Savaşlar ve doğal kaynaklar

Savaşlar ve doğal kaynaklar

Sömürü ve talan sistemi olan kapitalizm devam ettiği sürece savaşlar sürecek, yoksul ve zayıf ülkelerin doğal kaynakları zengin ülkelerin hedefi olmaya devam edecektir.

Mehmet Torun

Dünyada çıkarılan tüm savaşların pek çok nedeni bulunmakla birlikte ekonomik nedenlerin de çok önemli bir etken olduğu bilinmektedir. Bunların başında ise doğal kaynaklara sahip olma ve bu kaynakları kendi yararına kullanma önceliği gelmektedir. Bunları yapmak için maden zengini ülkelerde yandaş yönetimler oluşturularak, işbirlikçiler bulunarak sömürü devam ettirilirken gerektiğinde darbe yaptırılmakta, iç savaş çıkartılmaktadır. Tüm bunların da yetersiz geldiği durumlarda direkt müdahale edilerek (savaş) amaca ulaşılmaya çalışılmaktadır. Coğrafi keşifler adıyla bilinen ve o yıllarda başlayan talan ve el koyma operasyonları, kapitalizmin gelişmesi ve en üst aşaması olan emperyalizme dönüşmesiyle her türlü yöntem kullanılarak günümüzde de sürdürülmektedir. 

M. Beaud’nun “Kapitalizmin Tarihi” adlı eserinde yazdığına göre sadece XVII. yüzyılda Latin Amerika’dan İspanya’ya 200 ton altın ve 18.000 ton gümüş taşınmış olması, yeni bulunan kıtayı yağmaya uğratan talan ekonomisinin gerçek yüzünün ne olduğunu daha o günlerden belirleyen bir kanıttır.

Petrolün önem kazanmaya başladığı dönemlerde 1951 yılında göreve gelen İran başbakanı Muhammed Musaddık'ın ilk icraatlarından biri Anglo-İran Petrol şirketini millileştirmek olmuştur. Bu nedenle 1953'te Amerikan ve İngiliz gizli servisleri CIA ile MI6'in ortak darbe plânıyla devrilmiştir. 

1954 yılında Guetemala’da, 1961 yılında Ekvador ve Kongo’da yapılan darbelerin ve çıkarılan karışıklıkların nedeni bu ülkelerde uygulanan millileştirme politikaları ile ABD li şirketlerin çıkarlarına aykırı işler yapılmasıdır.

Dünyanın en büyük bakır rezervine sahip olan Şili’de bu madenleri devletleştiren Salvador Allende, 1973 yılında ABD destekli bir darbeyle görevinden uzaklaştırılmış ve yaşamını yitirmiştir. 

Maden kaynakları bakımından oldukça zengin Ruanda, Kongo, Rodezya (Zimbabve) gibi ülkeler yıllardır iç savaş yaşamakta ve elektronik alet yapımında kullanılan değerli metallerden elde edilen gelirlerinin çoğu bu savaşlara akıtılmakta, birilerinin kasasını doldurmaktadır.

Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi Venezuela’da kamucu bir ekonomi modeli uygulayan Hugo Chavez, ABD’nin hedefi olmaktan kurtulamamıştır.

Pentagon'un 2010 yılındaki bir toplantı tutanağında "Nadir minerallerin Suudi Arabistan'ı" olarak nitelendirilen Afganistan, büyük miktarda lityumun yanı sıra demir, bakır, altın, kobalt, doğal gaz, petrol, nadir toprak elementlerine sahip bir ülkedir. Bu ülkenin başına gelenler ve yaşatılanlar ortadadır. 

Geçtiğimiz yıllarda dünyanın en büyük nadir toprak elementleri üreticisi Çin ile Japonya’yı savaşın eşiğine getiren neden, nanoteknolojinin ana hammaddesi olan madenlerdir.

Son yıllarda Irak, Suriye ve Libya’da yaşanan tüm acı olayların nedenleri bu ülkelerin sahip oldukları petrol rezervleridir.

Ve bugün Ukrayna’da yaşanmakta olan savaşın bir nedeni de doğal kaynaklardır. Ukrayna, demir (Sovyetler döneminde dünya üretiminin yüzde 40'ı), manganez cevheri (o zamanlar üretilen bütün Sovyet üretiminin yüzde 50'si), titanyum, nikel içeren maden yatakları ile doğal gaz ve petrol bakımından zengindir. Bu nedenlerle yaşanan kriz, sadece Rusya-Ukrayna krizi değildir. Bu kriz bir tarafında ABD, AB ve NATO’nun ve öte tarafında NATO’nun doğuya doğru genişleme stratejisini kabul etmeyeceğini ilan eden Rusya ve arka plânında da Çin’in yer aldığı bir krizdir. ABD ve NATO, Rusya’yı kuşatıp Hazar Havzası’ndaki enerji kaynakları ve geçiş yollarını denetim altına almayı; böylece hem Rusya’nın kendilerine meydan okuyabilecek bir güç olmasının önüne geçmeyi ve hem de giderek daha büyük bir tehdit haline gelen Çin’i durdurmayı amaçlamaktadır. 

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Fakat görünen gerçek şudur; Maden kaynaklarına sahip olmak amacıyla dün olduğu gibi bugün de savaşlar çıkarılmakta ve yoksul ülkelerin madenlerine zorla el konulurken bedeli mazlum halklar ödemektedir.

Tüm bu gelişmeler değerlendirildiğinde; bir ülkede önemli maden rezervi bulunması o ülke için avantaj olmak yerine bazen dezavantaj olabilmekte, söz konusu ülke hedef haline gelebilmektedir. Sömürü ve talan sistemi olan kapitalizm devam ettiği sürece savaşlar sürecek, yoksul ve zayıf ülkelerin doğal kaynakları zengin ülkelerin hedefi olmaya devam edecektir. Çünkü kapitalizm, sürekli büyümek zorundadır ve dünya pazarının daha büyük bir kısmını ele geçirmek, daha geniş hammadde ve enerji kaynaklarına el koymak üzere tüm büyük güçler sonu gelmez bir rekabet içindedir. Bu rekabet askeri yöntemlere başvurulmasını belli bir aşamada zorunlu kılmaktadır.

Madenler; milyonlarca yılda oluşan, tüketildiğinde yerine konulamayan, hiçbir kişi ve zümrenin emeği olmayan, doğanın insanlığa sunduğu ortak değerlerdir, doğal müştereklerdir. Bu nedenle; madenler üzerinde özel mülkiyet kurulması, sermaye tarafında kâr amacıyla üretilmesi doğru olmayıp, tüm insanlığın yararına plânlı ve rasyonel bir biçimde üretilmeleri zorunludur.

Savaşsız, sömürüsüz bir dünya dileğiyle…

DAHA FAZLA