Soma’da adalet başka bahara kaldı…
Kesin olan şudur; bu kadar işçimiz ve meslektaşımızın canına mal olan katliamın temel nedeni, 80’li yıllardan itibaren sürdürülen ve AKP hükümeti tarafından da kılavuz edinilen emek düşmanı neoliberal politikalar ve uygulamalarıdır.
Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin
[Şükrü Erbaş]
Mehmet Torun
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 301 kişinin öldüğü Soma Maden Faciası'na ilişkin davada son kararı verdi. Oy çokluğuyla alınan karara göre, şirketin yönetim kurulu başkanı 20 yıl hapis cezasına çarptırılırken, TKİ kontrol biriminden iki yetkiliye 12,5 yıl ceza verildi. Buna göre madenin patronu, ölen her madenci için sadece 8 gün hapis yatmış olacak. Görevleri kamu adına denetim yapmak olan iki maden mühendisi ise ne hikmetse asli sorumlu gibi gösterilerek “haksız bir şekilde” cezaya çarptırıldı. En uç birimde görevlerini zor şartlarda yapmaya çalışan mühendisler günah keçisi olarak sistemin çarpıklığının kurbanı oldular. Kazanın akabinde Manisa Başsavcısının, “gözaltına alacağımız herkes işçilerle birlikte öldü” beyanı ile ölen mühendisleri işaret etmiş olması, sistemin yaratmış olduğu bu facianın, sadece birkaç mühendise yüklenerek çözümlenmek istenilmesinin; sistemden kaynaklı sorunların örtülmek istenilmesinin bir işaret fişeğiydi aslında.
Soma Faciası, sadece teknik bir maden kazası olarak görülmemelidir. Ülkemizde uygulanan ekonomik politikaların, ranta dayalı sistemin, çalışma yaşamındaki çarpıklıkların, işçi sağlığı alanındaki yanlışlıkların acı bir faturasıdır. Ucuz işgücüne dayalı sermaye birikim modelinin, emek sömürüsünün, kaynak talanının ve vahşi sömürü sisteminin iflasının fotoğrafıdır. Sermaye-siyaset-bürokrasi ilişkilerindeki kirli bağlantıları gözler önüne seren acı bir bilançodur.
Kömür bilindiği gibi en önemli birincil enerji kaynaklarından birisidir. Yeraltından zor koşullarda yeryüzüne çıkarılarak kullanılmaktadır. Soma’da yaşanan felaket, kömür üretiminin Türkiye’de teknolojik ilerlemeye paralel olarak gelişmediği, tam tersine, taşeronlaştırma, piyasalaştırma ve özelleştirme uygulamaları ile birlikte 19. yüzyıl koşullarına geri dönüldüğünü gözler önüne sermiştir. Yeni teknolojilerin kullanımı bir yana kendi deyimleri ile “maliyet unsurlarını baskılamaya” çalışan özel sektörün, geleneksel teknolojileri bile kullanmadığı, örneğin gaz maskelerinin kontrollerini ve değişimini bile yapmadığı ortaya çıkmıştır. İlk açıklamalarda trafo patlaması olarak belirtilen ve olağan bir kaza izlenimi verilmeye çalışılan felaket, boyutları itibari ile ülkemizde yaşanan en büyük “iş cinayeti” durumundadır. Facia, hem “madencilik” hem de “işçi sağlığı ve güvenliği” alanında son yıllarda ağırlaştırılmış bir biçimde sürdürülen “özelleştirme”, “piyasalaştırma” ve “taşeronlaştırma” politikalarının çöktüğünü göstermektedir.
Piyasa koşullarına ve özel sektörün “günlük kârı” hedefleyen ufkuna bırakılan bir enerji piyasası, gelinen noktada “liberal” ekonomiyi bile tehdit eder hale gelmiştir. Enerji maliyetlerinde ciddi bir artış yaşanırken, buna paralel olarak enerji alanında çalışan işçilerin maruz kaldığı koşulların kötüleştiği, ölümcülleştiği bugün daha çok görünür hale gelmiştir. Kömür çıkarma maliyetinin düşürülmesi, konutlarda ve sanayide kullanılan kömürün fiyatını düşürmemiş, tam tersine hem ekonomik hem de ağır bir vicdani yük haline gelmiştir. Çok açıktır ki Soma’da yaşanan felakete, şirketin “ne pahasına olursa olsun, maliyeti düşürme ve üretimi kesintisiz sürdürme” politikası neden olmuştur. Görünen tablodan yalnızca bu şirket sorumlu olamaz. Bu üretim modelini yaratan ve kömür madenleri ve linyit sahalarını ihalelerle devredenler ve denetim sorumluluklarını yerine getirmeyenler de yaşanan iş cinayetlerinden birinci derecede sorumludur. Bu model, 3-5 firmanın ve bunlara bağlı çalışan “dayı başı taşeronlarının” çıkarına ve binlerce işçinin kölelik koşullarında çalıştırılması göz göre göre iş cinayetlerine davetiye çıkarmıştır.
Son yıllarda madenlerde rodövans (kiralama) ve hizmet alımı yöntemleri sıklıkla kullanılır olmuştur. AKP döneminde yaşanan bu değişimin faturası, ağır baskısı altında ezilen işçilerin canları ile ödenmiştir. Bu tablodan kuşkusuz, neoliberal politikaların en sadık sürdürücüsü siyasi iktidar sorumludur.
Kesin olan şudur; bu kadar işçimiz ve meslektaşımızın canına mal olan katliamın temel nedeni, 80’li yıllardan itibaren sürdürülen ve AKP hükümeti tarafından da kılavuz edinilen emek düşmanı neoliberal politikalar ve uygulamalarıdır. Hükümet yetkililerinin, “bu işin fıtratında vardır” söylemleri, bilimin ve tekniğin karşısında aldıkları pozisyonu özetlemekte olup, hükümet; 301 vatandaşın can güvenliğini sağlayamadığı için hukuki ve vicdani sorumluluk taşımaktadır.
301 canımızı saygıyla anıyoruz.