Tugay Candan yazdı | Sokağa çıkma yasağı: Çözüm mü, fırsat mı?
"Sözün özü, kanımızca sokağa çıkma yasağıyla birlikte yurttaşları salgından, emekçileri işsizlikten, memleketi AKP’nin faşizan şerrinden izole edecek yeni bir yolun tartışılması gerekmektedir. Hızlı bir tartışma elzemdir…"
Tugay Candan
Tüm dünya ile birlikte ülkemiz de yeni nesil bir koronavirüs olan Covid-19 pandemisinin ortasına düşmüş durumda. İnsan türünü tehdit eden bu yeni pandemiyle ilgili bilim insanlarının açıklamaları, öncül türdeşlerinden daha güçsüz ancak bulaşıcılık açısından çok daha saldırgan bir virüsle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Aralık ayında Çin’de ilk vakaları görülen Covid-19’un Avrupa’ya sıçraması çok uzun sürmezken, Türkiye’ye ulaşması ise iktidarın iddiasıyla 11 Mart’ı buldu. İktidarın iddiası diyoruz, çünkü 11 Mart’tan bugüne gelişen süreç, “Aldığımız önlemlerle salgının dışında kaldık” söyleminin aslında bir illüzyon olduğunu gösteriyor.
Şöyle ki; ilk vaka 11 Mart’ta açıklanırken, o tarihten bu yazının yazıldığı saate kadar ise 65 bin 446 test yapıldığı duyuruldu. 18 günde 65 bin test demek, mesela şubat ayında test yapılmadığı anlamına geliyor. Dolayısıyla Covid-19’un özel bir testle tespit edildiği düşünüldüğünde, şubat ayında tüm yurt dışı seyahatleri devam ederken ülkede olan vaka sayısı bilinmiyor. Zaten bu süreçte sağlık kuruluşlarından gelen “test yetersiz” haberleri ve virüsten hayatını kaybedenlerin semptom bilgileri bile bunu doğruluyor.
Bu yanılsama ile girdiğimiz pandemi dönemi, artık yanılsamalarla da gizlenemeyecek, iktidarın halkı kendi haline, yalnızlığa bıraktığı endişeli günlerle devam ediyor. Özel hastane patronu Sağlık Bakanı’nın gözleri dolarak başladığı açıklamalar, salgından endişe duyan halka “en büyük kozumuz, yakalanmamak” telkinlerine dönüşmüş durumda.
İzolasyon durumu ise iktidarın belki de son illüzyonu oldu. Milyonlarca emekçi, sağlık-işsizlik çelişkisi arasında çalışmaya zorlanırken, yapılan “evde kal” çağrılarına ilişkin önce 65 yaş üstü yurttaşlar hedefe konuldu. Vicdan zedeleyen, çirkin görüntüler ortaya çıktı.
Karşı karşıya olduğumuz virüs, insandan insana temasla ya da enfekte kişinin yüzeye temasıyla yayılıyor. Oransal olarak bakıldığında, yaşlı insanları hayati anlamda tehdit ediyor. Ölümler gerçekleşmekle birlikte gençler büyük oranda virüsün taşıyıcısı oluyor. Dolayısıyla virüs herkesi enfekte edebiliyor. İzolasyonun sağlanması, salgının önlenmesinde şart gibi görünüyor.
Konumuz da tam olarak bu. Kamuoyunda günlerdir en çok tartışılan ve en çok talep edilen şey sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi. İzolasyonun sağlanması açısından kulağa hoş gelen bu talebe, patronların direktifleriyle hareket eden AKP’nin sıcak bakmadığı aşikar. Yani kısaca patronlar bunu istemiyor. Neden istesin ki? İşten çıkarma ve ücretsiz izin uygulaması konusunda elleri rahat. AKP açısından da bu durum, yurttaşların temel ihtiyaçlarının karşılanması gerektiğinden şimdilik gündeme alınmadı. Fakat salgının ülkedeki gidişatı göz önüne alındığında da sokağa çıkma yasağı bir seçenek olarak hala masada duruyor. Tabii ipleri tamamiyle yitiren iktidarın bir emniyet supabı olarak…
Sokağa çıkma yasağının ne gibi sonuçlar doğuracağı ise tam bir kördüğüm. AKP iktidarının en korktuğu, deyim yerindeyse korkulu rüyası olan Haziran Direnişi bir sokak eylemliliğiydi. AKP, Haziran Direnişi’nin ardından sokağı tamamiyle kontrolü altında tutabilmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. 7 Haziran-1 Kasım sürecinde Kürt illerinde başlattığı savaşın bir boyutu da budur. Her köşe başında bekleyen polisler, bekçilik sistemi, hatta son yasal düzenlemeyle cezaevlerinden istismarcıların, tecavüzcülerin ve madde satıcılarının çıkarılmaya çalışılması bu korkunun tezahürüdür.
Giderek güç kaybeden AKP’nin faşizan hiçbir uygulamayı hayata geçirmekten çekinmeyeceğini konuşurken, eline sokağa çıkma yasağı gibi bir fırsatı vermek düşündürücüdür. Sokağa çıkma yasağı demek, her yerde tam bir devlet kontrolü demektir. “Salgın tehlikesi ortadan kalktığında bitmeyecek mi ki?” diye soran olabilir. 15 Temmuz sonrası ilan edilen OHAL’in resmi olarak - o da çok uzun bir süre sonra - kaldırılmasına rağmen, bugün fiilen devam ettirildiği unutulmamalıdır. AKP’nin yönetme biçimi uzun süredir OHAL’dir.
Sokağa çıkma yasağının bir diğer düşündürücü tarafı ise iktidar tarafından yalnız ve çaresiz bırakılmış yurttaşların durumudur. Dayanışmaya en yakıcı haliyle ihtiyaç duyulan bu süreçte, sokağa çıkma yasağı halkı daha büyük bir yalnızlığa itecek ve halk dayanışmasının oluşmasını engelleyecektir. Zaten iktidar tarafından şimdiden bu konuda adımlar atılmakta ve yardımlar sadece devlet tekeline alınmaya çalışılmaktadır.*
“İzolasyon şart” dedik. Sokağa çıkma yasağı girişimini dışarıda tutacaksak, izolasyon nasıl sağlanacak?
Bu konuda öncelikli atılması gereken adım toplu halde çalışan yurttaşlara ücretli izin verilmesi, günlük çalışan ya da esnaflık yapan yurttaşlara da en az asgari ücret üzerinden hesaplanarak ödeme yapılmasıdır. Bunun yanında yurttaşların tüm banka ve kredi kartı borçlarının ertelenmesi ve izolasyon sürecinde vatandaşlara ücretsiz elektrik, doğalgaz, su ve internet sağlanmasıdır. 2 ya da 3 haftalık bu süreçte yaygın test kampanyasıyla salgın büyük oranda durdurulabilir.
Ancak “kördüğüm” dediğimiz nokta burasıdır. Bu talepleri yerine getiren iktidar, zaten sokağa çıkma yasağı getirebilir. Ancak AKP iktidarına bırakıldığında her adım, “mühür kimdeyse Süleyman odur” mantığıyla atılmaktadır. Sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, “büyük işletmeler çalışmaya devam edecektir” şerhi de koyulabilir. Bu konuda İstanbul Valiliği’nin ‘seyahat’ kararı dikkate alınmalıdır.
Sözün özü, kanımızca sokağa çıkma yasağıyla birlikte yurttaşları salgından, emekçileri işsizlikten, memleketi AKP’nin faşizan şerrinden izole edecek yeni bir yolun tartışılması gerekmektedir.
Hızlı bir tartışma elzemdir…
---------------------------------------------------------