Türkiye'de altın işletmeciliği

Türkiye'de altın işletmeciliği

Yüzyıllardır insanlığa acı ve gözyaşından başka bir şey vermeyen, insanlığın refahı ve gelişmesi için zorunlu bir maden olmayan, sanayide çok uzun yıllar kullanılacak kadar stok bulunan, üretildiği ülkelerin halklarının ekonomik ve sosyal yaşamlarına ciddi bir yararı olmayan, sadece kirletilmiş bir çevre ve verimsiz topraklar bırakan, çok uluslu şirketler ile işbirlikçilerinin kasalarını doldurmaya yarayan altının (sarı bela) üretimi, insanlık için zorunlu bir faaliyet değildir.

Mehmet Torun

“Altın Güney Afrika'da yerin altından yoğun çalışmalarla çıkarılıyor. Hırsızlığa ve soyguna karşı geniş güvenlik önlemleri altında taşınarak, New York ve Londra'da yine yerin altında çelik kasalara gömülüyor. Hiç çıkarılmasaydı ne değişirdi ki?”

Bertrand Russel

Altın, yüzyıllardır insanlığın ilgisini çeken bir maden olagelmiştir. Hava ve sudan etkilenmemesi, kolay işlenmesi, doğal renk ve parlaklığı gibi nedenlerle takıların, süs nesnelerinin ve kutsal objelerin temel hammaddesi olmuştur. Paranın değişim aracı olarak ortaya çıkması sonrasında para olarak kullanılmasıyla itibari değerinin sürekli artış gösterdiği bilinmektedir. Feodalizmin egemen olduğu dönemlerde kral hazinelerinde konak ve saraylarda sahne alan altın, kapitalist üretim ilişkilerinin başlangıç döneminde para piyasasının altına dayandırılması ile merkez bankalarının karanlık kasalarında hapsedilmiştir.                            

Yenilip içilmeyen, doğal ortamda bozulmayan istenildiğinde kolaylıkla paraya dönüştürülen altın günümüzde de bir varlık belirtecidir. Altın, şahısların tasarruf aracı, şirketlerin sermayeleri olarak korunmakta ya da altın üretimi ile ilgili madencilik alanında faaliyet gösteren şirketlerin, uluslararası boyutlarda arama ve üretim yapan altın tekellerinin hisse senetlerinin borsada değer kazanması veya kaybetmesinin önemli bir aracı durumundadır.

Sanayi devrimi, altını tarihsel olarak sürekli var olan bir takı, diğer nesneler gibi meta olma, mal olma halinden çıkartarak ilk önce nitelikli bir mala çevirmiştir. Çıkarma koşulları değişmiştir, o ürünün doğadan elde edilme koşulları değişmiştir, ama çok daha önemlisi, insanlık tarihinde altının niçin önemli olduğunu anlamak için söylenmesi gereken şey, kapitalist toplumla birlikte ilk defa üretimin mantığı değişmiştir. Altın her zaman tüketim için kullanılıyordu, fakat kapitalizmle birlikte ilk defa altın, bir endüstriyel alan, sırf yatırım yapılan bir alana, diğer şeylerin ölçülmesi için gerekli bir metale dönüşmüştür. (1)

Altın fiyatlarındaki yükselmeler, arama ve işletme teknolojilerindeki önemli gelişmeler bu madene ilgiyi daha da artırmış, çok düşük tenörlü rezervler dahi ekonomik olmuş ve işletmeye alınmaya başlanmıştır. Bir zamanlar araştırmacı gözüyle bir şey görülemediği için üzerine basılıp geçilen sahalarda şimdi tonlarca altın üretilmektedir. Uydular aracılığıyla uzaydan anomali tespiti, binlerce kilometrekarelik alanların maden potansiyelini tayin etmek için yürütülen hava prospeksiyonları, bir günde onlarca metrelik kuyuları karot alarak tamamlayan sondaj makineleri, yüzlerce numunenin birkaç dakika içinde analizlerini bitirebilecek laboratuarlar, onlarca mühendisin birkaç haftalık çalışmasıyla tamamlanacak etütleri birkaç saatte kâğıda dökebilen bilgisayarlar, milyonlarca doları anında harcayabilecek finans kurumları, bir günde binlerce tonluk kazı işlemlerini yapabilecek dev makine parkları, on binlerce ton pülpü sirküle edebilen konsantratörler gibi teknik ve ekonomik gelişmeler, altına hücum olayının son yıllarda hızlanmasına neden olan karakteristik özelliklerdir. Ülkemizde altın aramalarını yönlendiren çokuluslu tekellerin, 1985 yılından bu yana epitermal altın yatakları bulunması muhtemel sahaları parsellediği bilinmektedir. (2)

Altın aramacılığı ve işletmeciliği konusu insanlık tarihi kadar eski olmasına karşın ülkemizde konunun bilimsel ölçekte ele alınması 1930’lu yıllarda olmuştur. 1933 yılında 2189 sayılı kanunla Altın Arama ve İşletme İdaresi Başkanlığı kurulmuş, bu kurum 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Enstitüsünün kurulmasıyla işlevsiz hale gelmiş ve kapanmıştır. 1970 yılından sonra MTA Genel Müdürlüğü tarafından altına yönelik bilimsel ve teknik araştırmalara ağırlık verildiği görülmektedir.

Türkiye’deki altın rezervleri konusunda değişik görüşler öne sürülmektedir. MTA raporunda; “Altın, dünya rezervleri içinde % 0.5 ten fazla (yaklaşık % 2) paya sahip olduğumuz madenler arasındadır. Bu durumda Türkiye altın madeni bakımından zengin bir ülke olarak görülmektedir” denilmekte ve MTA’nın raporlarında görünür+muhtemel rezerv toplamı 700 ton olarak verilmektedir. (3)

Ancak, günümüze kadar pek çok yerde özel şirketler tarafından arama çalışmaları yapıldığı göz önüne alındığında bu rakamın daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Nitekim, MTA’nın 2016 yılında hazırladığı “Türkiye ve Dünya’da Altın” isimli raporunun 16. sayfasında “Türkiye’nin bilinen ve envanteri yapılmış toplam altın rezervi 1.175 tondur.” denilmektedir. Yine 4 yıl sonra MTA, Türkiye’nin bilinen ve envanteri yapılmış toplam altın rezervini bin 446 ton olarak belirtmiştir. (4) Türkiye’nin jeolojisinin altın cevherleşmesi için çok elverişli olmasından hareketle beklenen altın potansiyelinin 4.660 ton olduğu ifade edilmiştir (AMD, 2020). 

MTA Raporu

Haritada görüldüğü gibi, ülkenin her bölgesinde altın rezervleri mevcuttur. Arama çalışmalarının daha çok Karadeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde olduğu görülmektedir. Bunların yanında; Samsun’da, Zonguldak’ta, Giresun’da, Artvin’de, Tunceli’de, Kütahya’da, Ağrı’da altın arama çalışmalarının yoğunlaştığı da bilinmektedir.

Tablodan görüleceği gibi, iki büyük altın yatağı dünyanın sayılı rezerv içeren önemli yataklardır. Bilinen 15 altın yatağı da orta büyüklüktedir.

Türkiye’de endüstriyel anlamda ilk altın üretimi 2001 yılında Bergama’da başlamıştır. Bu süreçte, yöre halkının işletmeye yönelik olarak yaptığı itiraz ve eylemler epeyce ses getirmiştir. Daha sonraki yıllarda altın madenciliği ülkenin pek çok noktasında yapılmaya başlanmıştır. Bugün itibarıyla 20 işletmede aktif olarak üretim yapılmaktadır.

2023 yılı da dahil edildiğinde 24 yılda yaklaşık 500 ton altın üretilmiştir. Dünyada üretilen altının yüzde 46,5’i mücevherat, yüzde 24’ü yatırım, yüzde 23’ü Merkez Bankası ve diğer, yüzde 6,5’i teknolojide kullanılmaktadır.(5)  Bu oranlara bakıldığında altının yüzde 93,5 gibi neredeyse tamamına yakın bir oranı diğer metalik ve endüstriyel minerallere göre bir ihtiyaçtan dolayı değil,  mücevherat ve yatırım tutkusu için üretildiği söylenebilir. (6)

Altın fiyatlarındaki yükselmeler, arama ve işletme teknolojilerindeki önemli gelişmeler bu madene ilgiyi daha da artırmış, çok düşük tenörlü rezervler ekonomik olmuş ve işletmeye alınmaya başlanmıştır. Günümüzde tonda bir gram altının dahi işletildiği ortamda 3-5 ton altın için milyonlarca ton toprağın siyanür ile yıkanması gerekmektedir. Zehirli bir kimyasal olan siyanür kullanımının olumsuz etkilerinin uzun yıllar devam etmesiyle yeraltı sularını kirlettiği ve asit-kaya drenajı ile uzun yıllar içinde denge oluşturmuş yapıları bozarak çok ciddi sağlık ve çevresel sorunlara yol açtığı bilinmektedir.

Dünyada bu güne kadar yaklaşık 200 bin ton altın üretilmiştir ve her yıl yaklaşık 3 bin 500 ton altın üretilmektedir. (7) Bu altının üretiminde önemli sayıda kadın ve çocuk işçi çalıştırılmaktadır. Teknoloji için kullanılan altın miktarı yılda yaklaşık 230 ton civarındadır. Teknoloji için kullanılacak yeteri kadar üretilmiş altın rezervi vardır. İnsani ihtiyaçlar için çok uzun yıllara yetecek altın stoku varken altın üretimi, söz konusu şirketlerin öncelikleri için yapılmaktadır. Tüm bunların sonucunda çevresel yıkımlar artmakta, canlıların sağlığı açısından ciddi sorunlar oluşmaktadır. Ayrıca gelecek kuşakların da hakkı olan ve tüm insanlığın ortak değeri olan doğal kaynaklar belli bir sermaye kesiminin çıkarı uğruna hızla tüketilmekte, yağmalanmaktadır.

Madenlerin, insanların refah seviyelerinin yükselmesi ve rahat yaşamaları için üretilmeleri zorunlu iken altın madeninde böyle bir durum söz konusu değildir. İnsanlık için, sanayinin gelişmesi için zorunlu bir maden değildir. İhtiyaç duyulacak altın, çok fazlasıyla stoklarda mevcuttur. Kapitalizmle birlikte piyasalarda yatırım yapılan bir alana dönüşen altın diğer şeylerin ölçülmesi için gerekli bir metale dönüşmüştür. Kapitalist sistemde yaşamsal ve gerçek ihtiyaçlardan farklı olarak sanal ihtiyaçlar öne çıkarılmakta ve toplum aşırı tüketime yöneltilmektedir. Bu duruma "hileli ihtiyaç" denilmektedir. Bu yönelim, değişik yöntemler uygulanarak topluma enjekte edilmekte sonuçta tüketim toplumu oluşturulmaktadır. Tüketim arttıkça üretimde buna koşut olarak artmaktadır. Tüketim ürünlerinin hammaddesi olan madenlerde bu döngüden etkilenmekte ve daha çok üretim gerçekleştirmek için doğaya daha fazla müdahale yapılmaktadır.

Altın üretimi, çok düşük tenörlü cevherlerin dahi üretilmesi için devasa toprak örtüsünün yok edilmesi, siyanür kullanımı sonucu yeraltı sularına ve doğal çevreye geri dönülemez zararlar vermektedir. Sonuçta altın üretilip götürülürken, geride verimsizleştirilmiş ve kimyasallarla kirletilmiş topraklarla, ormanları ve ağaçları kesilmiş çıplak alanlar bırakılmaktadır.

Tüm bu veriler ışığında; altın üretimi hakkında bazı soruları sormak ve yanıt beklemek bu ülkede yaşayan herkesin hakkıdır:

- Altının insanlığın gelişimine ve toplumun refahına katkısı nedir ?

- Bu sistemde yapılan altın madenciliğinde kamu yararı var mıdır ?

- Proseste kullanılan siyanürün zararları nasıl giderilecektir ?

- Düşük tenörlü cevherlerin işletilmesi sonucu diğer madenlere göre doğaya çok daha fazla müdahale edilmesinin ve bozulmasının sonuçları nelerdir ?

- Bunların sonucu olarak çok daha fazla orman ve tarım arazisinin yok edilmesinin bedelleri nelerdir ?

- Yüzyıllardır durağan halde bulunan kayaçların içindeki bileşiklerin asit-maden drenajı sonucu yeraltı sularına karışmasının olumsuz sonuçları nelerdir ?

- Deprem gibi doğa olayları sonucunda nasıl çevresel bir felaket yaşanabilir ? Sonuçları ne olur ?

Teknik içerikli gibi görünen ancak tüm insanlığı etkileyecek olan bu sorulara yanıt bulmak gerekmektedir. Bütün bu olumsuzluklar ve riskler göze alındığında altın, neden ve kimler için üretilmektedir ?

SON SÖZ:

Yüzyıllardır insanlığa acı ve gözyaşından başka bir şey vermeyen, insanlığın refahı ve gelişmesi için zorunlu bir maden olmayan, sanayide çok uzun yıllar kullanılacak kadar stok bulunan, üretildiği ülkelerin halklarının ekonomik ve sosyal yaşamlarına ciddi bir yararı olmayan, sadece kirletilmiş bir çevre ve verimsiz topraklar bırakan, çok uluslu şirketler ile işbirlikçilerinin kasalarını doldurmaya yarayan altının (sarı bela) üretimi, insanlık için zorunlu bir faaliyet değildir.

 

 KAYNAKÇA:

 (1) Fuat ERCAN, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Altın Politikaları Sempozyumu, 2009

 (2) M.Tayfun ÖZUSLU, Altına Hücum, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Madencilik Dergisi,1989

(3) MTA, Altın Raporu, 2013

(4) MTA, Dünya’da ve Türkiye’de Altın, 2020

(5) https://www.statista.com/statistics/…/gold-demand-by-industry-sector-share

(6) Eşref ATABEY,  “Altın” Madenciliğinin Ekosistem ve İklime Etkisi 

(7) Dünya Altın Konseyi (World Gold Council), 2022,

DAHA FAZLA