Seçimler ve “seçemediklerimiz”

Seçimler ve “seçemediklerimiz”

"Seçimler ne şekilde gerçekleşiyor olursa olsun, kamuoyu hangi matematik hesabını tartışırsa tartışsın bu hesaplara doğru sorularla yaklaşmalı."

Berat Çelikoğlu

Türkiye’de, özellikle 2013’ten bu yana seçimler bir şekilde kamuoyunda yer kaplamanın yolunu buluyor: Önceki seçimler, gelecek seçimler, seçim yasaları, seçilmek… Şimdilerde yine değişecek bir seçim yasasını, binbir türlü matematik hesabı eşliğinde tartışıyoruz. Sanki manavdan, marketten tartarak meyve-sebze alır gibi, sanki konu toplumun istek ve ihtiyaçlarının ilgili makamlarda dile getirilmesi ve temsil edilmesi değilmiş de “kimin arkası daha kalabalık gelirse o kavgayı kazanır” hesabına girilmiş gibi.

Mesele “parlamenter demokrasinin imkanlarından faydalanmak” ise ne iyi, ne demokratik… Ancak bir de milyonlarca gencin penceresinden, Türkiye’nin “demokratik” serüvenine kısaca bir göz atmakta fayda var. Ya o kadar da iyi, o kadar da halktan yana değilse şu seçtiklerimiz? Türkiye’de her seçim ile bazı şeyleri daha da “seçemez” hale geliyorsak buna ne diyeceğiz? Seçimler illa iyi ile kötü, doğru ile yanlış arasında yapılır diye bir şey yok, ya seçmek yoluyla seçememek meşrulaşıyorsa?

İŞSİZLİK, YOKSULLUK, GELECEKSİZLİK: YENİ TÜRKİYE!

Yeni Türkiye söylemi, eskinin tortusunu çöpe dökmek ve yepyeni, tertemiz bir sayfa açmak anlamında kullanılagelmiş. Bugüne vardığımızda ise bırakın eskinin tortusunu çöpe dökmeyi, o tortuyu dahi özleyecek hale gelmiş olmayı nasıl açıklayacağız? Genç işsizlikte, gençlerin yoksulluğunda, hayat pahalılığında bir marka haline gelen ülkemizde neredeyse tüm sıra arkadaşlarımızın en büyük hayali bir şekilde “kaçıp kurtulmak” ise, suçu kimde aramalı? Kaçıp kurtulmak isteyende mi, bu ülkeyi kaçıp kurtulmak zorunda hissettirecek bir yer haline getiren bu sistemde mi?

Mesleğini öğrendiği büyükleri en birinci ağızdan “Giderseniz gidin” diyerek ülkeden kovuluyorken bir genç hekim adayı, cübbelerine postalla basılıyorken bir stajyer avukat, sahnelerinin elektriği fahiş elektrik faturaları nedeniyle kesiliyorken genç bir sanatçı geleceğe neden umutla baksın? Yeni Türkiye gençliğe ne vadediyor ki, gençlerden ne bekliyor?

Eğitimden, müfredattan, ülkenin gençlere sunmakta olduğu imkanlardan medet ummak bir kenara; Türkiye’de belirli diplomalar, sertifikalar, sınav puanları elde ederek biriktirilmiş olanları yurt dışında herhangi bir meslek için bir kalemde silebilecek olmak, buradaki değerler ve başarılar sistemi açısından bize ne söylüyor? Türkiye’nin diploması, sertifikası, sınav puanları neden beş para etmiyor?

Etmiyor, çünkü “seçtiğimiz” bazı şeyler nedeniyle artık azimli bir çalışmanın sonucunda hak ettiğimiz gibi insanca, özgür, refah içinde yaşama hakkımızı kullanmayı seçemez hale geldik. Liyakat söylemini muhalefetten başka kimsenin sahiplenemediği, savunamadığı, liyakatsizliğin neredeyse bir politika biçimi haline geldiği ortamlarda ekonomik bağımsızlıktan ve toplumsal mutluluktan bahsetmek mümkün olmuyor.

Saray Rejimi’nin alelade bir dönem iktidarı olmanın ötesine geçen ve onu adıyla, sanıyla, kendi tarih yazımı ve ezcümle karakteristiğiyle bir “Rejim” olma özelliğinin belirli sonuçları var. Bu sonuçlardan en önemlisi, Türkiye’yi emek/emekçiler açısından cehenneme çevirmek noktasında Rejim’in elverişliliğinin onu patronlar açısından kolay kolay gözden çıkarılamaz hale getirmesi. Yani patronlar Rejim’i muhafaza etmek istedikten sonra, daha doğrusu emekçiler onu alaşağı edemedikten sonra Külliye, ODTÜ’ye kütüphane olsa ne fark eder? Konumuz imgeler değil, o imgelerin temsil ettiği fikir ve eylem biçimi. Rejim bir Saray’dan idare ediliyor, ama “Saray”dan kaynaklanmıyor kısaca…

AKP hükümetine o veya bu nedenlerle yöneltilecek eleştirilerin hepsinin ötesinde şunu önemle belirtmek gerekiyor: Oldukça derinde açılan bu yarayı, yara bandı ile tedavi edemeyeceğiz. Yani daha da somut konuşmak gerekirse Yeni Türkiye’de gençliğin kronikleşen sorunlarını, basit bir hükümet değişikliği ile çözmek mümkün olmayacak. Daha iyi görünen bir vitrin, belki birkaç uluslararası anket ve araştırmada yükselecek ülke ortalaması, daha fazla insanın üniversiteye yerleşmesi ama o kadar…

ÇÖZÜMÜ ARAMAK

Çözümün ve umudun hep olduğunu, daha güzel günler görebileceğimize olan inancı ve bu inancı enerjiye dönüştürebilmek için gereken azmi göstermenin gerisini çorap söküğü gibi getirebileceğini hep söyledik, yine söylüyoruz. Bununla birlikte yukarıda da sözünü ettiğim gibi, yara derindeyse çözüm de derinde aranmalı.

Seçimler ne şekilde gerçekleşiyor olursa olsun, kamuoyu hangi matematik hesabını tartışırsa tartışsın bu hesaplara doğru sorularla yaklaşmalı. Hangi politikalar doğrultusunda gençlerin istihdam sorunu çözülecek; barınma, beslenme gibi temel hakları ve özgürlükleri ile ilgili maddeler güvence altına alınacak? Her seçimde olduğu ve biz bir şeyleri değiştirmezsek de olacağı gibi yine 4 yılda bir kapımıza gelenlerden masallar dinleyecek, zorlama ve ısmarlama hazırlanmış Rap parçalarının hedefi olacaksak kalsın… Yaranın derinde açıldığını kabul edecek, sorunları ve çözümleri yukarıdan bir bakışla “Biz gördük, biz çözeriz” demek yerine birlikte çözüme kavuşturmanın yollarını arayacak, “gençler adına konuşuyoruz” gibi zırvalarla 50 yıl önce genç olmuş insanların şu anda genç olan insanlara nasihatler vermesini olağanlaştırmayanlar beri gelsin!

Belki o zaman Türkiye’de bir şeyleri “seçerek”; hayatımızın en güzel yıllarında işsizlikle, yoksullukla, geleceksizlikle boğuşmayı “seçmemiş” oluruz…

DAHA FAZLA