Suriye saldırısından önce ve sonra: ABD’de durum
Suriye saldırısı gerçekleştikten sonra, ABD’nin müesses nizamı (establishment); Trump karşıtı pozisyonundan geri adım atmış gibi görünüyor. Görünen, gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı. Marx, bu cümleyi boşuna söylememiş olsa gerek.
ABD müesses nizamını anlamak için İngiliz Marksist tarihçi Eric Hobsbawn’dan bir alıntı yapmakta fayda var. Hobsbawn’ın öz yaşam öyküsünü anlattığı kitabı, Tuhaf Zamanlar’da establishment’ı şu cümle ile tarif ediyor: “ABD, en azından toplumsal hayatı itibariyle, vasatlarla işlemeye ayarlı bir ülkedir.”1
Egemen ideolojinin ortalamacılık olduğu merkezkaç kuvvetlerin ise, bu ortalamaya yaklaştığı anda siyasal ve toplumsal alanlarda kendine yer bulabildiği bir ülke ABD. Hobsbawn’ın tanımını biraz daha ileri götürürsek, bu ortalamacılığın ABD’nin emperyalist sistemde hegemon güç veya devlet olmasındaki payının yadsımamamız gerekir.
Bununla birlikte, Trump’ın iktidara gelişini emperyalist sistemde yeni açılan bir dönemin eşiği olarak belirleyecek olursak, ABD’nin müesses nizamının Suriye saldırısına öncesi ve sonrasıyla verdiği ‘değişik’ tepkileri, bütünlüklü bir perspektifle yorumlamak elzemdir.
Saldırıdan Önce
2008 krizi ve ona karşı geliştirilen politikaların, 2012 yılından başlayarak yeni bir tıkanıklığa doğru evrilmesi emperyalist sistemde ama özellikle sistemin merkez ülkeleri olan coğrafyalarda kırılmaları beraberinde getirdi. Bu kırılmaların, sistemin hegemon gücü ABD’ye yansımaması düşünülemezdi. Diğer bir deyişle Trump’ın iktidara gelişini, bu kırılmaların bir sonucu olarak görebiliriz. Elbette bu sonucu, emperyalizm ve kriz bağlamında değerlendirmek gerekir. Tam da bu noktada, Trump’ın yükselişini anlamanın yolunun bitmekte olanı anlamaktan geçtiğini hatırlatmakla yetinelim.
Trump seçildikten sonra, ABD müesses nizamının Trump’ı nasıl yorumladığına bakalım. Bunun için, sadece ABD’de değil tüm dünya sermaye sınıfları için bir ideoloji üretim merkezi olan Economist dergisinin Trump seçildikten sonra yayımlanan sayısındaki baş yazısı2 oldukça anlamlı bir zemin sunuyor.
Başyazı The New Nationalism (Yeni Milliyetçilik) adını taşıyor ve Trump’ı bir anomali olarak görüyordu. Clinton-Trump karşılaştırması temelinde, Clinton’ı “küreselleşme yanlısı”, özgürlükçü ve neo-liberal çizginin, Trump’ı ise “küreselleşme karşıtı”, milliyetçi ve neo-liberalizm karşıtı çizginin temsilcisi olarak tanımlamaktaydı. ABD özelinde pek çok yazılı ve görsel burjuva medyası için benzer bir durum söz konusuydu. Trump’ın iktidarı belirsizliği beraberinde getirmişti. Oysa müesses nizam için belirsizlik bir bakıma ölüm demektir. Yine Hobsbawn’a dönelim o halde. Hobsbawn, yukarıda bahsettiğimiz kitabında, belirsizliğin ABD müesses nizamı için ölüm anlamına geleceğini şu cümlelerle anlatıyor: “ABD, siyasi hayatım boyunca, Franklin Delano Roosevelt, Kennedy ve Nixon gibi üç muktedir başkandan sonra başkanlık makamına, ne bu görev için gereken nitelikleri taşıyan ne de bu görevi yapması beklenen kişilerin apar topar getirildiğini ama (buna rağmen) bu kişilerin ABD ve dünya tarihinde gözle görülür bir farklılık yaratmadığını gördüğüm yegane ülkedir. Bu açıdan bakıldığında yüksek siyaset kavramının üstünlüğüne ve büyük insanlara inanan tarihçiler ABD'yi anlamlandırmak konusunda güçlük yaşarlar.”3
Hobsbawn’ın belirsizliğin ölüm demek olduğunu veciz cümlelerle anlatmasından hareketle, Trump ile müesses nizamın birbiriyle çatışmaması düşünülemezdi bile. Bu çatışma, ABD sermaye fraksiyonları arasındaki çıkar çatışmasından ya da ‘burjuvazinin iç savaşı’ndan ayrı düşünülmemeli. Bu çatışma önce, Trump’ın başkan seçilmesinde Rusya komplosu ile Trump’ın meşruluğunu sorgulamaya çalışmış, Michael Flynn gibi Trump için hayli önemli bir siyasal figürü siyaset dışına atmış, Obamacare ve Göçmenlik Karşıtı Yasası’nın iptali ile en üst seviyeye çıkmıştı. Tüm bu süre zarfında, Trump’ın başkan olarak bir dönemi doldurup doldurmayacağı yüksek sesle tartışılmaya başlanmıştı.
Saldırıdan Sonra
Tüm bu kargaşa ve kaosta, Trump’a can simidini Suriye’de gerçekleşen kimyasal saldırı uzattı. Suriye’deki saldırının faillerinin kimler olduğunu uzun uzadıya anlatmamıza gerek yok, herkesin malumudur. Lakin yine de, kimyasal saldırının ve sonrasında gerçekleşen tiyatronun detaylarını öğrenmek isteyenlere, Serhan Kayır’ın geçen hafta yayımlanan yazısını4 şiddetle tavsiye ederim.
Can simidi dedik. Açalım. Trump, Ortadoğu’da birinci öncelik olarak islamcılık ve ona karşı mücadele olarak belirlemiş, bu doğrultuda Suriye’de rejim değişikliği stratejisini rafa kaldırmış, Suriye Devlet Başkanı Dr. Beşşar Esad’ın islamcılıkla mücadelede desteklenmesi eğilimini yüksek sesle söylemeye başlamıştı. Bunun getireceği belirsizliklerin, ne türden sonuçlar doğuracağı elbette müesses nizam için kabul edilebilir değildi. ABD emperyalizmi, 1945 sonrasında kendini ‘demokrasi ve insan haklarının gelişimi’ adına demokrasi ihraç etmekle meşrulaştırmıştı. Bunu gerekçe göstererek, Latin Amerika’dan Afrika’ya, Ortadoğu’dan Uzakdoğu Asya’ya askeri-siyasi-ekonomik çeşitlilikte müdahalelerde bulunmuştu. Bu ABD başkanı kim olursa olsun, ABD emperyalizmi için bir kırmızı çizgidir. Trump’ın bu kırmızı çizgiyi aşmaya çalıştığını söylemiyoruz elbette. Sadece, kimi yöntemsel farklılılarının bulunduğunu lakin dünyanın içinde geçmekte olduğu dönem itibariyle, bu yöntemsel farklılıkların tolere edilmemesinin olasılık dahilinde olduğunu söylüyoruz. Trump, Suriye’de işlerin bu aşamaya gelip karmaşık bir hal almasının birinci sorumlusu olarak ABD müesses nizamının bugüne kadar uyguladığı ‘yanlış politikaları’nı sorumlu tutması ve Suriye’deki kimyasal tiyatrosuna ilişkin attığı tweetinde yaşanan trajedinin ‘Obama’nın politikalarının aptallığı’nın bir sonucu olduğunu beyan etmesi bu açıdan manidardır.
Suriye’ye saldırmakla birlikte Trump’ın dış politikada ne demek istediğini geçen haftada değinmiştik.5 İç politikada ise, ABD müesses nizamına, kimi yöntemsel farklılıklarımız olsa da temelde aynı şeyi savunuyoruz mesajını vermiş oldu. Ki saldırı sonrasında, yayın organlarından tutun da, Cumhuriyetçi ve Demokrat siyasetçilere kadar pek çok ‘Trump muhalifi’nin Trump’ın arkasında hizaya geçmiş olması bu mesajın alındığının bir kanıtıdır.
Son olarak, Trump ve müesses nizam birlikte hareket etme konusunda önemli bir virajı almış oldu. Ama henüz bir uyumdan söz edemiyoruz. Trump’ın, Steve Bannon gibi bir ideologunu Ulusal Güvenlik Konseyi (bizdeki MGK) görevinden azletmesi çatışmanın farklı dozlarda devam ettiğini gösteriyor.
- Eric Hobsbawn; Tuhaf Zamanlar syf:409
- http://www.economist.com/news/leaders/21710249-his-call-put-america-first-donald-trump-latest-recruit-dangerous
- Eric Hobsbawn; Tuhaf Zamanlar syf:409
- http://ilerihaber.org/icerik/bir-kimyasal-saldiri-yalani-daha-kliseler-dekorlar-sahneler-70475.html
- http://ilerihaber.org/icerik/ortadogudan-asya-pasifike-emperyalizmin-kriz-cografyalari-70474.html