit edildiğini aktardı.
KADIKÖY'DE DARP EDİLDİ
Gazete Duvar'dan Haci Bişkin'in haberine göre; Dedde, 2017 Haziran ayında "Sen bizi göreceksin" şeklindeki telefonun ardından Kadıköy Moda'da 3 kişi tarafından darp edildi.
Haydarpaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılan Dedde’nin başına onlarca dikiş atıldı. Hastaneden taburcu olan Dedde’yi yine başka numaralar aramaya devam etti: “Yazdıkların günah. Nasıl, beğendin mi dayağı? Biz sana demedik mi yazma artık diye…"
'DÖVMELERİNİ SİL, YOKSA KOLUNU KESERİZ'
Küfürler ve ölüm tehditleri artarak devam ederken Dedde, 2019 yılında bir süreliğine İstanbul’dan uzaklaşarak Ankara’ya gitti. Henüz Ankara’da dinlenmeye bile vakit bulamamışken Şubat ayında bu kez Dedde’nin telefonuna görüntülü bir arama geldi. Dedde, telefonu açtığında sevgilisinin oturduğu apartmanın görüntüsünü gördü. Karşıdaki bir ses ise Dedde’ye, “Senin için hazırlık yapıyoruz. Yakında görüşeceğiz. Bu kez dayak farklı olacak. Kitaplarını geri çek, bizim istediğimiz gibi bir adam olacaksın. Dövmelerini sil. Yoksa o kolunu ve boynunu keseriz” dedi.
SİYAH TRANSPORTER ÖNLERİNİ KESTİ
Bu aramadan hemen sonra Dedde, İstanbul’a geldi ve sevgilisini güvenli bir yere götürmek istedi. İstanbul’a döndüğü an tehdit mesajları almaya devam eden Dedde, önce polis karakolunun ardından da savcılığın yolunu tuttu. Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ş.A.’nın odasına giren Dedde burada yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
'SAVCI 'NEDEN KARI GİBİ KORKUYORSUN' DEDİ'
“Savcı Bey kolumdaki dövmeleri, kulaklarımdaki küpeleri görünce yüksek bir ses tonuyla ‘Düzgün dur’ diye uyardı. Kendisine, tehditlerin yakın çevreme kadar geldiğini, darp edildiğimi ve beni tehdit ederek arayan telefon numaralarını verdim. Korkuyorum dedim… Bu cümleden hemen sonra Savcı Bey, ‘Neden karı gibi korkuyorsun?’ diye sordu. Bu sözün ardından bugüne kadar savcılığa veya karakola neden gitmediğimi daha iyi anlamış oldum.”
Dedde, savcılıktan çıkarken üzerinde polis karakolunun numarasının bulunduğu bir belge alarak yeniden karakola gitti. Şair, karakolda bulunan görevli memurun kendisine, "Biz bu adamları nasıl bulalım? İşimiz başımızdan aşkın" diyerek kendisini geri gönderdiklerini söyledi.
Buradan da eli boş dönen Dedde, bir süre kendisini eve kapattı ve gelen telefonların hiçbirini açmamaya başladı. Bir iş görüşmesi için Bakırköy’de kafede çay içtikten sonra eve dönen Dedde’ye bir mesaj geldi: "Ne içtiğini, bugün Bakırköy’de hangi kafede oturduğunu biliyoruz."
Bu tehditten sonra akşam saatlerinde sevgilisiyle birlikte yürürken Dedde’nin önü bu kez siyah bir transporterle kesildi ve arabanın içinden 3 erkek indi. Dedde bundan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı: “Arabadan indikleri gibi boğazımı sıkarak duvara yasladılar. Sevgilimi de taciz etmeye çalıştılar. O an boğazım düğümlendi…” Arabadan inen 3 kişinin tehditleri bitince Dedde ve sevgilisi neye uğradıklarını şaşırdı. Dedde yine Yenibosna Polis Karakolu’na gitti ancak hiçbir işlem yapamadan eve döndü.
‘BİZ KÜLTÜREL NESNE ÜRETİYORUZ’
Dedde 4 yıl boyunca yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“4 yıl boyunca yaşadığım sistematik işkenceler beni bir bitkiye çevirdi. Paranoya, panik atak, anksiyete gibi ruhsal bozuklukları en üst seviyede yaşadım. Dayanamayıp kolluk kuvvetleri ve savcılıktan yardım istedim. Az çok tahmin edebiliyordum ama bu kadar ilgisiz davranacaklarını tahmin etmemiştim. Kurumların da aynı çizgide, karşımdaki insanlarla aynı pencereden baktığını acı bir şekilde tecrübe ettim. Yaşanılanlar benim için çok üzücü oldu. Yaşadığım topraklar, büyüdüğüm sokaklar, içinde büyüdüğüm kültür, bir yurttaş için bunları bırakmak zorunda kalmak çok üzücü. Biz, kültürel nesneler üretiyoruz. Hamurumun yoğrulduğu kültürün içinde var olmak benim için çok önemliydi. Ancak bu üretim iktidar sahiplerinin yol verdiği, imkân tanıdığı hatta organize ettiği gruplar tarafından engellendi. Benim artık bir umudum kalmadı. Var olduğum yurdumu terk etmeye karar verdim.”