Teorisyenimiz devrimci, sınıfımız işçi

Teorisyenimiz devrimci, sınıfımız işçi

Hayatlarımız patronların iki dudak arasından çıkan pis fikirleri, hırsları kadar değersiz değil, olmayacak. Hep daha fazlasını isteyeceğiz, daha fazlasını da daha fazla kişi ile yürüyerek elde edeceğiz.

Merve Akyel

Kapitalizmin doğası gereği yarattığı iktisadi bunalımlar her geçen gün toplum tarafından yıkıcı sonuçlara yol açıyor. Bu günlerde emek hareketine olan ihtiyaç, güçlü emperyalist ülkelerde dahi gözle görülür boyutta ortaya çıkıyor. Görünen ihtiyaca yönelik bir kurtuluş arayanların aklında “Devrimci Marks” bu noktada canlanıyor. Tam olarak bu aşamada Erkin Özalp, Teorisyeniniz Devrimciydi kitabı ile Marksizm’den hareketle ne yapılmalı, Marksizm bu hareketlerden kendine ne katmalı sorularına yanıt arayışında bulunuyor. Marx’ın ilk devrim modelinden, Fransız Devrimi’ne, Fransız Devrimi’nden Paris Komünü’ ne varan ve Sovyetler Birliği’ne uzanan incelemeler yapıyor. Devrimlerin yolunun nasıl açılabileceği tartışmasına katkıda bulunmayı hedefliyor.

21. yüzyıl mücadelesinin, çağının koşullarına ayak uydurarak çağının imkanlarını en etkin ve verimli şekilde kullanılması gerekliliği şarttır. Kapitalizm ile mücadelenin yöntemlerinin arandığı, yeni araçlar ve yeni biçimler geliştirildiği dönemde “Devrimci Marx” akıllarımızda yeniden canlanıyor. Filozof, teorisyen, hukukçu, ekonomist vb. sıfatlardan sıyrılarak işçi sınıfı devrimciliği anlamına gelen komünist düşünceyi benimseyen “Devrimci Karl Marx”. Onun için olabilecek bütün faaliyetler, işçi sınıfı devrimi için yürütülen mücadeleye katkıda bulunduğu ölçüde bir anlam ifade eder. Peki bu işçi sınıfı kimdir, neler ile mücadele eder? İşçi sınıfı başlı başına yaşamının devamlılığı için emek gücünü satmakla mükellef olanlar ve onlara bağlı yaşamak zorunda olan ailelerinden oluşur. Küçük bir azınlık tarafından açlıkla terbiye edilen, emek gücünün sömürülmesinin yanı sıra kendisi ile eşit koşullarda yaşayan/yaşamaya çalışan kişiler ile sürekli bir rekabet halinde olmak zorunda bırakılır. Çünkü bu rekabetin de temel dayanağı işçinin kendine reva görmediği koşulları reddettiği takdirde arkasında bıraktığı milyonlarca işsiz ordusunun onun yerini dolduracağını gözler önüne serilmektir. Kapitalist sistem bu rekabeti diri tutmadığı takdirde yenilgiye mecburdur. Bu yüzdendir ki çarkların küçük bir azınlığın etrafında isteklerine göre dönmesi tek tek insanların değil insanlığın sorunudur. Marx’ın deyimi ile de İşçi sınıfının kurtuluşu insanlığın kurtuluşu anlamına gelmektedir ve kendi eseri olacaktır.

Bunların yanında sınıfın bir parçası olmayı reddeden sistemin yarattığı oyunlar sayesinde kendisinin işçi olmadığına, sömürülmediğine ikna olan büyük bir işçi toplamı ile karşı karşıyayız. Genelde bu toplam toplumdaki diğer rolleri ile ilgili bir karışıklık yaşamasının yanında sistemin istediği ve göstermeye çalıştığı gibi kendini ezilenlerin arasına layık göremeyenlerden oluşuyor. Kendisini memur, şef, şoför, tesisatçı, muhasebeci veya çalışan olarak tarif eden toplamın; birbirinden farklı nitelikte, nicelikte, mekanlarda işlerini sürdürüyor olması bu sınıfın bir parçası olan birer işçi olduğu gerçeğinden farklı değildir. Bu toplamdaki kişilerin her biri hayatını kendi elleriyle var etmek zorunda olan kişilerden oluşur. Bu kabullenilemeyiş, sınıfın bir parçası olmadığı algısına kapılınması sermayenin dışında kimsenin kârına değildir. Bir araya gelip mücadele etmek yükümlülüğünü kurtuluş için herkes sırtında taşımak zorundadır.

Yaşadığımız dünyada bahsettiğimiz bu sömürü koşullarının daha yaşanabilir olan kısımlarının, yani sahip olduğumuz bütün hakların altının yine sınıfın verdiği mücadelelerin, isyanların yattığını unutmamak gerekir. Bunun gibi ve tüm temel mücadelelerde Marksistler hiçbir zaman amaçlarını gizli tutmazlar. Söz konusu ezilenlerin kurtuluşu dahi olsa tercih edilecek yol komploculuk olamaz. Çünkü işçi sınıfının, toplumun çoğunluğunun iktidarından söz ederken bu yöntem başarısızlığa mahkumdur.

Gösterilen hedefler asli doğruların önünde engel oluşturacaktır. Ayrıca komünizm günümüze kadar bir hayli büyük karalamaların, farklı niyetlerde yorumlanmaların içerisinden geçmiş durumdayken, asıl hedefleri gizlemek okları kendi tarafına doğrultmaktan farklı değildir. Marx ve Engels’in bu konuda yaklaşımı nettir: Komünistler, kendi görüşlerini ve amaçlarını gizlemeye tenezzül etmezler. Hedeflerine ancak tüm mevcut toplumsal koşulların zorla yıkılmasıyla ulaşılabileceğini açıkça ilan ederler. 

Kapitalistler, işçilerin yeterli koşullarda yaşadıklarını iddia ediyorlar. Bu iddialarını söylemler ile örneklendirmek istersek şunları söyleyebiliriz: Tatil de mi temel ihtiyaç? Süpürgenin elektriklisi şart mı? Eğer her eve buzdolabı giriyorsa demek ki bir refah seviyesi var! Ve tabi zorunlu tüketimlerin düzeyi işçiler ile işverenlerin verdikleri mücadele ile belli olur. Kim daha kalabalık, örgütlü, birlikte hareket eder pozisyonda ise son sözü o söyler. Daha da temel ve hayati şeylerden bahsetmek gerekirse kapitalistler bugün teknolojiyi kullanıyor, ama işlerine nasıl geliyorsa o şekilde o miktarda kullanıyor olmasının yarattığı insanlık dışı muamelelerden başlamak yerinde olacaktır. Örneğin günümüz teknolojisine baktığımızda “amelelik” olarak nitelendirilen birçok işin çok daha kolay teknolojik yöntemleri bulunmaktadır. Örneği biraz daha daraltmak gerekirse amelelikten kıstası nakliyat işinde çalışan bir işçiden verebiliriz. Bu çalışanın eşyaları tek tek sırtında taşımanın sebebi teknolojinin bu konuda yetersizliğinden değil, işverenlerin daha büyük kâr ile ayrılmak istemesi sonucunda olan bir tercihtir. Daha can yakıcı bir örnek ile, sigortasız, kaçak bir şekilde ve düşük ücretler ile kot kumlama gibi 1-2 yıl içerisinden büyük hastalıklar edindiren işleri yaptırılarak toplu “katliamlar” gerçekleştiriliyor. Patronlar servetlerine servet katarken olan yalnızca bu şartları kabul etmekten başka çaresi bulunmayan milyonlarca işçiye oluyor.

Hayatlarımız patronların iki dudak arasından çıkan pis fikirleri, hırsları kadar değersiz değil, olmayacak. Hep daha fazlasını isteyeceğiz, daha fazlasını da daha fazla kişi ile yürüyerek elde edeceğiz. “İnsanlığın elindeki yeni olanaklar, üretim süreçlerinin toplumsal çıkarlar doğrultusunda örgütlenmesi ve halkın devlet yönetimine katılımı konularında, geçmiştekilere göre çok daha ileri hedeflerin belirlenmesini mümkün kılıyor” diyor Erkin Özalp. Bugünden bakıldığında bizler, onlar ve kalan güncel koşullar değerlendirmelerinin sonuncunda bir şeylerin değişmesine olan ihtiyaç gerçekçi hedefler uğruna, mücadele ile somut kazanımlar elde etmeye büyük bir ihtiyaç olduğu gözler önüne serilmiş vaziyette bizleri bekliyor.