“Türk tipi kadın hakları” ve kadın

“Türk tipi kadın hakları” ve kadın

Malumunuz 8 Mart’ı geride bıraktık. Cumhurbaşkanı da bu vesile ile kadınlara hitaben olmasa da kadınları da ilgilendiren bir konuşma yaptı. Kadına dair pek çok meseleye temas etti ve bir muradını da dile getirdi. 

Eşitlikten başladı; “Eşitlik adı altında kadın her türlü sömürüye ve istismara açık hale getiriliyor" dedi. Aslında bunda çok şaşırılacak bir şey yok zira yaklaşık iki yıl önce; “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü o fıtrata terstir. Çünkü fıtratları farklıdır” sözleriyle dilinin altındaki baklayı bir nefeste çıkarıvermişti.

Daha sonra kadının ekonomik özgürlüğünün onu evinden, ailesinden kopardığını söyleyip Batı değerlerinin kadınları bozduğunu ima etti: “Bana göre kadına en büyük zararı, hayatı ‘ekonomik özgürlük parantezi’ne mahkum eden anlayış vermiştir.” Acaba kadının birey olmasından, kendi hayatıyla ilgili karar alabilmesinden mi korkuyordu Cumhurbaşkanı?

Daha açık bir ifade ile aile kurmamayı, çocuk doğurmamayı tercih edebilir olmasından mı? 

En vurucu sözler ise sonradan geldi; “Türkiye'ye özgü başkanlık, Türkiye'ye özgü anayasa diyoruz ya, işte bu konuda da Türkiye'ye özgü bir model geliştirmek ve uygulamak mecburiyetindeyiz. Kadın haklarını, illa Batı’daki formatta ve üslupta ifade etmek, savunmak, hayata geçirmek zorunda değiliz." 

TEKTİPÇİLİĞİN SIFATI: TÜRK TİPİ

Biliyoruz ki Tayyip Erdoğan uzunca bir süre, Cumhuriyet rejimini toplum mühendisliği yapmak ve tektipleştirici olmakla suçladı. Hatta yazımızda bahsettiğimiz konuşmasında da başörtüsünden kaynaklı ayrımcılık eleştirisini yapmaya devam ediyor. Lakin iktidarını kurup sağlamlaştırdıktan sonra çok eleştirdiği şeyi kendine uyarladı, kendi toplum mühendisliği projesini hayata geçirmeye başladı. Onun çizdiği sınırlar dahilinde, talep ettiği şekilde… Bugün artık tektipçiliğin sıfatı; “Türk tipi”dir. Türk tipi aile, Türk tipi içki, Türk tipi başkanlık… Bir şeyin kendi formundan çıkarak ‘Türk tipi’ haline gelmesi; içinin boşalması, deforme olması anlamına gelmiyor mu? Mesela Türk tipi başkanlık sisteminde, hukuk devletinin vazgeçilmezi olan yargı bağımsızlığının istikbali bakımından tehlike söz konusu değil midir? 

Elbette ki bu kalıplardan, kadın da payını alacaktı. Öyle de oldu, şimdi bu listeye bir de “Türk tipi kadın hakları” eklenmiş durumda. Ve “haşmetlümüz” bu modele ihtiyacın Batılı kadın haklarının kadınlara zarar vermesinden kaynaklandığını ifade ediyor. 

Cumhurbaşkanı’nın söylediklerini, daha önceki açıklamalarıyla, hatta Davutoğlu’nun “doğum yapan kadın vatani görevini yerine getiriyor” ifadesiyle ve örneğin Müezzinoğlu gibi, “kadının en önemli kariyeri anneliktir” buyuran, hükümetin diğer yetkili ağızlarınınkilerle bir arada değerlendirmek gerekiyor. El birliğiyle “Türk tipi kadın” yaratma çabasındalar. Salt cinsiyetçi, ayırımcı olmaktan öteye giden bir şeyler var bu çabada… 

Kadın hakları insan hakları bütünlüğü içindedir. Türkiye de imzaladığı uluslararası sözleşmelerle bunu hukuken onaylamış durumda. Bu ifade, kadının aşağılanmasına, zarar görmesine, erkeğin mülkiyetinde sayılmasına engel olacak şekilde biçimlendirilmiştir. Kadın hakları öncelikle insan haklarıdır ve evrenseldir. Kadın hareketi tüm dünyada bu konuda uzun soluklu ve kapsamlı bir mücadele vermek zorunda kalmıştır. Cumhurbaşkanı’nın “Türk tipi kadın haklarından” söz etmesi insan haklarının evrenselliğini reddetmek ve kendi kadın modelini dayatmak anlamına gelecektir. Bu model ise İslami kadın modelidir; muhafazakâr, evde oturan, çocuk doğuran, kendini erkeğin bir uzantısı olarak gören ve hayatını erkeğin mutluluğuna adayan... Özetle neoliberal ekonomi politikalarının ihtiyacına karşılık verecek kadın. 

Peki bu bir zamanlar kendilerinin de eleştirdiği tektipçiliğe tekabül etmez mi? Son günlerde sürekli taciz, tecavüz, bunlara bağlı intihar, çocuğun cinsel istismarı haberleri alır olduk. Üstelik mahkeme kararları, yetkililerin ağzından çıkan sözler neredeyse tecavüzün meşrulaşmasına zemin hazırlayacak nitelikte. Pek çok alanda kadınlarla ilgili veriler de durumun hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyor. Türkiye’de üç evlilikten biri çocuk evliliği, 181 bin 36 çocuk yaşta evlendirme var. Türkiye’de kız çocuklarının eğitimi terk etme oranı Avrupa’daki en yüksek oran. Liselerde kız çocuklarının okullaşma oranı değerlendirildiğinde ise OECD ülkeleri sıralamasında sonuncu sırada Türkiye. İş gücüne katılım oranı ise yüzde 26 civarında. Sadece 2015 yılında 303 kadın öldürüldü. Bu mudur “Türk tipinin” bize önerdiği? 

“Türk tipi kadın” yaratmak isteyenler kadınların uzun ve kanlı mücadelelerle kazandığı evrensel nitelikte, hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta anlaşmalarla, yasalarla koruma altına alınmış haklar bütününden uzaklaşarak neyi hedefliyorlar? Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da yer almakta olan “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkı”na dayanarak düzenlemek istediğimiz 8 Mart 2016 mitinglerinin yasaklanması evrensel normlardan ayrılarak Türk tipi haklara, daha doğru ifadeyle yasaklara, yaklaşıldığını göstermekte değil midir? 

8 Mart’a sahip çıkan, sokağı terk etmeyen kadın, yasaklara boyun eğmeyecek, “kadın insan mıdır?” noktasına gelme ihtimali taşıyan “Türk tipi kadın” saldırılarının da önünü kesecektir.

DAHA FAZLA