Tarikat istemezse…
Şunu açıkça ve büyük harflerle yazalım: BU ÜLKEDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ İSTEMEYEN EN ATEŞLİ GÜRUH TARİKATLARDIR.
Tugay Candan - @TugayCandann
Mail: [email protected]
AKP iktidarının son dönemdeki en infial yaratan kararlarından biri İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıydı. Nasıl infial yaratmasın? Kadın cinayetlerinin çığ gibi arttığı, LGBTİ+lara yönelik nefretin körüklendiği bu dönemde sözleşmeden çıkmak, bu vahşetin açıkça tarafı olmaktı.
Aradan neredeyse 2 yıl geçti; Altılı Masa geçen günlerde ‘Ortak Mutabakat Metni’ni duyurdu. Ama o da ne? Mutabakat metninde İstanbul Sözleşmesi yoktu. Yani “20 yıldır memleketin anasını ağlattılar” dedikleri AKP iktidarının en infial yaratan ‘icraat’lerinden birini ortak mutabakat metinlerine layık görmemişlerdi.
Şunu açıkça ve büyük harflerle yazalım: BU ÜLKEDE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ İSTEMEYEN EN ATEŞLİ GÜRUH TARİKATLARDIR. Kalanlar da mutlaka bu tarikatların uzantısı ya da hafifletelim, müridi değilse de ‘dostları’ ve kadın katilleridir. Öyleyse?
Altılı Masa’ya baktığımızda ise siyasal İslamcı bileşenlerin yanı sıra, gelenekten direkt bir tarikat partisi olan Saadet Partisi’ni görüyoruz. Sözleşmenin mutabakat metnine koyulmamasının Saadet Partisi’nin diretmesiyle gerçekleştiği belirtiliyor. Doğrudur. Hatta sözleşmeden çıkmak için Erdoğan ile görüşen ve “çıkılıyor” ‘müjdesi’ni veren de Saadet Partisi’nin önemli isimlerinden Oğuzhan Asiltürk’tü.
YA MASANIN GERİ KALANI?
Doğrudur, Saadet Partisi istememiştir. Kimse de istemediğine şaşırmamıştır. Ancak ya masanın geri kalanı? İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özlale’nin mutabakat metninin okunduğu kürsüden sözleşmeye dönüleceğini açıklaması tatmin edici değildir. Yazılı bir metin varken, sözle teminat inandırıcı gelmemektir.
Bu sayfalarda daha önce Türkiye’de düzen siyasetinin nasıl bir siyasal İslamcılık sarmalı içinde kaldığını yazmıştık. Yine tarikattaki cinsel istismar olayında muhalefetin nasıl bu işi tarikatlardan azade duruma getirmeye çalıştığını da belirtmiştik.
Hatta AKP’den sonraki dönem için şu kaygımızı dile getirmiştik:
"Korkutucudur; çünkü mesela bu dönem AKP’nin devleti neredeyse birlikte yönettiği ve toplumsal açıdan kangren anlamına gelen tarikatların bundan sonra da etkinliğini sürdürmesi, en azından yine “söz sahibi” olarak görülmesi ihtimali hayli yüksektir."
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ TURNUSOLDUR
İşte İstanbul Sözleşmesi tam da bu konudaki turnusoldur. İstanbul Sözleşmesi’ni yüzde 1 oy potansiyeli olan bir masa bileşenin ısrarıyla yok saymak kimseye anlatılamaz. Tarikatlar hariç…
Altılı Masa’nın diğer bileşenlerinin tarikatlara ilişkin korkusu “aman ağzımızın tadı kaçmasın” boyutundaysa, böyle hayati bir konuda yaslandıkları yine tarikatların hassasiyetiyse, onay ve meşruiyet aradıkları yer yine dergahlarsa; vadettikleri de AKP’siz bir AKP Türkiyesi’nden öte geçmez.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının başında Türkiye; AKP’den de siyasal İslamcılık’tan da onun uzantılarından da kurtulmalıdır. Öyleyse seçimde AKP’yi göndermek ne kadar hayati bir konuysa, bu süreç ve sonrasında toplumsal muhalefetin diri tutulması bir o kadar hayatidir.