Serkan Akçay
Çin’in Wuhan kentinde başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Covid-19) ile beraber, özellikle sağlık alanındaki neoliberal politikalar uzun süre tartışılacak gibi görünüyor.
Covid-19 ile birlikte tartışılacak önemli başlıkların başında sermayenin insan hayatını önemsemeden kâr hırsıyla yoluna devam etmek istemesi gelecektir. Diğer bir gündem başlığı da halkın çaresizliği derinden hissettiği dönemlerde, halk adına yönetimsel temsiliyeti olan kurumların neler yaptıklarını tartışmaya açmak olmalıdır. Bu yazı ile işaret etmek istediğim alan tam da burasıdır.
Yazımızın konusu olan dernekçilik, daha geniş tanımıyla ''demokratik kitle örgütlülüğü'', teorik olarak kapitalizmin insan üzerindeki bireyselcilikten taraf dönüşümüne panzehir olabilme kanallarının başını çekmektedir. Peki gerçekten somut durum böyle midir?
Dayanışma kültürünün yılmaz bekçiliğini üstlenmesi gereken demokratik kitle örgütlülüğü malesef belediyelerin halkla ilişkiler bürosu gibi çalışmaktadır. Şüphesiz ki belediyeler eliyle de olsa halkın ihtiyaçlarının sağlanabilmesi insani olarak huzur verebilir. Fakat ihtiyacımız olan belediye teslimatçılığı değil, halkın tedarikçiliği olmalıdır. Tabii bu anlayışı engelleyen ‘minik’ bir detay vardır ki o da x şube başkanlığının yaptığı bu teslimatçılık sayesinde yerini sağlamlaştıracak olmasıdır.
Kitle örgütlülüğü, kapitalizmin bireyselciliği dayatmasının karşısında hitap ettiğin kesime tarihsel öğretilerinin aktarılmasının ve yaşatılmasının zeminini sağlayabildiği için değerlidir. Örneğin bu zeminin önemli temsilcilerinden olan Alevi örgütleri içinden geçtiğimiz salgın günlerinde ne yapmaktadır?
Esasında Alevi örgütlerinin bu zeminin en önemli temsilcilerinden olduğunu saptamamızın nedeni Alevi öğretisinin ne şekilde okunduğunda gizlidir. O halde öncelikle cevaplamamız gereken ilk soru ''Alevilik nedir?'' olmalıdır.
Alevilik: Hak-evren-insan birliğini, varlığın birliği temelinde bir bütün olarak gören, toplumsal yaşamı insan hakkı, eşitlik ve etno-kültürel çeşitlilik içinde birlik temelinde düzenleyen; tarihini, kültürel ve inançsal varlığını insanlık tarihi ve kadim uygarlıklardan alan, ekolojik sistemin sürdürülmesini öncelikli gören bir ekonomik ve felsefi düşüncesi ırklar üstü nitelikli evrensel bir yaşama biçimidir. Başka bir ifadeyle Alevilik insanı ham ervahlıktan çıkartarak insan-ı kamil mertebesine ulaştırmak, insana, doğaya ve tüm canlılara aşk ile bakabilmek olarak tanımlanır. O halde sormaya hakkım olduğunu düşündüğüm suali sorma vakti gelmiştir. Sorumuz açıktır: İnsanlığın tarihsel gelişiminin gaye edildiği, nihai hedefin Rıza Şehri olarak görüldüğü inancın temsilcileri sadece Alevi toplumu için dahi olsa dayanışmayı büyütmeyi düşünmemekte midir?
***
Türkiye’de iktidarın önce 65 yaş üstünü ardından da 20 yaş altını evde tutması ülkemizde demokratik kitle örgütlerini, en çok da Alevi örgütlerini etkilemesi tesadüf müdür? 20 yaş altı gençlerimizin gündelik işleri yapması, lokma pay edilirken çalıştırılması vs. için kullanıldığı, 50 yaş üstü erkek bireylerin de belediye binalarından çıkmadığı, makam sevdasıyla keselerini doldurduğu bu ‘örgütsüzlük’ anlayışı hala canınızı sıkmıyor mu? Ayrıca ‘erkek birey’ diyorum. Çünkü her ne kadar bizde ‘can' vardır dese de malesef kabul etmelidir ki pratik olarak Alevi toplumunda da kadının yeri yaşadığımız coğrafyadaki tüm kadınların durumundan pek farklı değildir.
Peki ne yapmalı?
Somut başlık olarak yöntem sunmadan önce olanakları tariflemek gerekir. Örneğin; Alevi toplumumuz hakka yürüme erkanlarını, adaklarını ve lokmalarının pay edilmesini cemevlerinde sağlayarak inançlarını ve kültürlerini yaşatmaya çalışmaktadır. Dönem dönem cemevlerine verdikleri destek ile kurumlarının kalkınmasını sağlamışlardır. Pek tabii tüm bunların sonucu olarak şubelerin bir bütçesi oluşmuştur. Alevi örgütleri her ne kadar büyük şube/küçük şube gibi sınıfsal bir sorunu kendi elleriyle kurmuş olsa da buna son vermek için hiçbir şey geçmiş değildir.
Büyük şube olarak tanımlanan, esasında erki elinde tutan şubelerin dayanışma ağlarını kurması ve tüm şubeleri de içine alan kolektif bir çalışmayı başlatması, merkezi düzeyde güç sahibi Alevi temsilcilerin toplumuna olan borcu değil midir? Ayrıca salgın ile beraber binlerce alevi yurttaşımızın işsiz kalması ve yardıma muhtaç durumda olması merkezi düzeyde çözümü için adım atılması gereken bir durum değil midir? Örneğin yıllar boyunca Alevi halkının bağışlarıyla ciddi bir sermaye birikimine sahip olan dergahların, cemevlerinin kasalarında tuttukları bütçeyi ihtiyaç sahibi ailelere pay etmesi Alevi-Bektaşi inancının günümüz pratiğine denk düşmeyecek midir? Dahası yüzlerce olanağın sıralanabileceği Alevi örgütlülüğü, Alevi yolunun gereklerini ne zaman yerine getirmeye başlayacaktır?
Bitirirken; eleştiri ve tavsiye yüklü yazımın karanfili görülebilmesi amacıyla sizlere Gioconda Belli’nin güzel bir şiirini armağan etmek isterim.
''Halkların İnceliği
Sana diyordum ki dayanışma ezilenlerin inceliğidir. Zaferden sonra diyordum, o zor kavga zamanlarını ve gözyaşlarını geçtikten sonra; şimdi orada başımıza gelenleri hatırlıyorum her şey rüyadan,
rüyadan ibaretti, uyanıkken ve uykuda, yorulmadan uykunun harcını karamazdık asla tüm bunlar bitene kadar -aslında- evlerin, kulübelerin, konduların üzerinden ve yoldaki ağaçların üstünden dalgalanan bayrakları görene kadar, ve yaşadıklarımızı düşünene kadar her şey öfkeden ve ateşten bir yapboz gibiydi ve kandan ve umuttan''