Sınıfı kuramsallaştırmaya adanmış bir hayat: Erik Olin Wright
Erik Olin Wright, Marksizm ve Leninizm’i kat eden çabalara ampirik kanattan verdiği kuramsal destekle, yalnızca akademik değil devrimci Marksizm’in kitaplığında da önemli yerini almıştır.
Barış Yıldırım
Merleau-Ponty, “Marksizm bir tarih felsefesi değil, tarih felsefesinin kendisidir,” demişti. Bu felsefenin bir tözü olsaydı Sınıf olurdu. Geçen ay yitirdiğimiz Erik Olin Wright, bütün ömrünü sosyolojinin ve Marksizm’in fazla geniş, fazla “felsefi”, hatta müphem bulduğu kavramlar kümesine daha kesin tanımlar getirebilmek, ajitasyon ve propagandaya yönelik gevşek akıl yürütmeleri kuramın tezgâhında sıkılaştırmak, özelde orta sınıf terimine bir içerik vererek “mikro analiz seviyesinde bir sınıf yapısı kavramı geliştirmek” için hasretti. Çabaları minneti, takdiri ve kuşkusuz eleştiriyi hak ediyor.
Wright, Avrupa faşizmlerinin yenilgisinin ardından gelen baby boomer kuşağının ilk üyelerinden biri olarak 1947’de doğdu. Üniversitede psikoloji hocası olan Yahudi bir anne-babanın oğlu olarak büyüdü. Biyoloji ve matematikte ödüller kazandığı gençlik yıllarının ardından sosyal bilimler ve tarih alanlarında -biri ABD’de, biri İngiltere’de- iki okul bitirdi. Gençlik ve üniversite yıllarını Vietnam savaşı karşıtı gösteriler ve sivil hak mücadeleleri içinde geçirdi. Sonunda sosyolojide karar kıldı ve doktorasını yaptığı 1970’li yıllardan itibaren kendi aralarında yarı şaka yarı ciddi “Zırvasız Marksizm” (No Bullshit Marxism Group) dedikleri bir grupla birlikte akademik üretimlere başladı. Giderek “entelektüel titizlik ve seçikliğe çok güçlü bir vurgu yapan” bu yöndeki çalışmalara Analitik Marksizm adı verilecekti.
Analitik Marksizm, -üniversitelerde öğretilen bilgi ve yöntemler anlamında- “konvansiyonel bilimsel normlara bağlı kalan, sistematik kavramsallaştırmaya vurgu yapan, teoride yer alan kavramlar arasındaki bağlantı adımlarını açıklamayı hedefleyen ve bireylerin yönelimli eylemlerine özel bir önem atfeden” karakteriyle oldukça akademik, belki de “akademist” bir akımdır. Ortodoks Marksist hareketçe “burjuva akademisi” diye tanımlanacak şeyin metodolojisini, özelde “Amerikan sosyolojisi”nin ölçüm ve istatistik odaklı yöntemlerini bilgiye ulaşmak için asıl patika olarak benimseyen bu hattın en önemli katkısı, Marksist düşüncenin tam merkezinde yer alan sınıf kavramına daha somut bir içerik kazandırma yönündeki çabaları oldu. Zira “Marx, kavramın eserlerindeki merkeziliğine rağmen, sınıf kavramını hiçbir zaman sistematik bir biçimde tanımlamamış ve detaylandırmamıştır,” diyordu Wright.
Sınıf: “Sosyolojinin tek bağımsız değişkeni”
Erik Olin Wright, “sınıf sorunsalı”na yönelik çabalarının daha adil, daha iyi bir toplum için radikal anlamda eşitlikçi bir ahlaki tutum üzerinde yükseldiğini belirtir. Radikal eşitlikçilik, emek süreçleri içerisindeki toplumsal cinsiyete dayalı işbölümünü önemser, temsili demokrasinin yerine doğrudan demokrasi yöntemlerini öne çıkarır ve elbette ekonomik eşitsizliklerin “toplumsal olarak şekillendirilen biçimleri”ni sonlandırmayı hedefler. Bu, herkes için; kaynaklara erişimde toplumsal mevkiin ve doğal yeteneklerin etkisini sınırlandırmak ve seçimlerinden bağımsız olarak iyi bir yaşam standardına erişmeyi sağlamak demektir. Wright’ı herhangi bir sosyal devletçi olmaktan çıkartıp Marksizm içine yerleştiren şey, “toplumun sınıflılığını azaltmak için pratik politik adımlar atma hedefi ve sınıfsız toplum idealine bağlılığı”dır.
Wright’ın eserlerinin birçoğunda ortak olarak karşımıza çıkan başvuru kaynakları, klasik Marksist külliyattan ziyade akademik sosyologları ve kısmen post-marksistleri içerir. “Orta sınıf”ın (birçok Marksist’e ve bu arada bana göre tüm katmanlarıyla küçük burjuvazinin) burjuvazi ile proletarya arasında işgal ettiği çok farklı noktaları ve gerçekleştirdiği farklı sınıfsal rolleri ifade etmek için geliştirdiği “çelişkili sınıf mevkileri” kavramının bir başka Amerikalı sosyolog Thorstein Veblen’in “aylak sınıf” çözümlemeleri ile söyleşi içine girmemesi beni hep şaşırtmıştır. Diyebiliriz ki, Wright’ın bilimsellik anlayışı yalnızca Marksizm’in Marx dışındaki klasiklerini değil daha birçok şeyi dışarıda bırakır.
Onun yazdıkları, sınıf yapısının değiştirilmesinden çok çözümlenmesine yöneliktir. Bu denklemde devrimci siyasetin eksik olduğu fark edilmiştir. “Kuramsal çalışma ve araştırmalarımın sınıfın eylemi ve sınıf bilincinden ziyade sınıf yapısı ve mevkii sorununa daha fazla odaklandığı doğrudur,” der. Fakat “sınıfın bilincini, eylemini ve oluşumunu anlamak için önce sınıf ilişkilerinin yapısal özelliklerini anlamamız gerekir,” diye ekler. “Sınıf yapısının sınıfın eyleminden, sınıf mevkiinin sınıf bilincinden daha önemli olduğunu asla düşünmedim, ama ‘sınıf’ın ne olduğunu tam olarak bilmeden bilinç ve eylem sorunlarını nasıl araştırabiliriz ki?” Kaliforniya Üniversitesi’ndeki hocası Stinchcombe’un sözünü hayatı boyunca dikkate almıştır: “Sosyolojinin tek bir bağımsız değişkeni vardır, o da sınıftır.”
Wright, “diyalog toplulukları” adını verdiği “Zırvalıksız Marksizm” gibi “referans grupları”nın düşünce geliştirme açısından belirleyici bir öneme sahip olduğunu düşünür: “Yazma ve düşünmenin bireylerin ‘kendi başlarına’ yaptıkları zor bir iş olduğu doğrudur fakat hiçbir fikir, toplumsal bir bağlamın dışında üretilemez.” Kendi ifadesiyle, 60’larda Marksist olmak kolaydır, ciddiye alınacak tek akademik “oyun” odur çünkü. O, kendini “içine düştüğü Marksizm’in içinde [hâlâ] kalmayı” tercih eden “bir Marksist sosyal bilimci” olarak tanımlar. Fakat yine de “Marksizm”dense “Marksist gelenek” gibi daha “gevşek” ifadeleri tercih eder, zira “Marksizm”, sosyal bilimden ziyade bir ideoloji, hatta teoloji gibi duyulmaktadır ve ideolojik Marksizm’in Marksolojiye, Marxperestliğe dönüşme eğilimi vardır.
Akademik Marksizm ve Devrimci Marksizm
Marksist “geleneğin” bütünü içinde bilimsel disiplin sorunları yok mudur? Belki şöyle sormalıyız: Hangi bilimde yok ki? İç denetim yöntemlerini ve formel gelişimini en tamamlamış alanlardan olan tıbbi bilimler, parayla ve başka manipülasyon araçlarıyla öyle kirletilmiştir ki en küt kafalı aşı karşıtı bile tıbba güvenmemek için az çok tutarlı argümanlar bulabilmektir. Ethem’in sevgili babasının dediği gibi “maddi tıp şeytandır” şeytan olmasına ama bilim de böyle bir şeydir; içinde yaşadığı toplumun her veçhesinden etkilenir, onlar tarafından “kirletilir” ve kendini yanlışlayarak gelişir.
İdeolojik, ekonomik, siyasal olmayan bir bilim düşünün kendisi metafiziktir. Böyle olunca, bu düşü gerçekleştirmeye yönelik çabalar da bu üç alanın damgasını, kendi arzularının ve iddialarının tam tersine, üzerlerinde taşır. Yalnızca siyasal iktidarı aracılığıyla değil “üniversite endüstri işbirliği” gibi adlar altında kurduğu ekonomik zapturapt araçlarıyla akademinin asıl sahibi olan kapitalizmin orada ortaya çıkan kuramsal verimlere yansız kalması mümkün mü? Ya, tek tek bireyler ne kadar samimi olurlarsa olsunlar, bu paradigma içerisinde devrimci kuram ne ölçüde üretilebilir? Bu sorulara iyimser yanıtlar veremiyorsak başka bir soru karşımıza çıkar: Marksizm’i ideolojik mücadeleden ve genel olarak komünist siyasetten yalıtık bir biçimde geliştirme çabalarının kendisi “Marksizmoloji”ye dönüşmez mi? Bu da yeterince “zırvalık” değil midir?
Wright’la ilk derinlemesine tanışmam, 1985 tarihli Sınıflar eserine (Amerikan Sosyoloji Derneği bu kitabı “Sınıf ilişkilerinin kavramsallaştırılmasında çığır açan bir yenilik” olarak selamlar) dair teatileri derleyen “Sınıflar” Üzerine Tartışmalar’a sonsöz niteliğindeki makalesini çevirmemle oldu. “Sınıf Yapısı Kavramını Bir Kez Daha Yeniden Düşünmek” başlıklı, küçük bir kitap hacmindeki bu metin, bugün Marksizm ile ilgili en çok bilinen ve en çok unutulan gerçeğin ifadesiyle başlar: “Marksist sınıf analizinin kalbinde, sınıfın toplumsal çatışma ve toplumsal değişimin temel belirleyeni olduğu iddiası yatar.”
Erik Olin Wright, bu belirleyeni anlama yönünde bütün Marksizm ve Leninizm’i kat eden çabalara ampirik kanattan verdiği kuramsal destekle, yalnızca akademik değil devrimci Marksizm’in kitaplığında da önemli yerini almıştır. Asıl odağı sınıf mücadeleleri olmasa da çabalarının bu mücadele için olduğunu unutmayan bir akademisyendi o. Kendi deyişiyle: “Sınıf yapıları olası sınıf oluşumlarının ve sınıf mücadelelerinin sınırlarını belirleyebilir, fakat bu sınırlar içinde çok sayıda farklı mücadele türleri ortaya çıkabilir. Bu tür mücadeleler mevcut sınıf yapısını büyük ölçüde yeniden üretebilir ya da sosyalizm için olanaklar yaratabilir.”
Kaynaklar
Erik Olin Wright, Sınıflar (Nota Bene Yayınları, çev. Selma Toral).
Erik Olin Wright (haz.); “Sınıflar” Üzerine Tartışmalar (Nota Bene Yayınları, çeviri: kolektif).
Kenneth Allan, “Erik Olin Wright: Analytical Marxism” (The Social Lens: An Invitation to Social and Sociological Theory içinde, SAGE Publications).
Mark Kirby, “An Interview with Erik Olin Wright” (Economic Sociology, c. 11. No 2. Mart 2010.)