“Yeni Ufuklar” ve Türkiye’de bilim haberciliği

Muzaffer Ege Alper - İleri Görüş

Yeni Ufuklar (New Horizon) uzay aracının Plüton’un yakınlarına ulaşıp, fotoğraflarını dünyaya göndermesi 2015’in en önemli bilimsel gelişmelerinden biri oldu.

2006 yılında uzaya fırlatılan ve nihayet geçen yılın Ocak ayında Plüton’a yeterince yaklaşıp veri göndermeye başlayan Yeni Ufuklar uzay aracı, kitlesel imgelemi uyarmak için oldukça uygundu.

Uzun zamandır süren “Plüton gezegen mi?” tartışmasına yakın zamanda getirilen “cüce gezegen” tanımı (2006); Yeni Ufuklar’dan gelen fotoğraflara ilgiyi azaltmadı; sonuçta onu nesiller boyu Güneş sisteminin en uzak gezegeni olarak öğrenmiştik!

Fakat mesela Plüton’un hacminin, Ay hacminin beşte birinden az olduğu daha az bilinir. Yeni Ufuklar'ın Plüton görevi imgelemi canlandıracak, “çağrışım” çarklarını döndürecek, Plüton’la ilgili bilmediklerimizi azaltacak ve daha fazla okumaya itecek detaylarla dolu.

“Veri iletimi” gibi basit bir konuyu alın mesela, daha ilk başta Yeni Ufuklar’ın Dünya’ya uzaklığının, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığının 30 katı olması sorunu var!

Yeni Ufuklar’dan gelen sinyal o kadar zayıf ki, ABD, İspanya ve Avustralya’da konuşlu üç adet çok büyük (70 metre çapında) antenle algılanabiliyor.

Sinyal gelse buna da razıyız, ama atmosferik gürültü nedeni ile sinyal doğru da gelmiyor. Bunun için apayrı bir alanda araştırmacılar “hata düzelten kod”larla uğraşıyor, yani belirli bir uzunluktaki bit dizisi ile temsil edilen veriye bir ek getiriliyor ve böylece birkaç bitin gürültü nedeniyle yanlış alındığı durumlarda esas veriyi elde etmek mümkün olabiliyor.

Bunları da geçtik, Yeni Ufuklar aracı aynı anda veri toplayıp gönderemiyor, dolayısıyla topladığı verileri önce saklaması lazım. Toplanan verilerin gerçek renk imgeleri, izgesel ölçümler ve parçacık ölçümleri gibi farklı kaynakları olduğunu düşündüğümüzde 8 Gigabaytlık sürücünün ne kadar büyük bir kısıt olduğunu görebilirsiniz. Bu ise verinin mümkün olan en verimli şekilde, ama kayıpsız, saklanması problemine götürür. İşte bu alanda çalışan binlerce veri sıkıştırma uzmanının çalıştıkları konu sadece bu ayrıntıdır.

Bahsedilen az sayıdaki örneklerin hepsi de yeni gelişmelerle dolu ve canlı alanlardır. Örneğin Avrupa Uzay Ajansı ile ortak çalışan üniversitelerde uzun süredir “sıkıştırarak algılama” (compressive sensing) konusu revaçta, burada veriyi toplama işlemi sırasında (sonrasında değil) sıkıştıran yöntemler araştırılıyor.

Tüm bu konuların, toplumun merakını uyandıracak, gençleri farklı alanlarda araştırmaya ve okumaya itecek şekilde nasıl işlenebileceğini bir an düşünün.

Bir de şimdiki durumu…

Size Türkiye gazetelerinden kısaca örnekler vereyim.

Önce çerezlik bir haber ile başlayalım.

Milliyet:

Plüton'daki büyük keşif açıklandı

NASA gezegenin kendi hava koşulları, atmosferinde sis ve aktif jeolojik altyapısı olduğunu açıkladı. Uzay aracının verdiği verilere göre Plüton'da buz halinde su ve mavi bir gökyüzü bulunuyor.

Şimdi aynı haberin nasıl “heyecan” yaratacak şekilde verildiğini görelim. Bu biraz tatil mekânı reklamı gibi olmuş, ama kusura bakmıyoruz.

Radikal:

Plüton'un eşsiz dağları ve vadileri kamerada

YU görevindeki bilim insanlarının “oradaymış gibi hissettiren” diye nitelediği büyüleyici fotoğraflar, buzlu cüce gezegenin karmaşık ve değişken yapısını ortaya koyuyor. (...)

Fotoğraflarda (...) donmuş nitrojen akıntıları ile alçak bölgelerdeki puslu hava dikkati çekiyor. Bilim insanları “tuhaf bir şekilde” dünyadaki kutup bölgelerine benzediğini iddia ediyor.

Bizde “bak Allah’ın işine” diyen bilim insanı çağrışımı yapan bu haberi de geçiyoruz. Çok üstlerine gitmeyin, en azından cinsiyetçi değiller!

CNN Türk:

Ona “cüce” dediler... Sosyal medyada Plüton tartışması

Plüton'dan gelen fotoğraflar yankı yarattı. Gezegenliği elinden alınan “cüce” gezegen Plüton için sosyal medya tek ses oldu. Özellikle de kalpli fotoğraflarıyla yüreklere dokunan Plüton (...)

Bilimi topluma sevdirmek ve “güler yüzlü bilim”...

Sonraki haberimiz biraz daha farklı. Geçmeden önce, alt başlıklarına bir bakalım:

* Plüton gezegenlikten çıkarılmıştı.

* Peki, Plüton neden gezegen değil?

* Plüton hakkında ne biliyoruz?

Bu alt başlıklar önceki haberler kadar cıvık olmayan bir sunuma işaret etmiyor mu sizce de? Size bu haberin Sabah gazetesinde yapıldığını söylersem ne dersiniz? Durun, bu ülkede sol zaten sağ, sağ da soldur demeden önce bir de haberin içeriğine bakın:

Sabah:

Uzun yıllar boyunca “9. gezegen” olarak bildiğimiz Plüton, 2006 yılında gezegen statüsünü kaybetti. Bu Plüton'un –muhtemelen– hiç umurunda olmamakla birlikte, yeryüzü insanının aklına neden böyle bir değişime gidildiği sorusunu getirdi. Bizlerin aklına getirdiği şey ise insanların kendi akılları sıra koydukları tanımların doğa için ne kadar önemsiz olduğu idi. Tıpkı bir hayvana “sen insansı maymunlardansın” diye isim takılması gibi.

Gericilik, insanlığın attığı yeni bir adımı, bilimin gösterdiği yeni bir gelişmeyi önemsizleştirme çabasında. Hatta bu vesileyle evrim düşüncesine de “laf sokma” gayretinde.

Sol mu?

Bilim kendi kendine aydınlatmıyor. Sosyalistlere ve bilim yayıncılığına bu alanda da büyük işler düşüyor aslında.

Engels, İngiliz işçi sınıfı ile ilgili gözlemlerini aktarırken, coşkulu biçimde onların kısıtlı imkânları altında okumaya ve öğrenmeye ne kadar meraklı olduklarını anlatır. Bunu işçi sınıfının yükselen bir sınıf olduğunu gösteren emarelerden birisi olarak sunar.

Sınıfın entelektüel gelişimi, “80 sonrası Türkiye”nin daimi ve kritik bir sorunudur. AKP Türkiyesi’nde gerilemesinin engellenmesi de…

Bu coğrafyadaki insanların safsatalardan kurtulmaları, hayatlarını kendi ellerine almaları, ülkeyi ve dünyayı geleceğe taşıyabilmeleri yeni aydınlanma mücadelesiyle beraber gelişecek.

DAHA FAZLA