Söğütlüçeşme’de yaşam savunucuları ve diğerleri
Buradaki mücadelenin ana unsuru bürokratik usulsüzlükler değil rant arayışı uğruna kamunun parasını, yeşil alanları, tarihi mekanları kısaca hepimizin geleceğini gözden çıkaran siyasi düzenin kendisidir.
Aslı Arslan
6 Ağustos Cumartesi günü Söğütlüçeşme durağında yapılan eylem sonrası proje sahibi Akfen Holding’in iştiraki Fıratcan İnşaat’ın yazılı açıklama yapması mesajın doğru yere ulaştığını gösteriyor.
Bu mücadelenin temelde neye karşı verildiğini özetlemek istersek; yoksulluğun ve barınma krizinin zirve yaptığı bir dönemde kamunun kaynaklarının, yüzlerce ağacın kesilmesine göz yumularak ve bölgede kalan tek yeşil alanı katlederek bir şirketin rantı için heba edilmesi… Ve bu projenin gittiği yolun sonunda, muhtemelen başka rant avcılarının ellerini ovuşturarak beklediği Haydarpaşa Garı’nın kıymetli arazisi.
Fıratcan İnşaat’ın açıklamasını okudum. Anladıklarımı ve anlamadıklarımı paylaşayım: Kesilen ağaçların fotoğraflarının paylaşılmasına rağmen “taşınan” ağaçlardan bahsetmişler, kaç ağaç taşıdıklarını paylaşmamışlar. “Ağaç kestik” dememişler ama “hiçbir ağacı kesmedik” de dememişler. Hasta ağaçlardan bahsetmişler ama sayı, fotoğraf vb. bir bilgi de kamuoyuyla paylaşılmamış. Sanırım kesilen ağaçların itirafını fısıltı şeklinde “taşınamayacak kadar hasta olan ağaçlar’’ cümlesinde duyabiliriz. Görünüşe göre; Fıratcan İnşaat oraya gidip ağaçları inceleyen, fotoğraflayan insanların kendi gözlerine değil de onların sözlerine inanmalarını bekliyor. Post-truth (gerçek-sonrası) dedikleri bu olsa gerek.
“AVM yapmıyoruz, iddialar gerçekdışıdır” demişler. Onun yerine, onların deyimiyle, “bu izbe ve atıl bölgeye yeme-içme alanları yaparak buraya adeta ‘medeniyet’ getireceğiz” demişler. Bir ticari alanda çorap satmakla lahmacun satmak arasında yapısal bir fark göremiyorum. İkisi de aynı trafiği, aynı atığı üretecek. Hem de hiç ihtiyaç olmayan bir yerde.
“Mevcut viyadükler deprem yüzünden risk taşıyor, iyileştirilmeli” demişler. Bu ihtiyacın olduğuna dair hangi kurum bir çalışma yapmış? Mühendislerin, mimarların bir yapının ne derece güvenli olduğunu Süpermen misali gözleriyle anladıklarını sanmıyorum. Açıklamadaki ilginç maddelerden biri de projenin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) 650 bin metrekarelik Yaşam Vadisi projesinin içinde olduğunun belirtilmesi. Buradan İBB’nin projeye uygunluk verdiğini ya da destek olduğunu çıkartabilir miyiz?
Haziran ayından beri yurttaşların toplanıp eylem yaptığı, bir kamuoyunun oluştuğu bu konuda İBB’nin kendi projesi içindeki bir inşaat hakkında halkı bilgilendirmeyi akıl edememesi üzücü. 5 mahallenin kesiştiği bir bölgedeki tek yeşil alanda 250 ağaç kesilmişken İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İklim Değişikliği için Eylem Planı’ndaki samimiyeti sorgulanacak bir konu.
Bir Kadıköylü olarak belediyemizin sessizliğini de atlamamak gerekir. Kadıköy Belediyesi’nde çalışan birinin pencereden olanları görmemesi mümkün değil. İstasyonun tam karşısında belediye binası varken, iki aydır eylemler ve açıklamalar yapılıyorken, Kadıköy Belediyesi’nin en azından kendi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirdiğini kamuoyuna duyurmasını beklerdim. (Düzeltiyorum, yapmaları gereken buydu) Örneğin; Kadıköy Belediyesi, 3194 sayılı imar kanununun 32. Maddesini uyguladı mı?
Kadıköy’de yaşayan ve kentini savunmaya çalışan bir yurttaş olarak konunun teknik tarafını sade bir vatandaş gözüyle incelemeye çalıştım, burada da ilginç detaylar var. Proje tanıtım dokümanlarının birden çok varyasyonu var, içlerinde birbiri ile tutarlı olmayan nicel veriler mevcut. Raporların birinde ağaçlara dair bir kısım hiç yok. Burada şirketin kamuoyuyla paylaştığı dokümanlarla ilgili bir telaşı olduğunu görebiliriz. Ayrıca bu dokümanları inceleyen teknik kişilerin usulsüz dediği birçok detay var. Tüm bunları bir kenara bırakalım. Diyelim ki tüm onaylar, ruhsatlar, izinler ve ÇED raporu alındı. Diyelim ki tüm eksikler giderildi ve her şey kitabına uygun yapıldı. Kent savunucularının mücadelesi bitecek mi?
Buradaki mücadelenin ana unsuru bürokratik usulsüzlükler değil rant arayışı uğruna kamunun parasını, yeşil alanları, tarihi mekanları kısaca hepimizin geleceğini gözden çıkaran siyasi düzenin kendisidir. Sokakta kalan üniversite öğrencileri, okula aç giden binlerce çocuk varken kamu kaynaklarının ağaçları katlederek, yeşil alanları betonla kaplayarak heba edilmesi karşısında yaşam savunucularının mücadelesi bir yaşam boyu sürecektir. Tıpkı yaşamın kendisi gibi.