Yeni Nesil 'Aptal Kutuları': Online Yayıncılık
Televizyonları izlemeye devam ediyoruz ama onlar da artık eskisi gibi değil. Online yayıncılık yeni tip televizyon yayıncılığının merkezine yerleşti. Ancak online yayıncılık, yarattığı sanal özgürlükle çağdaş kölelikler icat ediyor.
Televizyon hala – ve maalesef- kitlelere ulaşmak için en etkili yol. İçerik zenginliği ve ücretsiz ulaşılabilen bir mecra olması nedeniyle zirvedeki yerini korumaya devam ediyor. Türkiye’de hanelerin %84’ü için TV biricik yerini koruyor. Ücretsiz içeriğinin yanı sıra parasını verip gişe filmlerine, spor karşılaşmalarına ulaşabilir, hatta o çok heyecanlı diziyi “Amerika’dan bir gün sonra” herkesten önce izleyebilirsiniz. Böylece yaşam kalitenizi artırıp(!) “ayrıcalıklı” bir kitle içine girebilirsiniz. Hem de evinizin konforunda!
Hız ve sınırsız içerik üretimi her mecrayı etkiliyor. Doğal olarak televizyon gibi “geleneksel” bir alan da bu etkinin dışında değil. Düz ekranlar artık moda değil, kavisli televizyonların peşindeyiz. Zaten aptal kutularımız oldukça akıllandı; internete giriyor, oyun oynuyor, daha neler neler. Dolaysıyla televizyon izleme alışkanlıkları da değişiyor.
Bildiğimiz televizyon kanalları yavaş yavaş tarihe karışıyor. Değişimin hızı tüm teknoloji içeren ürünlerde olduğu gibi yine geometrik. Televizyon kanalının belirlediği saatlere mahkûm olmadan dilediğiniz içeriği dilediğiniz yerden izleyebiliyorsunuz. TV ekosistemi artık online yayıncılık ile birlikte yeni bir çağa geçti; bu çağın açık ara liderleri ise Netflix, Hulu gibi devler. Birkaç rakam vererek dönüşümün hızını elle tutulur bir hale getirmek yerinde olacaktır. Geçtiğimiz yıl ABD’de kablolu TV sistemleri 800 bin üye kaybetti. Bu yılın sonunda bu rakamın 2 milyonu bulacağı tahmin ediliyor. 2020 yılında ise 20 milyon kişi. Bir rakam daha verip devam edelim, Netflix 2017 Haziran sonunda yaptığı açıklamaya göre 51 milyon üyeye ulaşarak kablolu TV’yi geçti.
ZAMANSIZ ZAMANLARA ÇÖZÜM: ONLİNE YAYINCILIK
Yukarıda değindiğimiz gibi zaman ve mekândan bağımsız, dilediğiniz içeriğe ulaşabildiğiniz bu sistemler temel olarak şunu vurguluyor; artık TV kanallarının belirlediği saatlere uymak zorunda değilsiniz, özgürlüğünüzü size geri verdik.
Peki bize verilen ne?
Özellikle büyük şehirlerde yaşamın zorluğu, ev-iş-ev döngüsünde geçen hayat, trafikte harcanan sürelerin uzaması, “zamansızlık” sorununu hayatın merkezine yerleştiriyor. İçinde bulunduğumuz sistem çalışma saatlerini günden güne uzatıp, hayatın farklı alanlarında var olma şansını azaltıyor. En basit ve ucuz eğlenme biçimi olarak televizyon izlemek bile bunca koşturmanın arasında bir lükse dönüşebiliyor. Hadi zaman buldunuz, şöyle ayaklarınızı uzattınız; akşam sekizde başlayan dizi gece yarısına kadar sürü(nü)yor. Fakat daha mutfağı bile toplayamadınız! “Nefes kesen” sahneyi kaçırmamak için maruz kaldığınız reklam kuşakları ise cabası!
İşte tüm bu sorunlara neden olan sistem, sanki bir lütufmuş gibi size dilediğiniz zamanda izleyebileceğiz “kaliteli” içerikler sunuyor. Programın başlama saatine siz karar veriyorsunuz sonuçta, ne kadar da büyük bir özgürlük değil mi? Yolda geçen zamanı boş boş camdan bakmak- ya da kitap okumak- yerine çok sevdiğiniz diziyi, sığıştığınız otobüsün bir köşesinde, keyifle izleyebilirsiniz! İşte size başka bir “özgürlük alanı”.
Ayda bir paket sigara fiyatına bu özgürlüğü satın alabilirsiniz. Ne ki bu bir paket sigara fiyatı o kadar büyüdü ki, yurtdışında devletler bu sistemlerden vergi tahsilatı konusunda yasa tasarıları çıkartmaya hazırlanıyor. Sonuçta damlaya damlaya göl olur.
İlginç olan, online yayıncılığın “bir paket sigara fiyatına” sunduğu “özgürlüğün”, kültürel/sınıfsal tutumlara eklemlenmesi. Sözgelimi “beyaz yakalı” plaza işçilerimiz, alt-sınıfsal beğenilere hitap etmesi beklenen“banal” yerli dizileri takip etmek yerine; koşturan ölüler ya da taçların savaşlarını izlemeyi tercih ediyor. Sonuçta Feride’nin özel yaşamı yerine Jack’in aşk yaşamı daha iç gıcıklayıcı hayalleri davet edebilir! Bununla beraber “Koşturan Ölüler”i en önce izlemek de önemli bir gurur kaynağı. İnternette link aramakla geçen bir gecenin sonunda linki bulamayıp sabah plazanın önündeki sohbette “spoiler yeme” tehlikesi çok büyük.
Online yayıncılığın gündelik yaşamda kendine bulduğu yer, açtığı alan itibariyle sistem içinde “sanal özgürlükler” yarattığını ya da “her duruma uyarlanabilir kölelikler” icat ettiğini söylemek mümkün.
Birçok araştırma ve gelişme verisi, kâğıttan okumanın yerini alan dijital okumanın yakın bir gelecekte sadece izlemeye döneceğini gösteriyor. Kapitalizm bunun zaten farkında, doğal olarak giderek artan biçimde yatırımını buraya yapıyor. Bu gerçeğin farkında olmak, özellikle ideolojik mücadelede kimi geleneksel alışkanlıkların bizler için de değişmesi gerektiğini gösteriyor.