Tilbe Akan yazdı | 'Biz zaten ölüyoruz, salgın kimin umrunda?': Irak halkı yeniden sokaklarda
Tilbe Akan
Irak’ta açların isyanı salgına rağmen devam ediyor. 2003 işgali sonrası kendini toparlayamayan, sık sık hükümet değiştiren, Şiilerin, Sünnilerin ve Kürtlerin anlaşamadığı her durumda kriz yaşayan, üretim yapmayan, geliri petrole dayalı, İran ve ABD etkisinde ve bu ülkelerin nüfuz alanlarından biri olan Irak’ta neoliberal politikaların, mezhepçiliğin ve yolsuzluğun sonucu olarak sular durulmuyor. Irak halkının başına gelen en büyük yıkımlardan biri 2003’te ABD’nin Irak işgali oldu. ABD bağımlı kılma politikasıyla Irak’ta birçok fabrikayı kapattı ve tarımın durma noktasına gelmesine sebep oldu. Dahası, ABD’nin siyasi müdahaleleri, mezhepçi partilere ve İslamcı çetelere desteği, ekonominin yıkımı, siyasi ve ekonomik sistemin çok daha yozlaşmış bir hale gelmesine sebep oldu. İnsanların devlet yapısına güvenme ihtimalini bile ortadan kalktı. Seçimler artık Irak halkının ciddiye aldığı bir mesele değil. Irak’ta işsizlik kol geziyor, üretim yok, sadece petrol çıkartılıp satılıyor. Başta temel besin kaynakları olmak üzere her şey ithal ediliyor. Bir zamanlar Ortadoğu’nun önemli sanayi merkezlerinden olan Irak mezarlığa dönmüş durumda.
2003’ten beri milyonlarca Iraklı için yaşam koşulları Saddam dönemini aratacak kadar ağırlaşmışken, IŞİD tarafından ülkenin üçte biri talan edilip ağır bir savaş ve göç dalgası yaşanmışken halkın patlama noktasına gelmesi oldukça doğal. Ekim 2019’da Irak halkı bu tablo nedeniyle siyasi ve ekonomik sistemin değişmesi talebiyle sokaklara dökülmüştü. Açların isyanı diyebileceğimiz aylarca süren eylemler boyunca kesin olmayan verilere göre, 669 kişi hayatını kaybetti, 25.000 kişi yaralandı, 2800 kişi gözaltına alındı, işkence gördü ya da tutuklandı. Mezhepçiliğe, ırkçılığa ve İslamcılığa dayanan, yozlaşmış, halkı kutuplaştırmış ve birbirine düşman etmiş olan bu neoliberal ve mezhepçi sistem çok uzun zamandır halkı yoksulluk, özelleştirme, can güvenliğinin olmaması gibi sorunlara sürüklemişti. Bu sebeple mezhepsel ve etnik farklılıklar hala ortak zeminde buluşmanın önünde büyük bir zorluk. Ancak yine de insanlar işsizlik, yoksulluk gibi can alıcı problemler etrafında görece birleşebiliyor.
Bugüne bakacak olursak, halk yine sokaklarda. Sistemden rahatsız olan halk sıtmaya yani başbakanın değişmesinin yeterli olduğuna razı edilmeye çalışılıyor. Eylemler zayıflasa da mesele tazeliğini korumaya devam ediyor. Talepler net: İşsizlik ve yoksulluk sorununun çözülmesi, neoliberal politikalardan vazgeçilip kamu sektörlerinin artırılması, ABD’nin emperyalist çıkarları ve İran’ın bölgedeki emperyal heveslerine karşı emekçilerin çıkarlarının gözetilmesi. Koronavirüs salgının etkisine gelince de sağlık sistemi dünyanın en kötüleri arasında yer alıyor. Neyse ki bu tabloya rağmen virüs çok hızlı bir şekilde yayılmadı. Ama başka ülkelerde de olduğu gibi hükümet salgın bahanesini kullandı. 1 Nisan’da sokağa çıkma yasakları başladı. Milisler bu durumu siyasi huzursuzluğu bastırmak için kullandı. İlk başlarda eylemciler salgını pek ciddiye almadı. Pek şaşırtıcı değil çünkü zaten açlık ve yoksulluktan kırılan, devletin sinek öldürür gibi katledebildiği bir halk salgını siyasi iktidardan daha büyük bir tehdit olarak görmedi. Vaka sayıları artmaya başladığında eylemciler büyük oranda Tahrir Meydanı'nı terk etmeye başladı. Çadırlarda kalmaya devam edenler ise, kendilerini izole etti. Zira virüsün yayılması, Irak’ta korkunç senaryolara sebep olabilirdi. Dolayısıyla koronavirüs salgını başladığında eylemler zayıflamış oldu. Ancak 10 Mayıs’ta Mustafa El Kadimi’nin başbakan olması ve bakanların atanmasının ardından halk kendini yeniden gösterdi. Meselenin ekonomik boyutuna gelecek olursak, sokağa çıkma yasakları nüfusun yarısından fazlasının işsiz kalmasına sebep oldu ki bunların çoğu genç işsizler. Geri kalan kısmı da güvencesiz işlerde ve özel sektörde çalışıyor. Güvencesiz çalışanlar günlük yevmiyelerle çalıştığından sokağa çıkma yasağı olduğunda açlıkla karşı karşıya kaldılar. Yine geçtiğimiz günlerde doğalgaz üretimi yapan fabrikalarda çalışan işçiler de haklarını aramak için eylem yaptılar.
Salgının yarattığı diğer bir sorun ise her yerde olduğu gibi Irak’ta da kadına yönelik şiddetin artması. Geçtiğimiz günlerde iki kadın maruz kaldıkları şiddet sebebiyle intihar etti. Eylemlere kadın katılımı ise oldukça yüksek. Çeşitli mezhep ve dinlerden insanlar bir arada yoksulluğa, yolsuzluğa, siyasi iktidarın yozlaşmışlığına karşı sistemi değiştirmek için omuz omuza mücadele ediyor. İkinci dalga diyebileceğimiz salgın sonrası eylemliliklerin daha düşük yoğunluklu olduğu bir gerçek. Bunun ana sebeplerinden bir tanesi öncülük edebilecek devrimci partilerin yokluğu, diğeriyse yine bu yoklukla bağlantılı olarak alternatifsizliği. Birçok insan katledildi, kaçırıldı, işkence gördü. Bedeller ödendi, ödeniyor. Ancak eylemlerin zayıflaması bu ağır bedeller karşısında kazanıma dair şüphelerinin doğması. Örgütsüz bir halk hareketi açısından ne yazık ki sönümlenme kaçınılmaz görünüyor.
Bütün bunların yanısıra, geçtiğimiz günlerde IŞİD’in Irak’ta tekrar güç kazandığına dair haberler yayınlanmaya başladı. Irak Kürdistan’ında eylemlerine tekrar başlayan IŞİD tarım topraklarında yangınlar çıkartıyor sebebi ise bölge halkını korkutmak. Irak Kürdistan’ında IŞİD militanları haftalardır baskınlar düzenliyor, bubi tuzakları kuruyor ya da canlı bomba olarak kendini patlatıyor. IŞİD’in yeniden güç kazanmasına dair haberlerin gerçeği ne kadar yansıttığını ilerleyen günlerde göreceğiz ancak Irak halkının bu cehennemden çıkabilmesi şart.
IŞİD saldırılarının yanı sıra Bağdat ve Erbil arasında bütçe ödemelerine dair kriz yeniden gündeme geldi. Bağdat yönetimi, IKBY'nin, Mayıs 2014'te Irak merkezi hükümetinden bağımsız şekilde petrol ihraç etme kararına tepki olarak Erbil'in anayasal hakkı olan yüzde 17'lik bütçe ile memur maaşlarını göndermemeye başlamıştı. Eski Başbakan Haydar el-İbadi'nin görevde olduğu Mart 2018'de yeniden düzenli şekilde IKBY'deki memurların maaşları ödenmeye başlamıştı. İbadi'den sonra Şii siyasetçi Adil Abdulmehdi'nin Ekim 2018'de başbakanlık görevine gelmesiyle krizin çözümü için bir anlaşma yapılmıştı. Son olarak, Bağdat ile Erbil arasında 25 Kasım 2019'da yapılan anlaşmaya göre, IKBY'nin, petrol gelirlerini Bağdat’a vermemesi üzerine merkezi hükümet, Maliye Bakanlığı'ndan IKBY'ye ayrılan aylık bütçenin kesilmesi talebinde bulundu. Bu sebeple Bağdat ile Erbil arasında nihai anlaşmaya varılana kadar bütçe ödemelerini durdurdu.
Kısaca Irak’ta sular durulmuyor. Bütün bunların yanı sıra İran’ın da baskısı ve saldırıları ülkeyi daha da sıkıştırıyor. Irak Başbakanı Mustafa Kazimi, ülkede yapılması planlanan genel seçimler için Birleşmiş Milletler'den yardım istemek zorunda kaldı. Basnews’in haberine göre, yeni hükümetin Irak'ın istikrarı ve egemenliği için büyük çabalar harcadığını aktaran Kazimi'nin Guterres'e, ülkesinin yaşadığı ekonomik krizi atlatmak için dost ülkelerle uluslararası örgütlerden yardım istediğini belirttiği aktarıldı.
Yaşanan protestolar bir yandan savaş sonrası siyasi ve iktisadi yapısı tamamen çöken, tamamen yolsuzluğa batmış siyasilerin eline teslim edilen ve ABD ile İran arasında süren emperyalist rekabetin ortasında kalan; diğer taraftan yoksulluk ve işsizlik gibi sıkıntılarla boğuşan Irak halkının kalıcı bir değişim isteğini bir kez daha su yüzüne çıkardı. Irak’ta protesto gösterileri yeni bir olgu değil. 2011 ve 2015 yıllarında da ses getiren eylemliliklere imza atmışlardı. Irak halkının “Ekim Devrimi” olarak adlandırdığı geçtiğimiz ekim ayında başlayan protestolar da emperyalist savaş sonrasında uygulanan neoliberal yağma, savaşın enkazı altında kalan Iraklı emekçileri yoksulluk ve sefaletin dibine sürüklemesine karşı ortaya çıkmıştı. Bu öfke hala dinmiş değil. Son olarak hükümeti kuran ve güven oyu alan Ulusal İhtihbarat Komitesi Başkanı Mustafa el-Kazımi ise Şii grupların ortaklaşmasıyla bunu başarabildi. Haşdi Şabi gibi İran destekli milis gücü de Irak siyasetinde önemli bir figür. Diğer dikkat çekici nokta ise Kazımi’nin Şiilerin yanı sıra, ülke siyasetinin diğer önemli bileşenleri olan Kürt ve Sünni grupların desteğini arkasına almış olması. Fakat yine de yapılan güven oylamasında 20 bakan adayından 5’i yeterli desteği sağlayamadı. Kazimi konusunda diğer bir dikkat çekici husus aynı anda hem ABD’nin hem de İran, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerin tebrik ederek destek vermeleri.
Irak’taki iktidarın eylemlerin zayıflığına rağmen hala tedirgin olması ise yaz aylarının yaklaşması. Ülkede yaz aylarında kimi bölgelerde 50 dereceleri bulan sıcaklıklar ve sık yaşanan elektrik kesintiler, altyapı yetersizlikleri Iraklıların protestolarında geçmişte tetikleyici rol oynamıştı.
Kaynakça
https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2020/05/iraq-kadimi-protests.html
https://www.dw.com/tr/işid-yeniden-güçleniyor/a-53564237
http://www.basnews.com/tr/babat/606601
http://www.basnews.com/tr/babat/606927
http://www.basnews.com/tr/babat/606927
http://www.basnews.com/tr/babat/607237
https://www.nytimes.com/2020/05/23/world/middleeast/iraq-un-protests-kidnapping-militias.html
https://tr.sputniknews.com/ortadogu/202006011042158914-irak-ikbyye-butce-odemelerini-durdurdu/
https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2020/05/iraq-kadimi-protests.html#ixzz6OBWvrSQ1
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/10/03/iraklilar-iraki-geri-isterken/