‘Yoktu kaybedecek vakit, ya korkuluk olacaktık ya da Filika’yı suya indirecektik!’

‘Yoktu kaybedecek vakit, ya korkuluk olacaktık ya da Filika’yı suya indirecektik!’

“Bir şey yapmalı” deyip duran Filikalılar, Türkiye’de kocaman, karanlık, hantal, aslında çökmek üzere olan gemiye alternatif olarak “Yoktu kaybedecek vakit, ya korkuluk olacaktık ya da Filika’yı suya indirecektik!” diyerek, 19 Eylül’de suya inmeye hazırlanıyor.

İleri Haber

Maltepe Beşçeşmeler’den 19 Eylül’de Filika suya inmeye hazırlanıyor. Filika bir kültür- sanat oluşumu. Merkezi demiyoruz çünkü onlar kendilerini bir merkez olarak görmüyor. Bir mekanları var elbette ama o mekân sadece bu oluşumun küçük bir adımı. Mayakovski’den alıntı ile “Alanları palet, sokakları fırça” yapmak için tam yol ileri diyorlar. Onlar Filikalılar ve Filikaca konuşuyorlar.  Biz de İleri Haber olarak Filikalılar ile Filika Kültür’ü konuştuk.

Kendinize Filikalılar diyorsunuz ve Filikaca konuştuğunuzu söylüyorsunuz. Filikalılar kimdir ve nasıl bir dildir bu Filikaca?  Neden Filika’yı kurmaya ihtiyaç duydunuz? 

Müjgan: Evet, biz Filikaca konuşmayı birlikte öğrenen Filikalılarız… Ama sadece biz demiyoruz bunu. Filika Kültür’ü inşa ettiğimiz Beşçeşmeler’in tüm ev sahipleri de   artık bize Filikalılar diyor. Dile kolay, kışın bahara yüzünü döndüğü günlerden bu yana Beşçeşmeler’deki herkes katıldı bizim bu marş coşkulu heyecanımıza… Meydandaki işçi heykeline sözü vardı Filikalıların.  O meydanda baharı örgütleyecektik. Olmadı! Çünkü şartlar ağırdı, zordu hatta kurşun gibi ağırdı dersek abartmış olmayız. Baharı örgütleyemedik. Yazı örgütleyeceğiz dedik meydandaki işçi heykeline. Onu da örgütleyemedik. Sözümüzü tutmakta geçtikçe “vaz mı geçseniz?” sesleri de yükselmeye başladı. Tabii ki vazgeçmeyecektik. Çünkü inadımız irademizdi. Şartlar bizimle az inatlaşmadı. Fakat dediğimiz gibi meydandaki işçi heykeline bir sözümüz vardı. Çok söyleniyorduk biz, herkes gibi çok söyleniyorduk. “Bir şey yapmalı” deyip duruyorduk. Hayat eve sığmıyordu, çocuklar renklerini kaybediyordu.  Gençler hayallerini, umutlarını… Notalar susmuştu, sahneler son bir nefes için direniyordu. Sinemalar belirsiz bir süreliğine perdelerini kapamıştı.  Biz sürekli söyleniyorduk; “bir şey yapmalı, bu karanlık dağılmalı aydınlıklar doğmalı”! Ne farkımız vardı ki “bu halk uyanmalı” diyenlerden. Onlar halk uyansın diye söyleniyordu, biz de “bir şey yapmalı” diye… İşte o sırada o heykel işçi var ya meydanda ki; Rıfat Ilgaz ustanın sözleri ile ders verdi bize. Sanki hepimiz aynı anda aynı sesi işittik işçi heykelinin ağzından. Bize, Rıfat Ilgaz Usta’nın sözlerini hatırlattı o heykel: “Bu yürek böyle atar damar varsın atmaz olsundu. Karayeller başımıza indirmeden çatımızı, sel suları bastığımız toprağı dönüm dönüm alıp götürmeden büyük denizlere, çabuk olmalıydık”. Yoktu kaybedecek vakit. Ya korkuluk olacaktık ya da işte Rıfat Ilgaz’ın dediği gibi tam çağıydı işe başlamanın doğan günle. Filikalılar, korkuluk olmayı reddedenlerdir. Filikalılar, kapitalizme ölümsüzlük atfederek işçi sınıfının ölümünü ilan edenlere inat, kültür ve sanatta sınıfın ağırlığını iliklerine kadar hissedenlerdir. Filikalılar, bu düzeni ve bu düzenin kültür- sanat anlayışını reddedenlerdir. Filikalılar, sol değerleri ve bununla birlikte sanatı kullanarak her ikisinin de içini oyan ve bu iki alanı da tamamen kültür endüstrisinin bir parçası haline getirenlere itiraz edenlerdir. Filikalılar, kültür ve sanat aracılığıyla politikayı estetize eden anlayışı rahatsız edecek olanlardır. Çünkü Filikalılar aksine estetik olanı yani sanatı daha çok politize etmekten taraftır. Çünkü Filikalılar yeni bir kültür amacına; sanatta diyalektik realizm ile ulaşmayı hedefleyenlerdir. Filikalılar, sanatı kullanarak içi boş bir isyanı yüceltenlere karşı duranlardır. Filikalıların sanat anlayışında ne ideolojilerin sonu gelmiştir ne de büyük anlatılar çökmüştür. Tarihin sonunu getirenlerden etkilenen sanat anlayışına karşıdır Filikalılar. Filikalıların sanat anlayışında nesnel gerçeklik, praksis ve bilinçli eylemsellik olmazsa olmazlarımız. Şunu net bir şekilde Filikalılar adına söyleyebilirim ki bizim için sanata ideolojik bir anlam yüklemekten kaçınmak diye bir şey söz konusu değildir. Filikalılar için sanat baştan aşağı ideolojik bir anlam taşır. Biz sanatın yabancılaşmayı aşmak gibi bir rolü olduğunu düşünüyoruz. Bizim dilimiz işte böyle. Sanatı özerk bir alan gibi görmüyoruz. Sanat, “ hayattan üstün değildir”, diyenleriz biz. O nedenle Filika Gülsuyu’na, Zümrütevler’e doğru çizdi rotasını. Filikaca aslında zor bir dil değil. Emekçi sınıfın, kültür- sanat alanında kullandığı bir dil Filikaca. Sınıfımızın ideolojik dönüşümünü sağlanması görevini sanat ile birleştirenlerin konuştuğu bir dil. Ve biz Filikalılar biliyoruz ki arada su alsa da Filika, Filikaca konuşanlar hızla çoğalacak. Filika işçileri büyüyecek. Neden Filika’ya ihtiyaç duyduğumuza gelince aslında süreç bunu zorunlu hale getirdi. Gemi batıyordu. Her yerden sesler yükseliyordu. Seslerin en güçlüsü “hepimiz aynı gemideyiz” diyordu. Yok, hayır! Biz aynı gemide değildik. Biz geçtiği suları kurutan, denizlerin mavisini zifiri karanlığa çeviren bir gemide değildik. Ormanları yok eden, doğayı talan eden bu gemide asla olamazdık. Bizim   gemimiz başkaydı. Biz o gemiyi görüyoruz. Başta da söylediğim gibi ne tarihin sonu geldi ne işçi sınıfı öldü. Çünkü kapitalizm henüz devam ediyor. Ama kapitalizmin ve onun yarattığı kültürün ölümsüz olduğunu söylemek de dogmatizm olmuyor da ne oluyor. Kapitalizm varsa bizim ulaşmak istediğimiz O gemi de ileride var demektir. Filika İşçileri, Filika ile o ileride mutlak ulaşılacağından emin olduğumuz gemiye varmak için sadece  toplum tarihinde küçük bir adım atıyor.

Alp ve Deniz, siz Müjgan’ın bahsettiği filika işçilerinin örgütleyicilerindensiniz. Neden Filikalı oldunuz? Neden daha çok insanı kültür- sanat alanında faaliyet gösteren Filika’ya dahil etmek istiyorsunuz? Filika diğer kültür sanat merkezlerinden neden farklı?

Alp: Bugün Türkiye’de kocaman, karanlık, hantal, aslında çökmek üzere olan ama yine de toplumun çok büyük bir kısmının hayatını ve geçimini kendisine bağlamış olan kocaman bir gemi var. Biz filikalarla aslında bu gemiye kimsenin muhtaç olmadığını, bu gemiye alternatif alanlar yaratılabileceğini bu alanların bizim kendi emeğimizle, kendi çabamızla, kendi çalışmalarımız ve üretimlerimizle ortaya koyulabileceğini göstermek için yola çıktık. Bu yolda çabalayan kişilere “Filika İşçileri” diyoruz. O kocaman hantal geminin karşısında, o yıkılmak üzere olan geminin karşısında kimseyi o gemiye muhtaç etmemek için çabalayan; kendi hayatından, parasından, sevdiklerinden, hobilerinden ilgi alanlarından zaman ayırıp burada ortak bir yere insanlar için birlikte hareket eden insanlara Filika İşçileri diyoruz ve bu bizim çok değerli bulduğumuz bir çaba çünkü insanın kendisinin de dahil olduğu bir toplam için bir şeyler yapıyor olması her zaman insanın daha geniş ,daha kolektif düşünmesini ve kendi ötesinde bir şeyleri kendisine verilmeyen imkanlara rağmen yaşayabilmesinin önünü açıyor. Biz burada Filika daha inşaat halindeyken bile birlikte duvar boyadık, tadilat yaptık, gerekli kişileri, ustaları, esnafları bulduk. Bu çabaların hepsi hem bir birlik duygusunu yaratmamızı sağladı, hem de birlikte bazı sorunlara karşı mücadele edebilmemizin önünü açtılar. Ve bu mücadeleler, sorunlar yalnız başımıza olduğumuzda çok büyük dert olabiliyorlar, etrafımızı kuşatabiliyorlar. Tüm ülkeyi sarıyorlar. Hepimizin gündelik hayatını kuşatabiliyorlar. Ama bir arada olduğumuzda sadece kendimizden bağımsız bir şey yapmıyoruz aynı zamanda kendimizin de içinde olduğu bir toplama hem kültürel sanatsal bir hayat, bir çaba için çok makul olanaklar sunuyoruz; hem de sosyal, manevi ve belki de maddi destek sunmak için de güzel bir merkez yaratmaya çalışıyoruz. Ve bu merkezi ne kadar kalabalık şekilde organize edersek, ne kadar kişi bunun ucundan tutarsa bu çabanın amacına o kadar daha yakın olacağına inanıyoruz.

Deniz: Aslında bir fikir ile başlar her şey diye de düşünebiliriz. Biz öyle ya da böyle yıllardır sanatın ve kültürün bir avuç mutlu azınlığın edindiği bir şey haline gelmesinden rahatsız olanlarız. Aslında bunu asıl sahipleri olan emeği emekçileri referans alan bir anlayış ile yola çıktık.  Çinli bir atasözü der ki" Yaşama dair doğru bir karar verirsen tüm doğa seninle birlikte yürür "… İşte biz de bu temel felsefe ile birlikte yürüyoruz. Filika daha açılmadan yürüdüklerimizle birlikte üretip birlikte paylaşanların şiarı oldu. Biz değiştiren, dönüştüren umut verip yaşadığımız yeryüzünü, memleketimizi aydınlık yarınlara taşıyan bir sanatı tercih ediyoruz.  Ve biz salonlara sıkışan bir sanat yerine ürettiğini sokağa taşıyıp oralarda hayat bulan bir sanat istiyoruz.  Zor olan şeyler yok muydu? Hem de çok fazlaydı. Bizim ne paramız ne de pulumuz vardı.  Gerçekten tırnaklarımızla kazıya kazıya yaptık.  Tercihi para değil de insandan yana olanların türküsü, inadı ve direnişidir Filika! Özgürlüğü, mücadeleyi büyütmeyip onu gerileten ve adına sanat dedikleri ne olduğu belli olmayan şeyleri ise kabul etmiyoruz. Biz eylemci bir sanatı, insan odaklı, tüm canlıları sahiplenen   doğa katliamlarına karşı direnen bir sanatı yaratmaya çalışıyoruz. O vakit hep birlikte mavi umut ise Filika ile mavilikleri yani umudu örgütlemeye. 19 Eylül’de Filika’ya omuz vermek görevdir. Gelin, mutlaka gelin. Güç olun Filikalılara…

Peki 600 metrekarelik bu alan sanırım yola çıkarken bu halde değildi?  Filika’yı nasıl şimdiki haline getirdiniz?  Bir kaynağınız var mıydı?

Alp: Bu mekâna dair ilk defa hayaller kurmaya başladığımızda, koca bir dört duvardı. Ne elektriği ne suyu ne açılan bir camı vardı. Hatta bazı kapılarının anahtarı bile yoktu. Bizden önce bir süpermarketti ve bu süper market giderken geride sadece duvarları bırakmıştı. Biz bu alanın tadilatına, önce bir ihtiyaç saptaması ve ona göre bir bütçe yaratmayla başladık. Mimar arkadaşlarımızdan, tadilat ustalarından fikir ve destek aldık. Sonra da dayanışma kartları hazırladık. Önce bizim, sonra çevremizin ve hatta onların da çevresine uzanan herkesin bir fikre destek olmak için, kendilerine ait bir mekân yaratmak için sağladığı desteklere kartlarımız aracılık etti. Burada esas nokta herkesin yeteneğine ve imkanlarına göre katkı sunmasıydı. Bu süreç boyunca olabildiğince şeffaf olduk, aylık ve haftalık gelir giderlerimizi konuştuk. Bu şeffaflık, bizi herhangi bir ihtiyaç hakkında konuşurken, çevresini soruşturan bir toplam haline getirdi. Cam ustası, elektrikçi veya tasarımcı arkadaşlar bu güven ortamında öne çıkarak, bu Filikayı hazırladı. Dolayısıyla Filika 3 5 8 10 kişilik değil, yüzü aşkın kişinin emeğiyle oluştu. Biz burada çabası olan herkesle konuşurken, onları sadece tadilat sürecinde değil, asıl olarak faaliyet sürecinde görmek, bu mekânı paylaşmak istediğimizi anlattık. Buranın saf bütçesi aslında bizim için erişilemez boyuttaydı, ama geniş bir toplam el ele vererek bunu başardık. Ve bu başarı, Filika işçilerinin duygudaşlığınu ortaya koydu.

Filika İşçilerinin her birinin sanırım aynı zamanda bir görevi var. Serkan bir tiyatrocu olarak sen neden Filika’dasın? Atölyeler hakkında bize biraz bilgi verebilir misin?  Sonrası için yeni atölyeler açacak mısınız?

Serkan: Kendi alanım olan tiyatroda ve sanatın diğer disiplinlerinde inandığım ve hayata geçirmeye çalıştığım bir mottom var: “Her şeyden önce; Kültür ve Sanat aracılığıyla, kendinin ve dünyanın farkındalığının farkına varmış bireyler var etmek…” Filika Kültür’de olmamın temel nedeni bu.

Filika Kültür, ilk etapta yola 9 atölye ile çıkıyor. Atölyelerimiz; Gitar, Grafik Ürün Tasarlama, Güzel Sanatlara Hazırlık, İngilizce, İspanyolca, Kısa Film, Resim, Tiyatro ve Yaratıcı Drama’dan oluşuyor. Ve istisnasız tüm atölyelerde ana hedefimiz, dönem sonunda olabildiğince çok ve yetkin ürünler çıkarmak. Bu arada belirtmeliyim ki; Filika Kültür Atölyeler bölümümüz, 4 Ekim 2021 – 5 Haziran 2022 dönemini kapsıyor. Ön başvurularımız başladı. Sitemizden, www.filikakultur.com  adresinden, Filikalı olmak isteyen herkes ön kayıt yaptırabilir.

“Atölyeler bölümümüz” ibaresinden yola çıkarak, sorunuzun son kısmını da şöyle yanıtlayayım: Halihazırdaki atölyelerimiz, Filika Kültür’ün giriş katında bulunan iki mekandan oluşmakta. Olabilecek en kısa sürede faaliyete sokacağımız, alt katta bulunan üçüncü atölye mekanıyla birlikte, yeni atölyelerimize ve katılımcılarına “merhaba” diyeceğiz. Bu noktada mevcut olanlara ek olarak, 6 atölye daha açma kapasitemiz var ki, bu da; atölye sayımızın totalde 15’e ulaşacağı anlamına geliyor.

Ve son olarak, yine alt katta bulunan 85 kişilik çok amaçlı salonumuz… Bu salonda; tiyatro, sinema, dinleti, panel, söyleşi, vb. etkinliklerin haftanın hemen her günü gerçekleştirilmesi gibi bir hedefimiz var.

Tam yol ileri şiarı ile 19 Eylül’de suya ineceğinizi söylüyorsunuz. Filika’ya ilk çiviyi çakanlar olarak sizleri biraz tanıyabilir miyiz? Şartların bu kadar ağır olduğu zamanlarda nasıl örgütlendiniz? Sizi Filikalı olmak için motive eden bir şeyler olmalı? Biraz bunlardan bahseder misiniz?

Emine: Öncelikle şartların bu kadar ağır olduğu bir zamanda, bir Filika yaratma fikrini; sanatın dönüştürücü ve değiştirici ruhuna inanan, sanatın sadece burjuvalara ait olmadığını düşünen bir grup keçi cesaretli insanlarla oluşturduk diyebilirim. Bu, Filikalıların ortak motivasyon noktasıydı ama tabii ki bireysel olarak kendi içimizde çiçeklendirdiğimiz başka motivasyon kaynaklarımız da var. Kendimden yola çıkarak anlatmak isterim. Ben kendi halinde ücretli bir okul öncesi öğretmeniyim aynı zamanda yaratıcı drama eğitmenliği yapıyorum. Drama dersleri, çocuklara gelişimi desteklemek adına verilir ama ben sadece bununla sınırlandırmadım, sınırlandıramadım...  Hem gelişimi destekleyip hem de sanata ilgilerini arttırmak adına derslerimizi sahnelere taşıdık. 4 yaşındaki bir çocuğun sanata bu kadar âşık olup sahiplenmesini ve sahnedeki görevini kusursuz yerine getirme isteğini hayretle izledim. Sahneye çıkma, orada bir şeyler sergileme, fotoğraf karesi oluşturup kendi canlı sergilerini yapma, sözsüz canlandırmalar, doğaçlamalar... İnanın tüm bunlar, onlar için parka gitmekten daha değerli olmaya başladı. İşte o an!  Sanatın iyileştiren, dönüştüren, geliştiren yönünü fark ettiğim ilk somut anımdır. Bu yüzdendir ki Filika fikrine duyduğum heyecan, bu fikri soğuk bir kış günü titreye titreye Şafak yoldaşımızın evinde konuştuğumuz andaki o ilk heyecanla hala aynıdır.

Edip: Emekçi bir birey olarak üretmek, geliştirmek, değer katabilmek için en iyi fikir kültür faaliyetinde bulunmaktır. Evet belki bir Alp, Müjgan, Deniz, Alper, ya da Emine yoldaşım kadar ben emek vermedim ama elimden ne geldiyse şartlar el verdiği sürece destek olmaya çalıştım. Eğer bir gün bir sohbette ya da bir yerde ben eğitimimi ya da kendi gelişimimi  filikada gerçekleştirdim diyebiliyorsam, Filika bana çok şeyler kattı diyebiliyorsam işte o zaman  başta kendimize verdiğimiz sözü  sonra herkese verdiğimiz sözü yerine getirmiş olduğumuzun kanıtı olacaktır.

Şafak: Büro için mekân baktığımız zamanların ardından arkadaşlarımız büyük bir mekan bulduklarını söylediler ve burada kültür merkezi açalım fikri ile tanışmış oldum. Sonrasında bu işi konuşup tartışmamız gerektiği konusunda anlaştık. Başlangıç için plan lazımdı. Pandemi önlemleri kapsamında o zamanlar toplanıp konuşacağımız bir yer bulmakta güçlük çektiğimizden arkadaşlarımızla evimde toplanıp ilk kararları almaya başladık.

Karşılıklı diyaloglar halinde zaman zaman tartışmalar yaptık. O zaman daha ismini bile koymadığımız Filika’nın kafalardaki ilk tasarımı doğruyu söylemek gerekirse çok heyecan vericiydi, o heyecan hepimizin gözlerine yansımıştı.  Filika, Emine’nin dediği gibi soğuk bir mart başında titreye tireye benim evde suya inip inemeyeceğini tarttı. Şimdi işte hepimizin emeği ile indi suya. Yola çıkmak için 19 Eylül’ü bekliyor. Filika’nın aynı zamanda politik bir eylem olduğunu söylüyorsunuz? Kültür – sanat neden politik olmalı?

Müjgan: Kültür- sanat faaliyetinin politik bir eylem olduğu gerçeği ne yazık ki postmodernizm ile birlikte unutturulmak istendi. Bu kimi zaman bilinçli bir seçimdi. Nadir bile olsa kimi zaman ise gerçekten iyi niyetlice, bilmeyerek bu tutum pekiştirildi. Ancak sanatta tarafsızlık da ideolojiktir ve dolayısı ile politik bir tavırdır. Siz sanat aracılığı ile tarafsız olduğunuzu iddia etseniz de ya var olan egemen ideolojiye hizmet ediyorsunuzdur ya da aksi. İçi bomboş bir sanatta bu anlamda politiktir. Filikalılara göre; sanatçı üretimini ortaya koyarken tavır alma zorunluluğundadır. Sanatçı sanatı ile bir şeyi savunurken diğerini itendir.  O nedenle istese de istemese de sanat zaten politik bir eylemdir.

Filika o bahsettiğiniz güzel, güneşli günlere kavuşuncaya kadar gidebilecek mi?  Yolda ya hasar alırsa. Çünkü hem ekonomik şartlar ağır hem pandemi koşulları var.

Müjgan: Filika asla hasar almaz demek kahinlik olur. Filika su alabilir. Alabora olabilir. Hatta farz edin ki şartların ağırlığından batma tehlikesi geçirdi Filika… Ama Filika yenilgilerini melankolikleştirip “ah ne zor günlerde, pandemi koşullarında açılmıştık, güzel günlerdi ama yenildik” demez. Filikaca dilinde böyle cümlelere yer yok. Bizim bir yere kadar getirdiğimiz yerden bu mücadeleyi başka Filikalılar alır, Filika’yı yeniden inşa eder. İnadını iradesi yapanlar var oldukça Filika hep suya inip o güzel günlere kavuşmak için ileri diyecektir.

Son olarak bana her biriniz bir kelime ile kendi Filikanızı tanımlar mısınız? 

Alp: Emek

Deniz: Umut

Emine: Eylem

Edip: Dayanışma

Şafak: İnat

Müjgan: Mücadele.

Serkan: “Bir kelime ile kendi Filika’nı tanımlamak…” Arkadaşları bilemem ama bu benim için zor. Ama olabildiğince kısa cevap vereyim. Shakespeare’in, 116. Sone’sinin bir yerinde şu dizeler vardır: “Sağlam bir nirengidir o / Boraları gözler de sallanmaz, göğüs gerer / Gemilere yön veren yıldızların dengidir / Zamanın soytarısı değildir”

İşte Filika budur!

DAHA FAZLA