Sosyalist kitle partisi deneyimi olarak Türkiye İşçi Partisi - II

Sosyalist kitle partisi deneyimi olarak Türkiye İşçi Partisi - II

Dünden devamla: Sosyalist kitle partisi olmak

Semih Gümüş

Türkiye İşçi Partisi’nin üye sayısının hızla artması partiyi kitleselleştirmeye başladı. Sosyalist hareketimizin tarihinde bir sosyalist parti ilk kez 40 binden çok üyeye sahip oluyordu. Seksen beş milyonluk ülkede 40 bin üyeye sahip olmak o partiyi kitleselleştirmiş olur mu? Fransa’da Nazizme karşı savaşan komünistlerin saygınlığı savaştan sonra FKP’yi 300 bin üyeye sahip bir kitle partisine dönüştürmüş. Sanırım bizim koşullarımızda Türkiye İşçi Partisi’ni tam anlamıyla bir kitle partisi olarak nitelemek için –yalnızca bir kurgu yaparak söylüyorum– 150-200 bin üyeye ulaşmak gerekir.

Öte yandan kitle partisi kavramının sosyalist hareket içinde yeniden TİP’le birlikte tartışılmaya başlayan bir olgu olduğunu söyleyebiliriz.

1970’lerden 1990’a dek içinde bulunduğum parti hayatında –bilinen ideolojik ayrılıklar dışında– kendisi durduk yere istifa edip giden, ‘verilen görevleri yapamıyorum, elimden gelen budur’ diyen, olur olmaz sorunlar çıkaran, beğenmedikleri yüzünden hemen uzaklaşan partililer olduğunu hatırlamıyorum. O zaman parti üyeleri hayatını sosyalizme adamış, kendilerini tepeden tırnağa Marksist-Leninist olarak gören, inançlı militanlardı. Üstelik 12 Eylül’den sonraki on yıl boyunca illegal koşullar içinde yaşamak da vardı.

Bu büyük özveriler içinde partinin kendi militan kalıplarını aşıp kitleselleşemediği de kuşkusuz. TİP için böyleydi ama öteki sosyalist partiler için de farklı değildi. TKP’nin neden sonra ortaya çıkışı ve özellikle gençlik örgütü İGD’nin etkinliği nedeniyle ulaştığı kitlesellik de partinin militan varlığının ötesine geçen bir toplumsal karşılık yaratamamıştı. TKP'nin 1979 ara seçimlerinde bağımsız senatör adayı olarak gösterdiği Beria Onger’in İstanbul'da 20 bin 215 oy alması bu dediğimin göstergesi olmalı. Aynı seçimde TİP’in İstanbul’da aldığı oy da 13 bin kadardı. O günden bugüne nüfus yaklaşık iki kat arttı. Ve 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi, İstanbul’da yaklaşık 420 bin oy aldı. İşte bu yepyeni bir durum.

Rosa Luksemburg, Lenin’le tartışmalarında, “Sizin Parti modeliniz Merkez Komitesi’nin aktif olduğu, onun dışındaki örgütlerin hepsinin koyun gibi buna uyduğu bir organizmadır” diye eleştirdiğinde, Lenin ona, “Tam tersine,” diyor: “Biraz da bizim merkezimizin zayıflığından dolayı Rusya’daki yoldaşlarımız her gün yüzlerce karar verip bunu uygulamak durumunda kalıyorlar ve bu bizim sağlıklı bir yönümüz.”

Bu güzel açıklamaya bakarak, partinin hızlı büyümesinin sonuçlarını, daha doğrusu getirdiği –neden olduğu– sorunları düşünmeye başlayabiliriz.

14 Mayıs seçimlerinden önce hiçbir sosyalist partinin sahip olamadığı o büyüme, seçimden sonra bütün ülkeyi bekleyen sıkı rejim koşullarında da sürer mi? Tek adam rejimine kaybetmenin toplumun bütününe yansıyan hayal kırıklığı ve bozulan moraller, çok katmanlı ümitsizlikler kimi üyelerin partiden ayrılmasına neden olabilir, oluyordur. Daha önce sosyalist parti kavramıyla ve partinin kendisiyle karşılaşmamış üyelerde ilk hayal kırıklıkları, ilk küçük anlaşmazlıklar kolay ayrılıkları getirebilir. Daha dün CHP’li, İyi Partili ya da kendini siyaset alanlarının dışında tutmaya özen göstermiş pek çok yeni parti üyesi, son birkaç ayda geldiği parti içinde daha örgütlenememişken uzaklaşmak isteyebilir. Böyle oluyorsa yapacak şey de yok, sorun da. Çünkü partinin artık kendisini örgütsel bakımdan daha sağlamlaştırması, kendisini koruyacak bir yapıya kavuşması gerekiyor.

Yepyeni üyeler... Parti’nin kendilerinden beklediklerine öncelik vermek yerine yalnızca kendi yapabileceklerini vermekle yetinen, maddi ve manevi özverilerini kendi hayatlarına göre sınırlı tutmaya çalışan, sıkı örgüt içi ilkelere göre davranmak yerine kendi anlayışlarına göre davranan, dolayısıyla daha gevşek parti ilişkilerine göre kendilerini ayarlayan, hatta belki yalnızca aidatını ödemekle yetinmiş, herhangi bir parti çalışmasına katılmadıkları gibi belki –partiyle üye arasındaki ilk ve en küçük bağ olan– aidatını bile ödemeyi unutanlar.

Demek ki yığınlar içinde dışa dönük örgütlenme çalışmalarına her zaman öncelik veren partinin içinde bulunduğumuz dönemdeki önemli sorunlarından biri, gene de parti üyelerinin örgütlenmesidir. Bunu örgüt deneyimi olan kadrolar yapabilir. Ama kırk bini aşkın üyeyi örgütleyip yönetecek enaz düzeyde deneyimi olan yeterli sayıda partiliye sahip olmak da zor. Ne var ki sosyalist partide çaresizlik olmaz, sorunların çözümü bulunur. Her deneyimli parti üyesinin düşünme biçimi de budur.

Peki üyelerin büyük çoğunluğu daha önce bir örgüt deneyimi yaşamamışsa bu nasıl tamamlanacak? Sorun burada. Belki şunlarla...

1. Parti üyelerini, becerilerine ve verebileceklerine göre görevlendirmek. Peki, sosyalist bir kitle partisinde yalnızca aidatını ödeyen üye de olur mu? Yanıtı kolay bir soru değil bu. Üyenin, partiyle ilk ve en küçük bağı olan aidatını –belki yaptığı bağışları– ödemenin ötesinde alabileceği roller yaratmak gerekir.

2. Partinin dışa dönük eylemlerinde çeşitli nedenlerle yer alamayacak pek çok üye bulundukları yerde partiye kendi becerilerine göre farklı katkılarda bulunur. Plazada, fabrikada, okulda… Peki onlar bulundukları yerde partiyi kendilerince temsil ediyorsa parti onlarla nasıl ilişki kuracak? Nerede en az üç parti üyesi varsa orada bir ekip oluşturmak bunun çözümü olur mu? 1970’lerdeki parti örgütlerinde bir ekip üyesi olmayan parti üyesi olmazdı. Ekip, mahallede, fabrikada, okulda… Aynısını uygulayabilir miyiz? Evet demek istiyorum ama on bin üyesi olan bir partide bunu yapabilirken yakında belki 60, 70 bin üyesi olan bir partide bunu yapmak olanaksız. Çünkü her ekip aynı zamanda kendisini yukarıya çıkaran bir başka bağlantı içinde olmalı, o bağlantısı da kendisini yukarıya bağlayan başka bağlantılara sahip olmalı… Binlerce parti üyesinin bulunduğu büyük örgütlerde yukarıya, ta genel merkezdeki örgüt bürosuna kadar uzanan zincir kaç kademe gerektirir. Bilgi, fikir, deneyim, eleştiri, özeleştiri kademeler çoğaldıkça erimeye başlar. Bu bir sorunsa bu öneri yok mu sayılmalı? Hayır, parti örgütü ne olursa olsun, bir örümcek ağı gibi her hücresi kendisini merkeze doğru götüren bağlantılardan oluşmalı. Bu birden olmaz ama bunu oluşturmaya başlanabilir. Bilmem bir olanaksızı mı düşünüyorum…

3. Parti üyelerinin yetiştirilmesi, kararlı partililerden zamanla deneyim kazanacak kadrolar oluşturmanın bilinen yolları:

a. Eğitim. Öncelikle iki başlıkta: Sosyalizm nedir-parti nedir?
b. Fikir alışverişinin, tartışılarak alınan kararların, kolektif düşünüp davranmanın yaşandığı düzenli toplantılar. (Üye toplantıları, emek, kadın, gençlik, ekoloji vb. grup toplantıları, kurullar…)
c. Eylem içinde eğitim. Alanda bildiri dağıtmak, afişlemeler yapmak, bazen bir açıklamayı, bazen daha çoğunu, yani devletle karşı karşıya gelmeyi göze almayı gerektiren gösterilere katılmak, pratik içinde yaşamak, ne kadar olabiliyorsa.

Sosyalist partinin geçmişten bugüne süzülerek oluşmuş günümüze uygun kültürü, içinde yaşayan üyelerin değişimine kendiliğinden de katkıda bulunur.

Bunları gölgede yazdığımı biliyorum. Yeni düşünceler ve öneriler olmadıklarını da. Bir yerlerden tutup toparlama, tartışma gereksinimi duyduğum için yazdım. Ama sosyalist bir kitle partisi olmanın yolunun zorlu geçeceği de az çok görülüyor. Türkiye İşçi Partisi altmış yıl sonra ilk kez toplumsal bir karşılık yaratmış, bunu koruyup büyütmeye aday bir sosyalist parti. Bu, toplumsal ve siyasal mücadelelerle geçecek hayatımız için, bu ülkenin sosyalist hareketinin bütünü için değerli.

Bu ülkede sosyalistler hep gözü açık doğdu, yaşanan onca acı onları kör edebilirdi ama onlar sağlıklarını hiçbir zaman yitirmedi. Ve tarihsel fırsatların izinde, yollarından inatla ayrılmadılar.

DAHA FAZLA