Türkiye’nin yanı başındaki felaket düğümü: İdlib
AKP’nin sınırlarımızda biriken cihatçı gruplardan bir ordu inşa etmesi, nasıl bir stratejinin ürünüdür ya da bu taktikle ne gibi hamleler kurgulamıştır?
Hamide Yiğit
Suriye’deki vekalet savaşında İdlib son muharebe alanıdır. Bu muharebenin birinci derece muhatabının Türkiye olacağı başından beri belliydi, ancak TSK’nın İdlib’e “intikal” etmeye başladığı Ekim 2017’den itibaren AKP, bu savaşın yükümlülüğünü de resmen kabul etmiş oldu. İlk olarak, İdlib’deki final savaşının başından beri birinci derecede muhatabının neden Türkiye olacağının dayanaklarına bakalım.
Hatırlanacağı üzere 2015 yılında İdlib işgal edildi…O dönemde İdlib saldırısının tamamen Türkiye’de organize edildiği ve binlerce cihatçının Türkiye’den saldırıya geçtiği defalarca yazıldı-çizildi. Nisan 2015’te şunu da yazdık; “Türkiye topraklarından giriş yapan binlerce cihatçının merkezi haline gelen İdlib’den sonra Cisr-il Şuğur’a da, çoğunluğu Kafkas ve Çeçen olmak üzere 5 bin silahlı militan Türkiye’den giriş yaptı." (1) Hatt o zamanlar İdlib’in Cisr el-Şuğur ilçesini ele geçiren Nusra Cephesi üyelerinin ilçeye bağlı Alevi köyü İştebrak'ta yaptığı korkunç katliam, İstanbul Fatih Camii'nde lokum dağıtılarak kutlandı! (2) Katliamın lokumunun dağıtıldığı bir ülke olarak Türkiye’nin hanesine, doğrudan bu cihatçı işgalin sorumluğu ta o zaman yazıldı. Hatta bütün cihatçıları bir şemsiye altında toplayan “Fetih Ordusu” adlı cihatçı koalisyonun hem kuruluşundan, hem de “Türk Subayları komuta ettiği”(3) gerekçesiyle bu cihatçı koalisyonun bütün cürümlerinden de sorumlu tutuluyordu. O andan itibaren Suriyelilerin bakışı şu yöndeydi; “İdlib vilayetindeki işgal Türk hükümetinin eseridir ve gelecekteki bir İdlib savaşı da O’nun savaşı olacaktır!”..İşte bu yüzden sıra İdlib’e yaklaştıkça Türkiye bu düğümün içine çekildi ve Astana’da resmen yükümlülük altına sokuldu.
Astana Mutabakatı çerçevesinde, Rusya, İran ve Türkiye’nin garantörlüğü altında dört tane “çatışmasızlık” bölgesi oluşturuldu. Bu dört bölge; İdlib vilayetinin tamamı, Halep-Hama-Homs-Lazkiye kırsallarının bir bölümü, Şam/Doğu Guta çevresi ve Dera-Kunaytra’nın belli bölümlerini kapsıyor. Bu bölgelerden birincisi için Türkiye garantör oldu. Yani Türkiye sınırlarında yer alan ve çoğunluğu Nusra Cephesi, Türkistan İslam Partisi gibi el Kaidecilerden oluşan cihatçıların işgali altındaki bu belalı bölge, Türkiye’nin yükümlülüğüne bırakıldı. Çünkü; “bunlara sınırları açan ülke Türkiye’dir” algısı hakim.
Türkiye, İdlib’e “askeri intikal” gerçekleştirdiği Ekim 2017’den bu yana 12 gözlem noktası oluşturdu. Bu intikalle birlikte esasında İdlib’de oldukça tehlikeli bir görev üstlenildiğinin defalarca altı çizildi. Ancak o zamanlar iç kamuoyuna “Kürt koridorunu engellemek” için Suriye’ye girildiği propaganda edildi. Oysa başından itibaren AKP’nin İdlib’de üstlendiği görevin son derece riskli ve tamamen “bataklık içine dalmak” anlamına geldiğinin altı çizildi. Çünkü bu görev, “İdlib’deki cihatçı potansiyelden AKP’nin sorumlu olduğu ve operasyondan önce fazla ölüm olmasını istemiyorsa bunu bizzat kendisinin halletmesi gerektiği” mutabakatının ürünüdür.
Ayrıca şöyle bir durum var; Suriye’nin en güneyinde, Ürdün sınırında yer alan Dera kenti Rusya’nın garantörlüğündeydi ve burayı işgal eden cihatçılar, elbette ki Türkiye’den değil, Ürdün sınırından girdiler. Keza İsrali’in yanı başındaki Kunaytra ve çevresindeki cihatçı gruplar da Türkiye’den değil, oralardaki yakın sınırlardan girdiler Suriye’ye.. Ama bütün bu cihatçılar başka ülkeye değil, Türkiye sınırındaki İdlib’e tahliye edilmeye gönüllü oldular. Çünkü hepsi İdlib’i Türkiye’ye açılan güvenli kapı olarak görüyor ve Türkiye’nin güvenilir bir “hami” olduğuna inanıyorlar. Astana Mutabakatına dayanarak buralardaki bütün cihatçıların tahliyesinin İdlib’e yapılmasının bir tek anlamı vardır; Suriye savaşının faturası AKP’ye kesiliyor ve bu “büyük felaket” tümüyle Türkiye’nin başına yıkılıyor. Gelinen noktada on binlerce cihatçının işgali altındaki İdlib, şimdi Suriye’nin diğer bütün cephelerinden tahliye edilen cihatçıların da eklenmesiyle birlikte devasa bir cihatçı merkezi haline gelmiş durumda.
İDLİB'DE BİRİKEN FELAKET
Aslında böylesine tehlikeli bir görev için İdlib’e girilirken, AKP kendini hala bir “oyun kurucu” rolündeymiş gibi göstermeye ve bu doğrultuda “kendi başına oyun kurucu olma” yolunda birtakım stratejiler geliştirmeye devam etti. Bunlardan birincisi, intikalin gerçekleşmesinden önce başlayan Nusra Cephesiyle ittifak ve ortak stratejiler geliştirme hamlesi. İkincisi, İdlib operasyonunu beklerken “Suriyeli Aşiret ve Kabileler Yüksek Kurulu” toplantıları düzenlemesi, buradan da yeni bir ordu (buna Suriye Ulusal Ordusu ismi verildi) ve yeni savaş stratejilerinin ilan edilmesi.
AKP’nin sınırlarımızda biriken cihatçı gruplardan bir ordu inşa etmesi, nasıl bir stratejinin ürünüdür ya da bu taktikle ne gibi hamleler kurgulamıştır? Öngörülen şudur; Nusra Cephesi ile varılan mutabakat gereği, Heyet Tahri-ul Şam (HTŞ)’ın kendini feshetmesi ve yeni oluşturulan çatı örgüte katılması sağlanacak, böylece gerilimi azaltan Türkiye, burada gözlemciliğine devam edecek…
Yani aslında kurgulanan şey şudur: Fiili tampon bölge oluşturup ardından ateşkes mekanizmasını devreye sokma, böylece elinin altında devasa bir ordu ile bölgede kalıcı hale gelme…TSK’nın İdlib’e intikalinden bu yana aslında AKP’nin kurgusunun bu yönde olduğu biliniyor. O zamanlar İdlib intikali, “çatıyı çözerek ılımlıları ayırma ve Nusra’yı yalnızlaştırma” argümanlarıyla süslendi. Oysa biliniyordu ki, AKP Nusra’yı yalnızlaştırmayacak, örgütü de dağıtmayacaktı. Arap siyasi analistlerden Akil Said Mahmud, “Türkiye’nin amacı, Nusra emirliğini tamamen ortadan kaldırmak değil, Nusra Cephesi ve müttefiklerine karşı herhangi bir ortak askeri müdahaleyi önlemektir” demişti. (4) Nitekim AKP’nin İdlib savaşı ile ilgili bütün çıkışları bu yönde oldu. “İdlib’e saldırı felaket olur” açıklamaları ve özellikle Nusra liderlerinin HTŞ’yi feshetmeyi kabul etmelerinin ardından Türkiye’nin HTŞ’yi terör listesine dahil etmesi, bu öngörüyü doğrulamaktadır.
AKP'NİN İDLİB OYUNU: HAYALLER VE GERÇEKLER
Bütün bu AKP stratejilerinin aslında birer hayalden ibaret olduğunu söylemek zor değil. Zira Soçi zirvesindeki “partner”lerin, Nusra Cephesi gibi cihatçı teröristlerin kılık değiştirmekle “ılımlı” olmayacaklarını görmemeleri imkansız. Kaldı ki, Nusra Cephesi, Ceyşul İslam, Ahrar-ül Şam, N. Zengi vd. onlarca cihatçı grubun yanı sıra, çoğunluğu Çeçen ve Uygurlardan oluşan Türkistan İslam Partisi de var. AKP’nin unuttuğu şey, Rusya ve Çin’in arka bahçelerinden gelen bu “Türkistani cihatçılar”a asla göz yumulmayacağıdır. Ne bunların ne de el Kaide ve IŞİD artıklarının bu şekilde ılımlılaşmayacağı ve buna müsamaha gösterilmeyeceği açıktır. İşte şimdi AKP’nin İdlib için kurduğu hayaller ile sahadaki gerçeklerin toslaşma anına gelindi.
SURİYE SAVAŞINDA RÜZGAR EKEN, ŞİMDİ FIRTINA BİÇİYOR!
Türkiye, sahadaki cihatçılara verdiği garantiler gereği İdlib savaşını durdurmak için her yola başvuracak duruma gelmiştir. O yüzden ABD’ye müdahale çağrıları yapılıyor, AB ülkelerine “gelin elinizi taşın altına koyun” deniliyor, hatta AB ülkeleri, “cihatçılara Avrupa kapılarını açmakla” tehdit ediliyor...Astana Mutabakatına atılan imzaları hatırlatarak bu operasyonu durdurmayı da deniyor. Ama şu da var ki, Astana zaten işlevini tamamlamıştır…Bu sayede diğer bölgelerde çatışmasızlık ve tahliye süreçleri tamamlandı, geriye sadece İdlib kaldı. Buradan hangi tahliyenin gerçekleşmesi söz konusu olabilir? Diğer cephelerdeki gibi Astana Mutabakatı gereği bir tahliye olacaksa, bu tahliye, Türkiye’nin “bu cihatçıları Suriye’den alıp götürmesi” anlamına gelir. Ama nereye? İşte bu anlamda Astana süreci tamamlanmıştır ve bütün bu cihatçı birikim Türkiye’nin başına kalmıştır. Yani Suriye savaşında rüzgar eken, şimdi fırtına biçiyor!..
1) Bkz. "AKP’nin eğitip donattığı soykırım orduları": http://sendika62.org/2015/04/akpnin-egitip-donattigi-soykirim-ordulari-hamide-yigit-260570/#_ftn10
2) http://www.posta.com.tr/suriyedeki-katliami-istanbulda-kutladilar-279713
3) Agy. http://sendika62.org/2015/04/akpnin-egitip-donattigi-soykirim-ordulari-hamide-yigit-260570/#_ftn10
4) Bkz. “Yaklaşan İdlip savaşı ve AKP’nin telaşı”; http://sendika62.org/2018/01/yaklasan-idlip-savasi-ve-akpnin-telasi-hamide-yigit-467528/