Tilbe Akan yazdı | Mutsuzluk hakkı
"Elbette, bu mücadele, toplumsal algıların, sömürü sisteminin yeniden üretiminin yüzyıllardır süren distopyasından çıktıktan sonra, uzun yıllar devam etmek zorunda. Unutmayalım, ancak ve ancak, eşitliğin, özgürlüğün dünyasını kurduğumuzda olabilecek bir mutluluktan bahsediyoruz..."
Tilbe Akan
"Tarihin sonunun ve sosyalizmin ölümünün ilan edildiği günümüzde, yeni mutluluk hayallerine belki de her zamankinden fazla ihtiyacımız var."
Neil McWilliam
Bir önceki yazıda, kapitalizmin mutluluğu nasıl metalaştırdığını ve zorbalıkla insanlara dayattığını konuşmuştuk. Bu yazıda ise kapitalizmin mutluluk tanımına ve zorbalığına karşılık sosyalizmin verdiği mutsuzluk hakkından bahsedeceğim. Başka bir cümleyle tekrar açıklayacak olursak, sosyalizm ve sosyalizm mücadelesi kapitalizmin mutluluk tanımının dışında olduğu için, kapitalist sistem açısından tanımlanmış mutluluğun reddini getirir. Bu bağlamda bir önceki yazıda tanımladığım mutluluk açısından sosyalizmde mutsuzluk hakkı diye bahsediyorum. Zira sosyalizmde başka bir mutluluk algısı kuracağımız iddiasındayız. Bu da daha önce belirttiğim açıdan mutsuzluk demektir.
Marx'a göre, kapitalist sistem içerisinde işçi kendi ürettiği nesneye yabancılaşır. Nesne bağımsız bir karaktere bürünür ve işçinin karşısına ulaşamadığı bir nesne olarak çıkar. Çünkü işçi ürettiği nesneden kopar. Sara Ahmed ise bu kopuşu, nesnenin üretenden bağımsız varlığı işçi benliğinde kırılmaya sebep olma ile açıklar. Nesnenin bağımsız varlığı aslında işçi için bir kayıptır. Kayıp nesne melankoli yaratır. Dolayısıyla aslında sistem işçi açısından melankoli, ya da mutsuzluk yaratır. Sosyalizmde ise bizler yabancılaşmayı ortadan kaldıracağımızı iddia ediyoruz. İşçinin ürettiği ürüne ulaşabilme hakkı sağlanacağından, toplumsal üretim, toplumsal ihtiyaçlar bağlamında dağıtılacağından, sosyalist toplum kayıp nesnenin ortadan kalkmasıyla aslında işçiye emeği üzerinde kontrol sahibi olduğu ve üretim nesnesinden kopmadığı bir düzen getirir. Bu da işçinin kayıp nesnesine kavuşması sayesinde kapitalist düzenin yarattığı melankolinin ortadan kalkmasını sağlayarak işçinin mutluluğuna kapı aralar.
Bu bağlamda, sosyalist dünya tahayyülü ile ortaya çıkan devrimci bilinç verili koşullara, huzur ve mutluluk vaadine (kapitalizmin) kanmamak demektir. Bu bilinci kazandıktan sonra artık dünyaya olduğu haliyle uyum sağlayamamak ve dünyayı direniş şeklinde deneyimlemek demektir. Devrimci olmak, devrimin dönüştürücü gücüne ve gerekliliğine inanmak demektir. Diğer bir deyişle devrimci bilinç, yukarıda bahsettiğimiz yabancılaşmayı ortadan kaldırma mücadelesinde olmak demektir.
Sömürünün ve sömürü sisteminin yarattığı ezilme ilişkilerinin ortadan kalktığı sosyalizm tahayyülümüzün sonucu olarak, mutsuzluk hakkı, cinsiyetler ve cinsel yönelimler için, göçmenler ve ezilen uluslar için de geçerli olur. Kapitalizmin mutluluk vaadinin içine sığmayanlar olarak, onlar da ortak toplumsal zenginlikten, toplumsal üretimden mahrum bırakılıyorlar. Onlar da toplumsal üretimin parçası oldukları halde sistemin bir parçası olamadıkları için üretime ve kaynaklara yabancılaşıyorlar. Bu sebeple, sosyalizmde sunulan mutsuzluk hakkı, her birinin kayıp nesnesi, ya da zorundalığa dayanan tek tip mutluluk vaadini sonlandırır. Çünkü, devrim ihtiyacı cümlenin öznesini bile değiştirme ihtiyacıdır. Ben’in biz olmasına giden yolu açar. Elbette, bu mücadele, toplumsal algıların, sömürü sisteminin yeniden üretiminin yüzyıllardır süren distopyasından çıktıktan sonra, uzun yıllar devam etmek zorunda. Unutmayalım, ancak ve ancak, eşitliğin, özgürlüğün dünyasını kurduğumuzda olabilecek bir mutluluktan bahsediyoruz.
Fakat bu dönüşüm elbette kolay olmayacaktır, geçiş süreçleri her zaman mücadelenin devam etmesini gerektirir. Bütünlüklü mücadele ile mutluluk zorbalığının yerini, öznel bir şekilde, herhangi bir dayatma olmaksızın mutluluğa kapı açan, teşvik eden bir sistemden bahsediyoruz. Ancak dönüşüm, toplumun her alanında, herkes için olmak zorunda. Ursula Le Guin’in Omelas’ındaki gibi bir temsilin sömürülmeye ya da ezilmeye devam etmesi sayesinde değil. Sonuç olarak, yeni bir mutluluk hayali yaratmak ya da mutsuz olma hakkı sunmak, her şeyin gittikçe kötüleştiği, distopyalardan distopya beğendiğimiz şu zamanlarda dünyanın her yerinde bir ihtiyaç. Sosyalizm bize bu mutluluğu/ mutsuzluk hakkını vaat ediyor. Sosyalizm eşitliğin, özgürlüğün ve mutluluğun tahayyülü haline geliyor.
------------------------------------------------------
Kaynakça
Sara Ahmed, Mutluluk Vaadi
Sigmund Freud, Melankoli ve Yas
Karl Marx, Yabancılaşma